Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

TÜRK DÜŞMANLARININ, “YAKINTARİH” HEZEYANLARI!

AK Parti’nin iktidara geldiği günden bu yana, Türkiye’de, yıllardır, hem akademik çevrelerce ve hem de halk tarafından genel kabul görmüş tarih anlatımı ve anlayışı, giderek artan dozlarla eleştiriliyor. “Alternatif tarih”, “gerçek tarih”, “halkın tarihi”, “derin tarih” vb. gibi söylemlerle ileri sürülen iddialar ve görüşlerin sahiplerinin (Ahmet Şimşirgil gibi birkaç istisna dışında) genelde tarih eğitimi almamış ve hiçbir tarihçilik nosyonlarının olmaması fevkalade ilginçtir. Bir tarafta, Enver Ziya Karal, İbrahim Kafesoğlu, Yılmaz Öztuna, Yusuf Halaçoğlu, Halil İnalcık ve İlber Ortaylı gibi dev isimlerin ortaya koydukları tarih anlatısı ve anlayışı, diğer tarafta ise Kadir Mısıroğlu ve Mustafa Armağan gibi, hiçbir “tarihçilik kariyeri” olmayan isimlerin iddiaları!!! Aslında, bunların, iler-tutar hiçbir tarafı bulunmayan hezeyanlarını ciddiye alıp, çürütmeye kalkışmak, her bakımdan son derece gereksizdir. Ne var ki, ülkemizde hayli baskın konumda bulunan “siyasi dincilik”in hizmet elemanları olan bu isimlerin, toplumun cahil kesimlerini hedef alan sözde tarih hezeyanları, toplumda oldukça büyük bir “taraftar” kitlesi bulmakta; bu ise, Türk siyasetinin doğal dengelerini alt-üst etmekte, demokrasinin, Türk milletinin aleyhine kullanılmasına zemin hazırlamaktadır. AK Parti iktidarı ve çevreleri tarafından, akıl almayacak derecede sahiplenilen ve yavaş yavaş Milli Eğitim Müfredatı’na da sokuşturulmakta olan, yeni(!) tarih tezine göre, Mustafa Kemal Atatürk, İngiliz emperyalizmine hizmet eden sahte bir kahraman ve İstiklal Harbi de gerçekleşmemiş bir masaldan ibaret. Bunların, kendi iddialarını savunurken sordukları en önemli soru ise, “Nasıl oldu da İngiltere, tek kurşun bile atmadan, beş yıla yakın işgal altında tuttuğu İstanbul’dan çekildi?”   İKTİDARIN YENİ TARİH TEZİNİ KİMLER ORTAYA ATIYOR? Otoriteleri tüm dünyada otoriteleri kabul edilmiş olan tarihçilerimizin, eldeki onca belgeye dayalı tarih görüşleri, tarih bilimiyle alakaları olmayan birtakım insanlar “tarihçi” ilan edilerek ve devlet gücü/imkanları kullanılarak, sözde çürütülmeye çalışılıyor. Önce şu, “alternatif tarih”, “gerçek tarih”, “halkın tarihi”, “derin tarih” vb. gibi söylemlerle ortaya atılan iddiaların en önemli iki isminin kim olduklarına bakalım: Kadir Mısıroğlu (1933-2019): İflah olmaz bir “Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı” olan Kadir Mısıroğlu, 1954 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi; ancak, okula devam etmedi. Kaleminin kıvraklığı ve akıcı yazı üslubu ile, basın sektöründe çalışma imkanı buldu. Yazdığı yazılar, yaptığı konuşmalar ve yayınladığı bazı kitaplar sebebiyle defalarca dava edildi, çeşitli cezalar aldı, cezaevlerinde yattı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniğinde, Prof.Dr. Ayhan Songar ve ekibi tarafından, hakkında “Akıl sağlığının yerinde olmadığı, aklî melekelerinin yetersiz olduğu ve suç ehliyetinin bulunmadığı”na dair rapor düzenlendi. İstanbul’daki meslek hayatım sırasında, rahmetli Ayhan hoca ile de tanışma ve yakın dostluk kurma imkanım olmuştu. Ayhan hoca, kendisiyle yaptığımız sohbetlerin birkaçında, Kadir Mısıroğlu ile ilgili, bahse konu rapor paralelinde, hayli ayrıntılı bilgileri bizimle paylaşmıştı. Öte yandan, Mısıroğlu Milli Selamet Partisi (MSP)’nin Genel İdare Kurulu Üyesi iken, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi oldu ve o da yurt dışına (Almanya’ya) kaçtı. 1983 yılında Türk Vatandaşlığından çıkarılan Mısıroğlu, aynı yıl İngiltere’ye iltica etti ve anında kendisine İngiltere vatandaşlığı verildi; 1991 yılına kadar orada yaşadı.