Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

TEK ADAM YÖNETİMİ DEZENFORMASYONLA BESLENİR

Son zamanlarda, aklıma geldikçe insanlara sık sık, “Balıkesir milletvekilleri”nin ve “Bakan”ların adlarını soruyorum; birkaç ismin dışında, tamamını (ya da çoğunu) sayabilen kimseyle pek karşılaşmıyorum! Size belki şaka gibi gelecek, ama açık söyleyeyim, ben de aynı durumdayım! Milletvekillerimizden bir-ikisinin adı ve Bakanlardan da, sadece Murat Kurum diye bir isim var hafızamda; ama, onun da tam olarak kim olduğunu bilmiyorum, mevcut Bakanlar arasında da adını göremedim! Peki neden böyle?   ESKİDEN, HALK YÖNETİCİLERİN KİM OLDUKLARINI BİLİRDİ! Bu konuda, herkes kendi aklınca, bilgi ve birikimine göre bir şeyler söyleyebilir elbette… Ama, eskiden, yani gazete, radyo ve tek kanal televizyondan başka haber alma kaynaklarının olmadığı yıllarda, insanların çoğu, Hükümet listesini tam olarak sayamasa bile, Bakanların çoğunu, Balıkesir milletvekillerinin ise tamamını, Valinin ve İl Daire Müdürlerinin adlarını (hatta ilçelerin çoğunun Belediye Başkanlarını bile) bilirdi. Çok değil, 25-30 yıl önce durum böyleydi (Belki merak eden olur diye, Balıkesir Milletvekillerinin ve Bakanların listelerini yazının sonuna koyacağım.). Bilgisayar ve elektronik teknolojileri ile iletişim sistemlerindeki baş döndürücü gelişmeler, insanların bilgiye ulaşmalarını böylesine kolaylaştırdığı ve yaygınlaştırdığı halde halk, ülke yönetiminde söz sahibi oldukları düşünülen isimleri, insanlar neden bilme ihtiyacı duymuyor acaba? Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin hiç olmadığı yıllarda, insanlar, gerek ülke, gerek yaşadığı yer ve gerekse dünya meseleleri hakkında (belki bugün olduğu gibi hızlı olmasa da), “derinlemesine” bilgi sahibi olurlardı. Çünkü, insanların ilgilenmeye değer gördükleri konular, günlerce konuşulur, o konularda bilgi sahibi olanlar bilgilerini (basın-yayın aracılığı ile, sonradan inkar edemeyecekleri yöntemlerle) sağlam bir şekilde paylaşırlardı. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, maalesef, insanlara söyledikleri her şeyi inkar edebilmeleri ve/veya söylemedikleri şeyleri de söylemişler gibi itham edilmeleri imkanını vermektedir.   HERKES, HER İSTEDİĞİNİ SONSUZ YAYMA İMKANINA SAHİP! Dijital elektronik teknolojilerindeki gelişmelerin, herkes tarafından yaygın olarak kullanılabiliyor olması, “sanal gerçeklik” denen hayali kurguları insanlara gerçek gibi gösterebilme ve internet mecralarında, bunları sonsuz yaygınlaştırabilme imkanı veriyor. Dijital montaj teknikleri kullanılarak hazırlanan ve izleyene gerçekmiş gibi etki yapan görsellerin, teknik incelemelerle gerçek mi kurgu mu olduklarını ispatlamak mümkünse de, bu belli bir düzeyde uzmanlık ve özel bazı donanımlara sahip olmayı gerektirdiğinden, o görselleri izleyen her insan bunu yapamaz! Bilgisayar ve iletişim teknolojileri ile internetin olmadığı dönemde, herkes her bildiğini geniş kitlelerle paylaşamazdı; yani, teknik olarak ve fiziken bu pek mümkün olmadığı gibi, bu işin belli bir yasal ve sosyal sorumluluğu vardı. O nedenle, “basın-yayın” denen, kamuoyuna yönelik bilgi paylaşımı yapmanın bazı teknik ve organizasyonel gereklilikleri ile yasal ve etik kuralları söz konusuydu. Bugün ise, doğru ya da yanlış, gerekli ya da gereksiz, yararlı ya da zararlı olmasına bakmaksızın, elinde telefonu olan herkes, her zaman ve her şeyi sonsuz derecede yayma imkanına sahiptir. Ayrıca, o dönemde, devleti yöneten siyasiler, sabah-akşam gündemi değiştirmez (yani, sürekli başka konularda konuşmaz), onların kamuoyu ile paylaştıkları konular üzerinde, basında ve halk arasında, günlerce fikrî mütalaalar olurdu. Bugün maalesef, bu durumdan kaynaklanan sakıncaları önlemenin, objektif ve etkili yolları henüz bulunamamıştır.   “SONSUZ VE SORUMSUZ PAYLAŞIM”IN GETİRDİĞİ SORUNLAR! Günümüzde, internet ve telefon yoluyla herkese her bilgiyi anında ulaştırabilme imkanları son derece yaygın olduğundan, bu imkanlar, gerek siyasi ve gerekse iktisadi alanlarda, yaygın bir şekilde istismar edilmektedir. Her ne kadar, somut deliller elde edildiğinde cezalandırma imkanı olsa da, çoğu zaman, bu yolla işlenen suçlar, adlî bakımdan takipsiz kalmaktadır. Siyasiler, sosyal medyada “trol” denilen ücretli “yalan bilgi yayma (dezenformasyon)” ekipleri kurarak, kamuoyunun, toplumla ilgili konularda “zamanında, yeterli ve doğru bilgiye ulaşma hakkı”nı, sadece çiğnemiyorlar, adeta tamamen ortadan kaldırabiliyorlar. İnternetten ve telefonların böylesine yaygınlaşmasından önce, kamuoyunu ilgilendiren konular günlerce gündemde kalır, insanlar, ilgilendikleri konularda geniş bilgi sahibi olmaya ve o bilgiler üzerinde derinlemesine düşünmeye zaman ve imkan bulurlardı. Bugün ise, her şeyin “anında öğrenildiği ve hemen akabinde unutulduğu”, dolayısı ile de, “konular üzerinde derinlemesine düşünmeye vaktin olmadığı”, kasıtlı manipülasyonlara son derece elverişli bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Siyasiler, gündemi sürekli olarak değiştirerek, kamuoyunun, herhangi bir konuda derinlemesine düşünmesini ve sorgulama yapabilmesini önlüyorlar. Böylece, her bilgiyi (ve yalanı) kendi lehlerine (ama son derece ahlaksızca) kullanarak, ülkeleri tek başlarına yönetme imkanlarını bulabiliyorlar.   GERİ KALMIŞ TOPLUMLAR, DEZENFORMASYON MAĞDURU! Teknolojinin getirdiği ve aslında doğru kullanıldıklarında son derece faydalı olabilecek imkanlar, maalesef, insanlar tarafından, çoğu zaman toplumların aleyhine kullanılmaktadır. Bu konuda siyasetçilerin olumsuz karneleri hayli kabarıktır. Öyle ki, halka her zaman hemen her konuda gerçek dışı bilgi vermek, yani “dezenformasyon”, bilhassa iktidardakiler ve siyasi partilerin her kademedeki yöneticileri olmak üzere, günümüz siyasetçilerinin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Gerçek dışı bilgi paylaşımının böylesine yaygın olduğu ortamlarda, insanların uzun süre gerçeklere sadık kalmaları neredeyse imkansızdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bireysel ve toplumsal hayatımız, giderek daha fazla (ve çoğu zaman kötü niyetlerle yapılan ve zararlı), “sanal gerçeklik”ler tarafından işgal edilmeye devam ediyor. Sosyal, bilimsel, teknolojik, siyasi vb. gibi, hangi alanda olursa olsun, insanların bireysel ve toplumsal hayatlarını etkileyen her gelişme, kendine mahsus zararlı etkilerini de beraberinde getiriyor. Canlı ya da cansız, tüm varlık âleminin tek değişmezi, “hareket”tir… Evrende “değişim”in önlenemez olmasının sebebi de budur; yani, hareketin önlenemez oluşudur. Eğer “gelişme”yi “olumlu yöndeki değişim” olarak tanımlayacak olursak, insan iradesini aşan tüm “değişim”lerle ortaya çıkan olumlu ve olumsuz etkileri, en doğru bir şekilde birbirinden ayırmak, olumlu etkileri çoğaltmak ve olumsuz etkileri önlemek için çalışmak, insanların en temel görevi olmalıdır. Belki, “uygarlık” dediğimiz olguyu da, bu eksen üzerinden görmek ve değerlendirmek gerekiyor.   