Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

SİYASETTE, AKLA, AHLÂKA VE ADÂLETE YER VAR MI?

Burada 8 Mayıs günü yayınlanan son yazımızda, seçimler konusunda, bundan önceki seçimlerde uygulanan “seçimlerin güvenliği ile doğrudan ilgili” bazı teamüllere uyulmamasına dikkat çekmiş ve “İktidar, seçimleri âdil bir şekilde yapmaya mecburdur!” demiştik; yanılmışız, değilmiş! Her şeye rağmen, Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan(?) AK Parti’yi kutluyor ve Seçim sonuçlarının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Balıkesir’den milletvekili seçilenlere de hayırlı olsun; ama bu isimlerin, kendi kişisel siyasi ve maddi çıkarlarının ötesinde, Balıkesir’e herhangi bir katkılarının olabileceği düşünülemez.   SEÇİMLERİN DÜRÜST OLARAK YAPILDIĞINA İNANAN VAR MI? Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 2018 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ile bir yıl sonra 31 Mart’ta gerçekleştirilen Mahalli İdareler Seçimleri’nde (“Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler olmuştur” denilerek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin, 23 Haziran’da tekrar edildiğini hatırlayalım) olduğu gibi, maalesef, bu seçimlerde de iyi bir sınav verememiştir. Her türlü gerçek dışı söylemlerin, saçma-sapan demagojilerin, iftiraların, asılsız karalamaların vb. şeytanın bile aklına gelmeyecek türden ahlaksızlıkların, milletin gözünün önünde cereyan ettiği bir seçim dönemi geride kaldı. Benim, seçimler konusunda söyleyebileceğim tek şey, “Türk siyasetinde, akla, ahlaka ve adalete yer olmadığı” şeklindedir. Maalesef, Türkiye’de seçimlerin evrensel standartlarda dürüst, güvenli ve şeffaf olarak yapıldığına kimse inanmamaktadır. O kadar ki, AGİT bile artık, şu son birkaç seçimdir Türkiye’ye Gözlemci Heyet göndermiyor! AGİT Gözlemcilerinin yayınladıkları raporlar, seçimlerin evrensel standartlarda yapıldığına dair, uluslararası güvence belgeleridir. Yanlış hatırlamıyorsam, AGİT, 2014 seçimlerinden bu yana, Türkiye’deki seçimleri, ilgilenmeye değer bulmuyor…   SİSTEMİN, OLMASI GEREKEN İKİ KANADINDAN BİRİ YOK? Kazandıklarını(?) ve kaybettiklerini(?) düşünenlere göre farklı seçim değerlendirmeleri yapılıyor olması doğaldır. Ancak, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği açısından (A’dan Z’ye, bütünüyle seçim uygulamaları ile ilgili olarak), hiçbir şekilde “olumlu değerlendirme” yapma imkanı yoktur! Halkın en cahil ve en zayıf kesimlerine yatırım yapan siyasilerin kazandığı(?) mevcut sistemde belirlenmekte olan siyasi kadrolarla, Türk insanının toplumsal enerjisinin ortaya çıkarılması ve doğru bir istikamete sevk edilmesi mümkün değildir! Halihazırdaki siyasi kadrolar, bilerek ya da bilmeyerek, maalesef halkımızın üretim kapasitesini köreltmekte, ülkenin dışarıya olan bağımlılığını arttırmaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden biri, ülkemizde, “muhalefet görevini hakkıyla yapabilecek güçte” siyasi partilerin olmamasıdır. Halbuki, demokrasilerde, iktidarların karşısında, etkili bir muhalefetin de olması kaçınılmazdır! Bugün Türkiye’nin gerek dışarıya ve gerekse iç piyasalara olan döviz borçlarının toplamı, yıllık gayrisafi milli hasılamızın (GSMH) iki katını aşmaktadır. Her yıl, bir önceki yıla kıyasla daha fazla borçlanan ve dış ticaret açığı sürekli artmakta olan böyle bir ekonominin, mevcut siyasi kadrolar tarafından düzlüğe çıkarılabileceğini düşünmek gaflettir. Maalesef, “seçmen” denilen, çoğu cahil, bilinçsiz, fanatik ve siyasi demagojilerle zihinleri köreltilmekte olan kitlelerin, bu tehlikeyi fark etmeleri mümkün değildir. Halkın, gerçeklerin farkında olmamasından yararlanmakta olan siyasilere, maalesef hiçbir şekilde hesap sorulamamaktadır.   YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ERKLERİ TEK ELDE OLURSA! Hiçbir sistemde, devlet yapısını oluşturan “yasama”, “yürütme” ve “yargı” erkleri ile kamu adına sivil denetim gücü olması gereken “kamouyu(basın)” erkleri birleştirilemez! Ne var ki, ülkemizde, halkın çok büyük bir kısmı, bu hususta, neredeyse hiçbir fikir sahibi değildir. Devlet ve toplumsal işleyişle ilgili kuralları koyan “yasama”, kamu adına icraatları yapan “yürütme” ve toplumsal hukuk sorunlarını çözen “yargı”, aynı yerde (kişide ve/veya kuruluşta) birleştirildiğinde, “icra” mevkiinde olanlar, tüm diğer erkler üzerinde tahakküm gücüne sahip olur! Kamu adına yapılması ve yürütülmesi gereken işleri gerçekleştirenlerin, kendi icraatlarının denetimi yetkisine de sahip olmaları, işin tabiatına aykırıdır! Yasama, yargı ve kamuoyu erklerinin, yürütme erkinden tamamen bağımsız ve yürütmeye karşı “hukuken ve fiilen korunmuş olmaları” şarttır. Türkiye’de 2018’den bu yana uygulanan sistemde, resmi ve sivil tüm erkler, adeta tek bir kişinin eline teslim edilmiş gibidir. Bu sistemde, Cumhurbaşkanının mensup olduğu parti, TBMM çoğunluğuna da sahip olduğunda, Cumhurbaşkanının ülkeyi tek başına ve keyfince yönetmesinin önüne geçilemez! Bu durum, Türkiye’deki son 5 yıllık uygulama ile sabittir.   