(*) Bidayetten varlıklı bir aileden gelmeyen bu adamın yurt dışında kaldığı süre boyunca, oralarda ne yiyip ne içtiğini, Türkiye’de bıraktığı eşini ve 3 çocuğunu ne ile geçindirdiğini, nedense hiç kimse merak etmedi! Türkçe dışında, hiçbir yabancı dil bilmeyen Mısıroğlu, en azından Arapça, Osmanlıca, Farsça, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Yunanca bilmeyi gerektiren konularda, tarih yazmaya kalktı ve maalesef, Türkiye’de akıl almayacak çoğunlukta insanı da kendisine inandırdı. Onun, özellikle yakın tarihle, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le ilgili temelsiz iddialarını, toplumun oldukça büyük bir çoğunluğunu teşkil eden en cahil ve en niteliksiz kesimler nezdinde “siyasi sermaye” olarak kullanmakta olan siyasi partiler, kolaylıkla TBMM’de sandalye sahibi olmakta ve hatta iktidara ulaşabilmektedirler Mustafa Armağan (1961-……): 1979 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden, 1985 yılında mezun olmuştu. Başkaca herhangi bir eğitimi ya da ihtisası olmayan Mustafa Armağan da, kaleminin kıvraklığını ve akıcı yazı üslubunu, basın alanında kullandı. Dinci yayınlarda başlayan gazetecilik ve yazarlık kariyerini, daha sonra TV programlarına taşıdı; dinci TV kanallarında tarih programları yaptı. Büyük bir kısmı tarihle ilgili olmak üzere, elliye yakın kitabı bulunan Armağan, ülkemizin en tanınmış Türk, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarından biridir. Atatürk’ün manevi hatırasına saygısızlık sebebiyle yargılanmış ve ceza almıştır. Yayınlanan kitaplarına bakıldığında, Armağan’ın, başta Arapça ve Farsça olmak üzere, en azından İbranice, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Yunanca (hatta eski Yunanca) bilmesi gerekiyor! Ne var ki, Türkçe haricinde hiçbir dili bilmiyor! Dinci siyasi görüşleri ile tanınan ve kişisel web sitesinde (https://www.mustafaarmagan.com.tr/kategori/genel/) kendi özgeçmişi yer almayan Mustafa Armağan, tarih konusunda ileri sürmekte olduğu iddialarını, tarihçiler karşısında savunmak yerine, tarih eğitimi olmayan (ve hatta en cahil) kesimlere hitap eden yayınlara ağırlık vermesi ile tanınıyor. Akademik camiada kariyer sahibi olan tarihçilerimiz tarafından hiçbir görüşü ciddiye alınmadığı ve çürütülmeye bile tenezzül edilmediği halde, iktidar çevrelerinden aldığı desteklerle, halkın en cahil ve niteliksiz (ancak, alelade siyasete meraklı) kesimleri nezdinde, ülkemizde hayli tanınmış bir gazeteci/yazardır. Mısıroğu ve Armağan dışında, aynı kulvarda at koşturarak geçimlerini sağlayan pek çok isim daha saymak mümkün. Ancak, bu ikisi hakkında verdiğimiz bilgiler, tüm diğerlerini de büyük ölçüde kapsadığından, yazımızı bu minval üzere daha fazla uzatmaya gerek görmüyoruz.   I. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA MEYDANA GELEN GELİŞMELER Bu yıl 102. yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos Zaferi’nden sonra, 14 ay daha İstanbul’u işgal altında tutan İngiltere, ne oldu da, 06 Ekim 1923 tarihinde, “tek kurşun atmadan” İstanbul’u terk etti? I. Dünya Savaşı’nı fiilen durduran Mondros Mütarekesi’nden (30.10.1918) on dört gün sonra, İngilizler ve Fransızlar, savaşın galipleri olan “İtilaf (Uzlaşma) Devletleri” adına, İstanbul’u birlikte işgal ettiler (13.11.1918). İstanbul’un işgalinden altı ay sonra, İngiltere’nin desteği ve teşviki ile 15 Mayıs 1919 tarihinde, Yunanistan İzmir’e asker çıkararak, Batı Anadolu’yu işgal harekâtına girişti. Bu arada, I. Dünya Savaşı’nda birbirleriyle savaşan taraflar arasında, Sevr Antlaşması imzalandı (10.08.1920 ). Bu anlaşma ile belirlenen haritaya(***) göre, Osmanlı Devleti’ne, orta Anadolu’da, bugünkü ülke yüzölçümünün yaklaşık dörtte biri kadar, küçük bir toprak parçası bırakılıyor, geriye kalan tüm toprakların, I. Dünya Savaşı’nın galipleri olan İtilaf Devletleri arasında paylaşılması öngörülüyordu. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmaları ile başlayan Millî Mücadele, 09 Eylül 1922 tarihinde, Yunan askerlerinin ve işbirlikçi İzmir Rumları ile Ermenilerinin İzmir’den denize döküldükleri, muhteşem bir zaferle sona erdi. Anadolu’da, Yunanlılar ve Fransızlarla süren savaş (3 yıl, 3 ay, 24 gün sonra), Türk milletinin zaferiyle sona erince, doğal olarak, 1918’den itibaren 3 yıl 11 aydır İstanbul’u işgal altında tutmakta olan İngiltere’nin ne yapacağı merak ediliyordu! Dönemin İngiltere Başbakanı David Lloyd George, ne pahasına olursa olsun, İstanbul’u elde tutma taraftarıydı. Ancak, Önce Gaziantep ve Urfa cephelerinde Fransızları ve sonra da batı cephesinde Yunanlıları bertaraf eden Türk orduları da, İstanbul’un kapısına dayanmışlar ve Çanakkale Boğazı’nda da, İngiltere açısından büyük bir tehlike arz eden, kapsamlı bir tertibat almışlardı.   