SOYGUN VE SERVET EDİNME FETİŞİZMİ! Toplumlar, kaçınılmaz değişimin getirdiği olumlu etkileri çoğaltabildikleri ve olumsuz etkileri önleyebildikleri ölçüde gelişebilirler, ilerleyebilirler ve uygarlaşabilirler… İşte, “bilim (ya da ilim)” denen çabaların içeriğini ve amacını da, aslında bu çerçevede düşünmek gerekiyor. Bugün insanlığın karşı karşıya bulunduğu durum (bilhassa geri kalmış ülkelerde), evrensel klasik ahlak ölçülerinden sıyrılmış birtakım insanların, yani sözde siyasetçilerin, “servet edinme fetişizmi”yle, toplumları istismar etmelerine yol açıyor. İşte, asıl dertleri ve amaçları, ülkelere ve toplumlara ait olması gereken zenginlikler üzerinde keyiflerince hegemonya kurmak olanlar için, günümüzdeki iletişim imkanları, hayati önemdedir. Kendi yararlarına olan yayınların ve paylaşımların önünü açarken, aleyhlerine olan yayınların ve paylaşımların önlerini kapatarak, sözde yasal(!) düzenlemelerle, hegemonyalarını sürdürebiliyorlar.   TEK ÇIKAR YOL: TOPLUMSAL AYDINLANMA! Elbette, tarihte, buna benzer, başta din olmak üzere, ortak toplumsal değerleri istismar eden birtakım insanların, çeşitli argümanlarla toplumlar üzerinde baskılar kurarak (dönemin imkan ve şartları çerçevesinde), ülkelerin zenginliklerini har vurup harman savurdukları pek çok dönem yaşanmıştır, bugün de yaşanıyor ve muhtemelen, gelecekte de yaşanacaktır. Değişimin yarattığı olguların, toplumların aleyhine kullanılmasına karşı bilinen en etkili yol, “toplumsal aydınlanma”dır. Çoğu zaman, asıl dertleri ülkelerin zenginlik kaynaklarına çökmek olan sözde siyasetçiler, istisnasız olarak toplumsal aydınlanmaya karşı çıkarlar. O nedenle, toplumlar, kendi hak ve özgürlüklerini savunabilme kabiliyetine sahip, ahlaklı aydınlar yetiştirebilmelidirler; bunu yapamadıkları taktirde, dünyanın geri kalmış ülkeleri arasında kendilerine yer beğenmek zorunda kalırlar. Gerek bireysel ve gerekse toplumsal anlamda, kendimizle ilgili olumlu değişimlerin olmasını istiyorsak, bunu ancak kendimiz yapabiliriz. Bizim için hiç kimse, bizim yapmamız gereken işleri yapmayacak; bizim, bunu çok iyi anlamamız gerekiyor! Bunun için de, öncelikle bireysel hayatımızı buna imkan verecek şekilde düzenlememiz, başta siyasiler olmak üzere, toplumun cehaletini istismar etme amaçlı palavralara kulaklarımızı tıkamamız ve elimize geçen olumlu her şeyi, bir şekilde (ama mutlaka) çevremizdeki insanlarla paylaşmamız ve buna inatla, kararlılıkla devam etmemiz gerekiyor. Bunu yapabilen toplumlar zincirlerini kırarken, başaramayanalar geri kalmaya devam ediyor… ---------------------- CUMHURBAŞKANLIĞI KABİNESİ (14.05.2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Seçimleri’nden sonra atanan 67. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti) Cevdet YILMAZ / Cumhurbaşkanı Yardımcısı  Yılmaz TUNÇ / Adalet Bakanı Mahinur ÖZDEMİR GÖKTAŞ / Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Vedat IŞIKHAN / Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet ÖZHASEKİ / Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Hakan FİDAN / Dışişleri Bakanı Alparslan BAYRAKTAR / Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Osman Aşkın BAK / Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet ŞİMŞEK / Hazine ve Maliye Bakanı Ali YERLİKAYA / İçişleri Bakanı Mehmet Nuri ERSOY / Kültür ve Turizm Bakanı Yusuf TEKİN / Millî Eğitim Bakanı Yaşar GÜLER / Millî Savunma Bakanı Fahrettin KOCA / Sağlık Bakanı Mehmet Fatih KACIR / Sanayi ve Teknoloji Bakanı İbrahim YUMAKLI / Tarım ve Orman Bakanı Ömer BOLAT / Ticaret Bakanı Abdulkadir URALOĞLU / Ulaştırma ve Altyapı Bakanı   28. DÖNEM (2023-2027) BALIKESİR MİLLETVEKİLLERİ İsmail OK (AK Parti) Belgin UYGUR (AK Parti) Mustafa CANBEY (AK Parti) Ali Taylan ÖZTAYLAN (AK Parti) Ensar AYTEKİN (CHP) Serkan SARI (CHP) Burak DALGIN (DAP) Ekrem Gökay YÜKSEL (MHP) Turhan ÇÖMEZ (İYİ Parti)
Ekleme Tarihi: 05 Aralık 2023 - Salı