KURUMSAL SİYASİ YAPILAR YOK! Şunu kabul etmek lazım ki, Türkiye’deki siyasi partiler (bir ölçüde CHP hariç), adeta “şahıs şirketleri” gibidirler. Bizde, en tepeden en alt kademeye kadar, belli kurumsal ilkelere, siyasi görüşlere ve teamüllere sahip siyasi partiler yok maalesef. “Demokrasinin vazgeçilemez unsurları” denilen siyasi partilerimizin, kendi içlerinde demokrasiden eser yoktur! Tarihin en katı dikta rejimlerini aratmayacak şekilde, siyasi partilerimizde, her şey, liderlerin iki dudakları arasındadır. Gelişmiş batı demokrasilerinde olduğu gibi, siyasi partilerimizdeki işler, kurumsal ilkelere ve kurallara göre değil, çoğu zaman Genel Başkanların ve onların emir-kullarının keyiflerine göre yürütülür. Tüm yetkileri ellerinde tutmayı, “olmazsa olmaz” liderlik fonksiyonu olarak gören Genel Başkanlar, adeta “uluhiyet ve rububiyet” komplekslerinden mustariptirler. Kendi keyiflerinden ve siyasi/maddi çıkarlarından başka hiçbir kural tanımayan Genel Başkanlar, başta kendi partilerinin tüzükleri olmak üzere, devletin tüm hukuk sistemlerini, parti içindeki muhtemel muhaliflere karşı acımasızca kullanırken, iş kendilerine gelince, akıl almaz hile yollarını bulabilmektedirler.   BALIKESİR BU SEÇİMDE NE KAZANMIŞ OLABİLİR? Şimdi, isterseniz, gelelim Balıkesir’in bu seçimde ne kazanıp, ne kaybettiğine!.. Bana sorarsanız, Balıkesir’in sadece bu seçimde değil (bundan önceki seçimlerde de), ne kazandığı ve ne kaybettiği konularında, “herkesin hemfikir olabileceği” tek bir husus yoktur! Toplam 9 milletvekilinin seçildiği Balıkesir’de, bu seçimlerde AK Parti 4, CHP 3 ve İYİ Parti ile MHP de 1’er milletvekili çıkardılar. 14 Mayıs’ta, AK Parti’nin, ülke genelinde olduğu gibi, Balıkesir’de de (çoğu MHP’ye olmak üzere) kayda değer ölçüde oy kaybettiği anlaşılıyor. Bunun, reel siyasetteki sebepleri, AK Parti Genel Merkeziyle il ve ilçe teşkilatları tarafından, elbette teknik olarak araştırılacak, değerlendirilecek ve kaybedilen bir milletvekilliği hususunda, sebepler ortaya çıkarılacaktır. Ne var ki, mevcut milletvekili tablosu Balıkesir’e neredeyse, olumlu manada hiçbir şey vaat etmemektedir. Örneğin, 450-500 yataktan daha küçük hastanesi olan bir Tıp Fakültesinde, evrensel standartlarda Tıp (Lisans ve Uzmanlık) eğitimi yapılamaz. Ama, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, 13 yıldır, 200 yataklı bir hastane ile tıp eğitimi (?) yapılıyor! Buradan yetişen hekimlerden kim ne hayır görecek bilemiyorum açıkçası! Sözde tıp eğitimi adı altında burada yılları harcanmakta olan gençlerimize mi, yoksa onların ellerine düşmekte olan ve bundan sonra da düşecek hastalarına mı daha önce acımak lazım, onu bilemiyorum. Zaten, başta hastane ve yönetsel yetersizlikler olmak üzere, fakültede ve hastanede süregitmekte olan saçmalıklardan şikayet eden ciddi öğretim üyeleri, birer ikişer Balıkesir’i terk edip gidiyorlar. Öyle ki, aralarında “buradan bir halt olmaz” diyerek (başka bir üniversitede de kadro bulamadığı için), hekimliği bırakıp İstanbul’da ticarete atılanlar bile var. Tüm bunlara ve diğer üniversitelerden almakta oldukları tekliflere rağmen, Balıkesir’de kalmaya devam eden çok değerli öğretim üyelerimiz de yok değil elbette; onlara müteşekkiriz. Ama, onların değerini bilen (ya da öyle bir derdi olan) kim? Uzun sözün kısası, zaman geçer, gün doğar, gün batar, seçimler gelir-geçer, ama Balıkesir için değişen hiçbir şey olmaz! En kötüsü de, Balıkesir’de bu durumdan rahatsız olan kimse de pek yok gibidir. Bu sebeple, ilimizin hem gündelik ve gelecekle ilgili problemleri, hem de birtakım uyanıkların bu problemlerin üzerine kurdukları menfaat çarkları dönmeye devam eder. Vatandaşın ise, kendi hayatını ve gelecek nesilleri olumsuz etkileyecek olan problemler üzerinde, kahvehane sohbetlerinden öte ilgisi de bilgisi de yoktur! Bakalım, Balıkesir halkı olarak, başkalarının kendi kişisel çıkarları doğrultusunda çalmakta oldukları davula göre oynamayı bırakmayı ve kendi meselelerimizi öncelikli olarak ele almayı ne zaman akıl edeceğiz?
Ekleme Tarihi: 05 Haziran 2023 - Pazartesi