PARLAMENTO, LLOYD GEORGE’UN YENİ ASKER TALEBİNİ REDDEDİYOR! D.L. George, İstanbul’u savunmak için, İngiltere parlamentosundan yeni asker talebinde bulundu; ancak, Hindistan, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi belli başlı büyük sömürgelerin yönetimleri, artık Londra’nın talebine göre asker göndermeyi reddedince, parlamento da Lloyd George’un talebini reddetti. Bunun üzerine, Yunanistan’ı Anadolu’yu işgal etmeye teşvik eden ve destekleyen Lloyd George Hükümeti düştü (19.10.1922) ve onun yerine, Andrew Bonar Law Başbakan oldu. A.B. Law, I. Dünya Savaşı’nın başladığı günden beri, 9 yılı aşkın bir süredir devam eden savaşı daha fazla sürdürmek ve İstanbul’u elde tutmak taraftarı değildi. Neticede, İngiltere parlamentosu, İstanbul’dan çekilme kararı aldı ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından (24.07.1923) bir ay sonra, İtilaf Devletleri adına İstanbul’u işgal etmiş olan İngiliz ve Fransız askerleri, şehri boşaltmaya başladılar (23.08.1923); asker çekme işlemi, yaklaşık bir buçuk ayda 04 Ekim’de tamamlandı ve Türk askeri de, bundan iki gün sonra (06.10.1923’te) İstanbul’a girdi. Böylece, yaklaşık 5 yıl (4 yıl, 10 ay, 21 gün) süren işgal sona ermiş oldu.   TÜRKİYE, TÜM İSLAM ÜLKELERİNDEN NEDEN AÇIK ARA İLERİDE? Esasen Türk milletine, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşman olan kesimler, “Milli Mücadele’yi başarı ile tamamlayarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroyu halk nezdinde itibarsızlaştırmak” amacıyla, şeytanın bile kolaylıkla akıl edemeyeceği türden iddialara ve iftiralara, oldukça büyük bir zaman, emek ve para harcamaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma mücadelesini engelleyerek, Türkiye’yi, “sıradan bir Ortadoğu ülkesi” durumunda kalmaya mahkum etmeye çalışanların, Türk milletinin ve devletinin tarihi ve siyasi rakipleri ve düşmanlarından destek görmekte oldukları kimsenin meçhulü değildir. Osmanlı Devleti’nin, 1915 yılındaki sınırları içinde yer alan topraklarda bugün, otuzdan fazla devlet yer alıyor. Bunların 22’si sözde “İslam ülkeleri”dir. Ancak, kuruldukları daha ilk günden itibaren, bu ülkelerin hiçbirine, tek bir tane bile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gidip yaşamayı düşünmemişken, tüm bu devletlerin vatandaşları, sadece “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” olan Türkiye’ye akın etmektedirler. Neden acaba? 1920’lere kadar, Türkiye de dahil olmak üzere, Osmanlı vilayetleri olan tüm bu ülkeler, üç aşağı-beş yukarı aynı sosyal ve ekonomik seviyelerdeydiler. Bir asır sonra bugün bakıldığında ise Türkiye (her ne kadar batılı ülkeler düzeyinde gelişebilmiş olmasa da), tüm bu ülkelerden (kıyas bile edilemeyecek derecede) açık ara ileride olan bir ülkedir. Ne yazıktır ki, milletimiz için bir cumhuriyet nimeti olan demokrasiyi (ve halkın cahil ve sorgulama kabiliyeti bulunmayan büyük çoğunluğunu) kullanarak devleti ele geçiren hain bir siyasi kadro, bugün ülkemizi, ağır dış borç batağına batırmakta, kan ve gözyaşlarında boğulmakta olan Ortadoğu ülkeleri arasına doğru sürüklemektedir. Bugün ülkemizde yaşanmakta olan ekonomik sıkıntılar ve yüksek enflasyon, maalesef bu kadronun planlı politikalarının sonucudur. Ne var ki, bu vahim durumu, değil halka, memleketin sözde okumuş-yazmış kesimlerine bile anlatmanın yolu bulunamıyor! ________________     (*) https://tr.wikipedia.org/wiki/Kadir_M%C4%B1s%C4%B1ro%C4%9Flu   (**) https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Arma%C4%9Fan (***) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Dosya:Sevr_Antla%C5%9Fmas%C4%B1_T%C3%BCrk%C3%A7e.PNG ------------------ 16 Eylül 2024
Ekleme Tarihi: 16 Eylül 2024 - Pazartesi