TEK ADAM YÖNETİMİ DEZENFORMASYONLA BESLENİR

Son zamanlarda, aklıma geldikçe insanlara sık sık, “Balıkesir milletvekilleri”nin ve “Bakan”ların adlarını soruyorum; birkaç ismin dışında, tamamını (ya da çoğunu) sayabilen kimseyle pek karşılaşmıyorum! Size belki şaka gibi gelecek, ama açık söyleyeyim, ben de aynı durumdayım! Milletvekillerimizden bir-ikisinin adı ve Bakanlardan da, sadece Murat Kurum diye bir isim var hafızamda; ama, onun da tam olarak kim olduğunu bilmiyorum, mevcut Bakanlar arasında da adını göremedim! Peki neden böyle?

 

ESKİDEN, HALK YÖNETİCİLERİN KİM OLDUKLARINI BİLİRDİ!

Bu konuda, herkes kendi aklınca, bilgi ve birikimine göre bir şeyler söyleyebilir elbette… Ama, eskiden, yani gazete, radyo ve tek kanal televizyondan başka haber alma kaynaklarının olmadığı yıllarda, insanların çoğu, Hükümet listesini tam olarak sayamasa bile, Bakanların çoğunu, Balıkesir milletvekillerinin ise tamamını, Valinin ve İl Daire Müdürlerinin adlarını (hatta ilçelerin çoğunun Belediye Başkanlarını bile) bilirdi. Çok değil, 25-30 yıl önce durum böyleydi (Belki merak eden olur diye, Balıkesir Milletvekillerinin ve Bakanların listelerini yazının sonuna koyacağım.).

Bilgisayar ve elektronik teknolojileri ile iletişim sistemlerindeki baş döndürücü gelişmeler, insanların bilgiye ulaşmalarını böylesine kolaylaştırdığı ve yaygınlaştırdığı halde halk, ülke yönetiminde söz sahibi oldukları düşünülen isimleri, insanlar neden bilme ihtiyacı duymuyor acaba?

Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin hiç olmadığı yıllarda, insanlar, gerek ülke, gerek yaşadığı yer ve gerekse dünya meseleleri hakkında (belki bugün olduğu gibi hızlı olmasa da), “derinlemesine” bilgi sahibi olurlardı. Çünkü, insanların ilgilenmeye değer gördükleri konular, günlerce konuşulur, o konularda bilgi sahibi olanlar bilgilerini (basın-yayın aracılığı ile, sonradan inkar edemeyecekleri yöntemlerle) sağlam bir şekilde paylaşırlardı. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, maalesef, insanlara söyledikleri her şeyi inkar edebilmeleri ve/veya söylemedikleri şeyleri de söylemişler gibi itham edilmeleri imkanını vermektedir.

 

HERKES, HER İSTEDİĞİNİ SONSUZ YAYMA İMKANINA SAHİP!

Dijital elektronik teknolojilerindeki gelişmelerin, herkes tarafından yaygın olarak kullanılabiliyor olması, “sanal gerçeklik” denen hayali kurguları insanlara gerçek gibi gösterebilme ve internet mecralarında, bunları sonsuz yaygınlaştırabilme imkanı veriyor. Dijital montaj teknikleri kullanılarak hazırlanan ve izleyene gerçekmiş gibi etki yapan görsellerin, teknik incelemelerle gerçek mi kurgu mu olduklarını ispatlamak mümkünse de, bu belli bir düzeyde uzmanlık ve özel bazı donanımlara sahip olmayı gerektirdiğinden, o görselleri izleyen her insan bunu yapamaz!