SİYASETTE, AKLA, AHLÂKA VE ADÂLETE YER VAR MI?

Burada 8 Mayıs günü yayınlanan son yazımızda, seçimler konusunda, bundan önceki seçimlerde uygulanan “seçimlerin güvenliği ile doğrudan ilgili” bazı teamüllere uyulmamasına dikkat çekmiş ve “İktidar, seçimleri âdil bir şekilde yapmaya mecburdur!” demiştik; yanılmışız, değilmiş!

Her şeye rağmen, Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan(?) AK Parti’yi kutluyor ve Seçim sonuçlarının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Balıkesir’den milletvekili seçilenlere de hayırlı olsun; ama bu isimlerin, kendi kişisel siyasi ve maddi çıkarlarının ötesinde, Balıkesir’e herhangi bir katkılarının olabileceği düşünülemez.

 

SEÇİMLERİN DÜRÜST OLARAK YAPILDIĞINA İNANAN VAR MI?

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 2018 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ile bir yıl sonra 31 Mart’ta gerçekleştirilen Mahalli İdareler Seçimleri’nde (“Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler olmuştur” denilerek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin, 23 Haziran’da tekrar edildiğini hatırlayalım) olduğu gibi, maalesef, bu seçimlerde de iyi bir sınav verememiştir. Her türlü gerçek dışı söylemlerin, saçma-sapan demagojilerin, iftiraların, asılsız karalamaların vb. şeytanın bile aklına gelmeyecek türden ahlaksızlıkların, milletin gözünün önünde cereyan ettiği bir seçim dönemi geride kaldı.

Benim, seçimler konusunda söyleyebileceğim tek şey, “Türk siyasetinde, akla, ahlaka ve adalete yer olmadığı” şeklindedir. Maalesef, Türkiye’de seçimlerin evrensel standartlarda dürüst, güvenli ve şeffaf olarak yapıldığına kimse inanmamaktadır. O kadar ki, AGİT bile artık, şu son birkaç seçimdir Türkiye’ye Gözlemci Heyet göndermiyor! AGİT Gözlemcilerinin yayınladıkları raporlar, seçimlerin evrensel standartlarda yapıldığına dair, uluslararası güvence belgeleridir. Yanlış hatırlamıyorsam, AGİT, 2014 seçimlerinden bu yana, Türkiye’deki seçimleri, ilgilenmeye değer bulmuyor…

 

SİSTEMİN, OLMASI GEREKEN İKİ KANADINDAN BİRİ YOK?