TÜRK DÜŞMANLARININ, “YAKINTARİH” HEZEYANLARI!

AK Parti’nin iktidara geldiği günden bu yana, Türkiye’de, yıllardır, hem akademik çevrelerce ve hem de halk tarafından genel kabul görmüş tarih anlatımı ve anlayışı, giderek artan dozlarla eleştiriliyor. “Alternatif tarih”, “gerçek tarih”, “halkın tarihi”, “derin tarih” vb. gibi söylemlerle ileri sürülen iddialar ve görüşlerin sahiplerinin (Ahmet Şimşirgil gibi birkaç istisna dışında) genelde tarih eğitimi almamış ve hiçbir tarihçilik nosyonlarının olmaması fevkalade ilginçtir. Bir tarafta, Enver Ziya Karal, İbrahim Kafesoğlu, Yılmaz Öztuna, Yusuf Halaçoğlu, Halil İnalcık ve İlber Ortaylı gibi dev isimlerin ortaya koydukları tarih anlatısı ve anlayışı, diğer tarafta ise Kadir Mısıroğlu ve Mustafa Armağan gibi, hiçbir “tarihçilik kariyeri” olmayan isimlerin iddiaları!!!

Aslında, bunların, iler-tutar hiçbir tarafı bulunmayan hezeyanlarını ciddiye alıp, çürütmeye kalkışmak, her bakımdan son derece gereksizdir. Ne var ki, ülkemizde hayli baskın konumda bulunan “siyasi dincilik”in hizmet elemanları olan bu isimlerin, toplumun cahil kesimlerini hedef alan sözde tarih hezeyanları, toplumda oldukça büyük bir “taraftar” kitlesi bulmakta; bu ise, Türk siyasetinin doğal dengelerini alt-üst etmekte, demokrasinin, Türk milletinin aleyhine kullanılmasına zemin hazırlamaktadır.