Bilgisayar ve iletişim teknolojileri ile internetin olmadığı dönemde, herkes her bildiğini geniş kitlelerle paylaşamazdı; yani, teknik olarak ve fiziken bu pek mümkün olmadığı gibi, bu işin belli bir yasal ve sosyal sorumluluğu vardı. O nedenle, “basın-yayın” denen, kamuoyuna yönelik bilgi paylaşımı yapmanın bazı teknik ve organizasyonel gereklilikleri ile yasal ve etik kuralları söz konusuydu. Bugün ise, doğru ya da yanlış, gerekli ya da gereksiz, yararlı ya da zararlı olmasına bakmaksızın, elinde telefonu olan herkes, her zaman ve her şeyi sonsuz derecede yayma imkanına sahiptir. Ayrıca, o dönemde, devleti yöneten siyasiler, sabah-akşam gündemi değiştirmez (yani, sürekli başka konularda konuşmaz), onların kamuoyu ile paylaştıkları konular üzerinde, basında ve halk arasında, günlerce fikrî mütalaalar olurdu. Bugün maalesef, bu durumdan kaynaklanan sakıncaları önlemenin, objektif ve etkili yolları henüz bulunamamıştır.

 

“SONSUZ VE SORUMSUZ PAYLAŞIM”IN GETİRDİĞİ SORUNLAR!

Günümüzde, internet ve telefon yoluyla herkese her bilgiyi anında ulaştırabilme imkanları son derece yaygın olduğundan, bu imkanlar, gerek siyasi ve gerekse iktisadi alanlarda, yaygın bir şekilde istismar edilmektedir. Her ne kadar, somut deliller elde edildiğinde cezalandırma imkanı olsa da, çoğu zaman, bu yolla işlenen suçlar, adlî bakımdan takipsiz kalmaktadır.

Siyasiler, sosyal medyada “trol” denilen ücretli “yalan bilgi yayma (dezenformasyon)” ekipleri kurarak, kamuoyunun, toplumla ilgili konularda “zamanında, yeterli ve doğru bilgiye ulaşma hakkı”nı, sadece çiğnemiyorlar, adeta tamamen ortadan kaldırabiliyorlar.

İnternetten ve telefonların böylesine yaygınlaşmasından önce, kamuoyunu ilgilendiren konular günlerce gündemde kalır, insanlar, ilgilendikleri konularda geniş bilgi sahibi olmaya ve o bilgiler üzerinde derinlemesine düşünmeye zaman ve imkan bulurlardı. Bugün ise, her şeyin “anında öğrenildiği ve hemen akabinde unutulduğu”, dolayısı ile de, “konular üzerinde derinlemesine düşünmeye vaktin olmadığı”, kasıtlı manipülasyonlara son derece elverişli bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz.

Siyasiler, gündemi sürekli olarak değiştirerek, kamuoyunun, herhangi bir konuda derinlemesine düşünmesini ve sorgulama yapabilmesini önlüyorlar. Böylece, her bilgiyi (ve yalanı) kendi lehlerine (ama son derece ahlaksızca) kullanarak, ülkeleri tek başlarına yönetme imkanlarını bulabiliyorlar.

 

GERİ KALMIŞ TOPLUMLAR, DEZENFORMASYON MAĞDURU!

Teknolojinin getirdiği ve aslında doğru kullanıldıklarında son derece faydalı olabilecek imkanlar, maalesef, insanlar tarafından, çoğu zaman toplumların aleyhine kullanılmaktadır. Bu konuda siyasetçilerin olumsuz karneleri hayli kabarıktır. Öyle ki, halka her zaman hemen her konuda gerçek dışı bilgi vermek, yani “dezenformasyon”, bilhassa iktidardakiler ve siyasi partilerin her kademedeki yöneticileri olmak üzere, günümüz siyasetçilerinin olmazsa olmazı haline gelmiştir.

Gerçek dışı bilgi paylaşımının böylesine yaygın olduğu ortamlarda, insanların uzun süre gerçeklere sadık kalmaları neredeyse imkansızdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bireysel ve toplumsal hayatımız, giderek daha fazla (ve çoğu zaman kötü niyetlerle yapılan ve zararlı), “sanal gerçeklik”ler tarafından işgal edilmeye devam ediyor.