AK Parti iktidarı ve çevreleri tarafından, akıl almayacak derecede sahiplenilen ve yavaş yavaş Milli Eğitim Müfredatı’na da sokuşturulmakta olan, yeni(!) tarih tezine göre, Mustafa Kemal Atatürk, İngiliz emperyalizmine hizmet eden sahte bir kahraman ve İstiklal Harbi de gerçekleşmemiş bir masaldan ibaret. Bunların, kendi iddialarını savunurken sordukları en önemli soru ise, “Nasıl oldu da İngiltere, tek kurşun bile atmadan, beş yıla yakın işgal altında tuttuğu İstanbul’dan çekildi?

 

İKTİDARIN YENİ TARİH TEZİNİ KİMLER ORTAYA ATIYOR?

Otoriteleri tüm dünyada otoriteleri kabul edilmiş olan tarihçilerimizin, eldeki onca belgeye dayalı tarih görüşleri, tarih bilimiyle alakaları olmayan birtakım insanlar “tarihçi” ilan edilerek ve devlet gücü/imkanları kullanılarak, sözde çürütülmeye çalışılıyor. Önce şu, “alternatif tarih”, “gerçek tarih”, “halkın tarihi”, “derin tarih” vb. gibi söylemlerle ortaya atılan iddiaların en önemli iki isminin kim olduklarına bakalım:

Kadir Mısıroğlu (1933-2019): İflah olmaz bir “Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı” olan Kadir Mısıroğlu, 1954 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi; ancak, okula devam etmedi. Kaleminin kıvraklığı ve akıcı yazı üslubu ile, basın sektöründe çalışma imkanı buldu. Yazdığı yazılar, yaptığı konuşmalar ve yayınladığı bazı kitaplar sebebiyle defalarca dava edildi, çeşitli cezalar aldı, cezaevlerinde yattı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniğinde, Prof.Dr. Ayhan Songar ve ekibi tarafından, hakkında “Akıl sağlığının yerinde olmadığı, aklî melekelerinin yetersiz olduğu ve suç ehliyetinin bulunmadığı”na dair rapor düzenlendi. İstanbul’daki meslek hayatım sırasında, rahmetli Ayhan hoca ile de tanışma ve yakın dostluk kurma imkanım olmuştu. Ayhan hoca, kendisiyle yaptığımız sohbetlerin birkaçında, Kadir Mısıroğlu ile ilgili, bahse konu rapor paralelinde, hayli ayrıntılı bilgileri bizimle paylaşmıştı.

Öte yandan, Mısıroğlu Milli Selamet Partisi (MSP)’nin Genel İdare Kurulu Üyesi iken, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi oldu ve o da yurt dışına (Almanya’ya) kaçtı. 1983 yılında Türk Vatandaşlığından çıkarılan Mısıroğlu, aynı yıl İngiltere’ye iltica etti ve anında kendisine İngiltere vatandaşlığı verildi; 1991 yılına kadar orada yaşadı.(*) Bidayetten varlıklı bir aileden gelmeyen bu adamın yurt dışında kaldığı süre boyunca, oralarda ne yiyip ne içtiğini, Türkiye’de bıraktığı eşini ve 3 çocuğunu ne ile geçindirdiğini, nedense hiç kimse merak etmedi! Türkçe dışında, hiçbir yabancı dil bilmeyen Mısıroğlu, en azından Arapça, Osmanlıca, Farsça, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Yunanca bilmeyi gerektiren konularda, tarih yazmaya kalktı ve maalesef, Türkiye’de akıl almayacak çoğunlukta insanı da kendisine inandırdı. Onun, özellikle yakın tarihle, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le ilgili temelsiz iddialarını, toplumun oldukça büyük bir çoğunluğunu teşkil eden en cahil ve en niteliksiz kesimler nezdinde “siyasi sermaye” olarak kullanmakta olan siyasi partiler, kolaylıkla TBMM’de sandalye sahibi olmakta ve hatta iktidara ulaşabilmektedirler

Mustafa Armağan (1961-……): 1979 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden, 1985 yılında mezun olmuştu. Başkaca herhangi bir eğitimi ya da ihtisası olmayan Mustafa Armağan da, kaleminin kıvraklığını ve akıcı yazı üslubunu, basın alanında kullandı. Dinci yayınlarda başlayan gazetecilik ve yazarlık kariyerini, daha sonra TV programlarına taşıdı; dinci TV kanallarında tarih programları yaptı. Büyük bir kısmı tarihle ilgili olmak üzere, elliye yakın kitabı bulunan Armağan, ülkemizin en tanınmış Türk, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarından biridir. Atatürk’ün manevi hatırasına saygısızlık sebebiyle yargılanmış ve ceza almıştır. Yayınlanan kitaplarına bakıldığında, Armağan’ın, başta Arapça ve Farsça olmak üzere, en azından İbranice, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Yunanca (hatta eski Yunanca) bilmesi gerekiyor! Ne var ki, Türkçe haricinde hiçbir dili bilmiyor!

Dinci siyasi görüşleri ile tanınan ve kişisel web sitesinde (https://www.mustafaarmagan.com.tr/kategori/genel/) kendi özgeçmişi yer almayan Mustafa Armağan, tarih konusunda ileri sürmekte olduğu iddialarını, tarihçiler karşısında savunmak yerine, tarih eğitimi olmayan (ve hatta en cahil) kesimlere hitap eden yayınlara ağırlık vermesi ile tanınıyor. Akademik camiada kariyer sahibi olan tarihçilerimiz tarafından hiçbir görüşü ciddiye alınmadığı ve çürütülmeye bile tenezzül edilmediği halde, iktidar çevrelerinden aldığı desteklerle, halkın en cahil ve niteliksiz (ancak, alelade siyasete meraklı) kesimleri nezdinde, ülkemizde hayli tanınmış bir gazeteci/yazardır.

Mısıroğu ve Armağan dışında, aynı kulvarda at koşturarak geçimlerini sağlayan pek çok isim daha saymak mümkün. Ancak, bu ikisi hakkında verdiğimiz bilgiler, tüm diğerlerini de büyük ölçüde kapsadığından, yazımızı bu minval üzere daha fazla uzatmaya gerek görmüyoruz.

 

I. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA MEYDANA GELEN GELİŞMELER

Bu yıl 102. yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos Zaferi’nden sonra, 14 ay daha İstanbul’u işgal altında tutan İngiltere, ne oldu da, 06 Ekim 1923 tarihinde, “tek kurşun atmadan” İstanbul’u terk etti?

I. Dünya Savaşı’nı fiilen durduran Mondros Mütarekesi’nden (30.10.1918) on dört gün sonra, İngilizler ve Fransızlar, savaşın galipleri olan “İtilaf (Uzlaşma) Devletleri” adına, İstanbul’u birlikte işgal ettiler (13.11.1918). İstanbul’un işgalinden altı ay sonra, İngiltere’nin desteği ve teşviki ile 15 Mayıs 1919 tarihinde, Yunanistan İzmir’e asker çıkararak, Batı Anadolu’yu işgal harekâtına girişti. Bu arada, I. Dünya Savaşı’nda birbirleriyle savaşan taraflar arasında, Sevr Antlaşması imzalandı (10.08.1920 ). Bu anlaşma ile belirlenen haritaya(***) göre, Osmanlı Devleti’ne, orta Anadolu’da, bugünkü ülke yüzölçümünün yaklaşık dörtte biri kadar, küçük bir toprak parçası bırakılıyor, geriye kalan tüm toprakların, I. Dünya Savaşı’nın galipleri olan İtilaf Devletleri arasında paylaşılması öngörülüyordu.

15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmaları ile başlayan Millî Mücadele, 09 Eylül 1922 tarihinde, Yunan askerlerinin ve işbirlikçi İzmir Rumları ile Ermenilerinin İzmir’den denize döküldükleri, muhteşem bir zaferle sona erdi. Anadolu’da, Yunanlılar ve Fransızlarla süren savaş (3 yıl, 3 ay, 24 gün sonra), Türk milletinin zaferiyle sona erince, doğal olarak, 1918’den itibaren 3 yıl 11 aydır İstanbul’u işgal altında tutmakta olan İngiltere’nin ne yapacağı merak ediliyordu! Dönemin İngiltere Başbakanı David Lloyd George, ne pahasına olursa olsun, İstanbul’u elde tutma taraftarıydı. Ancak, Önce Gaziantep ve Urfa cephelerinde Fransızları ve sonra da batı cephesinde Yunanlıları bertaraf eden Türk orduları da, İstanbul’un kapısına dayanmışlar ve Çanakkale Boğazı’nda da, İngiltere açısından büyük bir tehlike arz eden, kapsamlı bir tertibat almışlardı.

 

PARLAMENTO, LLOYD GEORGE’UN YENİ ASKER TALEBİNİ REDDEDİYOR!