Sosyal, bilimsel, teknolojik, siyasi vb. gibi, hangi alanda olursa olsun, insanların bireysel ve toplumsal hayatlarını etkileyen her gelişme, kendine mahsus zararlı etkilerini de beraberinde getiriyor. Canlı ya da cansız, tüm varlık âleminin tek değişmezi, “hareket”tir… Evrende “değişim”in önlenemez olmasının sebebi de budur; yani, hareketin önlenemez oluşudur. Eğer “gelişme”yi “olumlu yöndeki değişim” olarak tanımlayacak olursak, insan iradesini aşan tüm “değişim”lerle ortaya çıkan olumlu ve olumsuz etkileri, en doğru bir şekilde birbirinden ayırmak, olumlu etkileri çoğaltmak ve olumsuz etkileri önlemek için çalışmak, insanların en temel görevi olmalıdır. Belki, “uygarlık” dediğimiz olguyu da, bu eksen üzerinden görmek ve değerlendirmek gerekiyor.

 

SOYGUN VE SERVET EDİNME FETİŞİZMİ!

Toplumlar, kaçınılmaz değişimin getirdiği olumlu etkileri çoğaltabildikleri ve olumsuz etkileri önleyebildikleri ölçüde gelişebilirler, ilerleyebilirler ve uygarlaşabilirler… İşte, “bilim (ya da ilim)” denen çabaların içeriğini ve amacını da, aslında bu çerçevede düşünmek gerekiyor. Bugün insanlığın karşı karşıya bulunduğu durum (bilhassa geri kalmış ülkelerde), evrensel klasik ahlak ölçülerinden sıyrılmış birtakım insanların, yani sözde siyasetçilerin, “servet edinme fetişizmi”yle, toplumları istismar etmelerine yol açıyor.

İşte, asıl dertleri ve amaçları, ülkelere ve toplumlara ait olması gereken zenginlikler üzerinde keyiflerince hegemonya kurmak olanlar için, günümüzdeki iletişim imkanları, hayati önemdedir. Kendi yararlarına olan yayınların ve paylaşımların önünü açarken, aleyhlerine olan yayınların ve paylaşımların önlerini kapatarak, sözde yasal(!) düzenlemelerle, hegemonyalarını sürdürebiliyorlar.

 

TEK ÇIKAR YOL: TOPLUMSAL AYDINLANMA!

Elbette, tarihte, buna benzer, başta din olmak üzere, ortak toplumsal değerleri istismar eden birtakım insanların, çeşitli argümanlarla toplumlar üzerinde baskılar kurarak (dönemin imkan ve şartları çerçevesinde), ülkelerin zenginliklerini har vurup harman savurdukları pek çok dönem yaşanmıştır, bugün de yaşanıyor ve muhtemelen, gelecekte de yaşanacaktır. Değişimin yarattığı olguların, toplumların aleyhine kullanılmasına karşı bilinen en etkili yol, “toplumsal aydınlanma”dır. Çoğu zaman, asıl dertleri ülkelerin zenginlik kaynaklarına çökmek olan sözde siyasetçiler, istisnasız olarak toplumsal aydınlanmaya karşı çıkarlar.

O nedenle, toplumlar, kendi hak ve özgürlüklerini savunabilme kabiliyetine sahip, ahlaklı aydınlar yetiştirebilmelidirler; bunu yapamadıkları taktirde, dünyanın geri kalmış ülkeleri arasında kendilerine yer beğenmek zorunda kalırlar.

Gerek bireysel ve gerekse toplumsal anlamda, kendimizle ilgili olumlu değişimlerin olmasını istiyorsak, bunu ancak kendimiz yapabiliriz. Bizim için hiç kimse, bizim yapmamız gereken işleri yapmayacak; bizim, bunu çok iyi anlamamız gerekiyor! Bunun için de, öncelikle bireysel hayatımızı buna imkan verecek şekilde düzenlememiz, başta siyasiler olmak üzere, toplumun cehaletini istismar etme amaçlı palavralara kulaklarımızı tıkamamız ve elimize geçen olumlu her şeyi, bir şekilde (ama mutlaka) çevremizdeki insanlarla paylaşmamız ve buna inatla, kararlılıkla devam etmemiz gerekiyor. Bunu yapabilen toplumlar zincirlerini kırarken, başaramayanalar geri kalmaya devam ediyor…

----------------------

CUMHURBAŞKANLIĞI KABİNESİ

(14.05.2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Seçimleri’nden sonra atanan 67. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti)

 

28. DÖNEM (2023-2027) BALIKESİR MİLLETVEKİLLERİ

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.