D.L. George, İstanbul’u savunmak için, İngiltere parlamentosundan yeni asker talebinde bulundu; ancak, Hindistan, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi belli başlı büyük sömürgelerin yönetimleri, artık Londra’nın talebine göre asker göndermeyi reddedince, parlamento da Lloyd George’un talebini reddetti. Bunun üzerine, Yunanistan’ı Anadolu’yu işgal etmeye teşvik eden ve destekleyen Lloyd George Hükümeti düştü (19.10.1922) ve onun yerine, Andrew Bonar Law Başbakan oldu. A.B. Law, I. Dünya Savaşı’nın başladığı günden beri, 9 yılı aşkın bir süredir devam eden savaşı daha fazla sürdürmek ve İstanbul’u elde tutmak taraftarı değildi.

Neticede, İngiltere parlamentosu, İstanbul’dan çekilme kararı aldı ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından (24.07.1923) bir ay sonra, İtilaf Devletleri adına İstanbul’u işgal etmiş olan İngiliz ve Fransız askerleri, şehri boşaltmaya başladılar (23.08.1923); asker çekme işlemi, yaklaşık bir buçuk ayda 04 Ekim’de tamamlandı ve Türk askeri de, bundan iki gün sonra (06.10.1923’te) İstanbul’a girdi. Böylece, yaklaşık 5 yıl (4 yıl, 10 ay, 21 gün) süren işgal sona ermiş oldu.

 

TÜRKİYE, TÜM İSLAM ÜLKELERİNDEN NEDEN AÇIK ARA İLERİDE?

Esasen Türk milletine, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşman olan kesimler, “Milli Mücadele’yi başarı ile tamamlayarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroyu halk nezdinde itibarsızlaştırmak” amacıyla, şeytanın bile kolaylıkla akıl edemeyeceği türden iddialara ve iftiralara, oldukça büyük bir zaman, emek ve para harcamaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma mücadelesini engelleyerek, Türkiye’yi, “sıradan bir Ortadoğu ülkesi” durumunda kalmaya mahkum etmeye çalışanların, Türk milletinin ve devletinin tarihi ve siyasi rakipleri ve düşmanlarından destek görmekte oldukları kimsenin meçhulü değildir.

Osmanlı Devleti’nin, 1915 yılındaki sınırları içinde yer alan topraklarda bugün, otuzdan fazla devlet yer alıyor. Bunların 22’si sözde “İslam ülkeleri”dir. Ancak, kuruldukları daha ilk günden itibaren, bu ülkelerin hiçbirine, tek bir tane bile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gidip yaşamayı düşünmemişken, tüm bu devletlerin vatandaşları, sadece “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” olan Türkiye’ye akın etmektedirler. Neden acaba? 1920’lere kadar, Türkiye de dahil olmak üzere, Osmanlı vilayetleri olan tüm bu ülkeler, üç aşağı-beş yukarı aynı sosyal ve ekonomik seviyelerdeydiler. Bir asır sonra bugün bakıldığında ise Türkiye (her ne kadar batılı ülkeler düzeyinde gelişebilmiş olmasa da), tüm bu ülkelerden (kıyas bile edilemeyecek derecede) açık ara ileride olan bir ülkedir.

Ne yazıktır ki, milletimiz için bir cumhuriyet nimeti olan demokrasiyi (ve halkın cahil ve sorgulama kabiliyeti bulunmayan büyük çoğunluğunu) kullanarak devleti ele geçiren hain bir siyasi kadro, bugün ülkemizi, ağır dış borç batağına batırmakta, kan ve gözyaşlarında boğulmakta olan Ortadoğu ülkeleri arasına doğru sürüklemektedir. Bugün ülkemizde yaşanmakta olan ekonomik sıkıntılar ve yüksek enflasyon, maalesef bu kadronun planlı politikalarının sonucudur. Ne var ki, bu vahim durumu, değil halka, memleketin sözde okumuş-yazmış kesimlerine bile anlatmanın yolu bulunamıyor!

________________

    (*) https://tr.wikipedia.org/wiki/Kadir_M%C4%B1s%C4%B1ro%C4%9Flu

  (**) https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Arma%C4%9Fan

(***) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Dosya:Sevr_Antla%C5%9Fmas%C4%B1_T%C3%BCrk%C3%A7e.PNG

------------------

16 Eylül 2024

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.