Kazandıklarını(?) ve kaybettiklerini(?) düşünenlere göre farklı seçim değerlendirmeleri yapılıyor olması doğaldır. Ancak, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği açısından (A’dan Z’ye, bütünüyle seçim uygulamaları ile ilgili olarak), hiçbir şekilde “olumlu değerlendirme” yapma imkanı yoktur!

Halkın en cahil ve en zayıf kesimlerine yatırım yapan siyasilerin kazandığı(?) mevcut sistemde belirlenmekte olan siyasi kadrolarla, Türk insanının toplumsal enerjisinin ortaya çıkarılması ve doğru bir istikamete sevk edilmesi mümkün değildir! Halihazırdaki siyasi kadrolar, bilerek ya da bilmeyerek, maalesef halkımızın üretim kapasitesini köreltmekte, ülkenin dışarıya olan bağımlılığını arttırmaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden biri, ülkemizde, “muhalefet görevini hakkıyla yapabilecek güçte” siyasi partilerin olmamasıdır. Halbuki, demokrasilerde, iktidarların karşısında, etkili bir muhalefetin de olması kaçınılmazdır!

Bugün Türkiye’nin gerek dışarıya ve gerekse iç piyasalara olan döviz borçlarının toplamı, yıllık gayrisafi milli hasılamızın (GSMH) iki katını aşmaktadır. Her yıl, bir önceki yıla kıyasla daha fazla borçlanan ve dış ticaret açığı sürekli artmakta olan böyle bir ekonominin, mevcut siyasi kadrolar tarafından düzlüğe çıkarılabileceğini düşünmek gaflettir. Maalesef, “seçmen” denilen, çoğu cahil, bilinçsiz, fanatik ve siyasi demagojilerle zihinleri köreltilmekte olan kitlelerin, bu tehlikeyi fark etmeleri mümkün değildir. Halkın, gerçeklerin farkında olmamasından yararlanmakta olan siyasilere, maalesef hiçbir şekilde hesap sorulamamaktadır.

 

YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ERKLERİ TEK ELDE OLURSA!

Hiçbir sistemde, devlet yapısını oluşturan “yasama”, “yürütme” ve “yargı” erkleri ile kamu adına sivil denetim gücü olması gereken “kamouyu(basın)” erkleri birleştirilemez! Ne var ki, ülkemizde, halkın çok büyük bir kısmı, bu hususta, neredeyse hiçbir fikir sahibi değildir.

Devlet ve toplumsal işleyişle ilgili kuralları koyan “yasama”, kamu adına icraatları yapan “yürütme” ve toplumsal hukuk sorunlarını çözen “yargı”, aynı yerde (kişide ve/veya kuruluşta) birleştirildiğinde, “icra” mevkiinde olanlar, tüm diğer erkler üzerinde tahakküm gücüne sahip olur! Kamu adına yapılması ve yürütülmesi gereken işleri gerçekleştirenlerin, kendi icraatlarının denetimi yetkisine de sahip olmaları, işin tabiatına aykırıdır! Yasama, yargı ve kamuoyu erklerinin, yürütme erkinden tamamen bağımsız ve yürütmeye karşı “hukuken ve fiilen korunmuş olmaları” şarttır. Türkiye’de 2018’den bu yana uygulanan sistemde, resmi ve sivil tüm erkler, adeta tek bir kişinin eline teslim edilmiş gibidir. Bu sistemde, Cumhurbaşkanının mensup olduğu parti, TBMM çoğunluğuna da sahip olduğunda, Cumhurbaşkanının ülkeyi tek başına ve keyfince yönetmesinin önüne geçilemez! Bu durum, Türkiye’deki son 5 yıllık uygulama ile sabittir.

 

KURUMSAL SİYASİ YAPILAR YOK!

Şunu kabul etmek lazım ki, Türkiye’deki siyasi partiler (bir ölçüde CHP hariç), adeta “şahıs şirketleri” gibidirler. Bizde, en tepeden en alt kademeye kadar, belli kurumsal ilkelere, siyasi görüşlere ve teamüllere sahip siyasi partiler yok maalesef.Demokrasinin vazgeçilemez unsurları” denilen siyasi partilerimizin, kendi içlerinde demokrasiden eser yoktur! Tarihin en katı dikta rejimlerini aratmayacak şekilde, siyasi partilerimizde, her şey, liderlerin iki dudakları arasındadır. Gelişmiş batı demokrasilerinde olduğu gibi, siyasi partilerimizdeki işler, kurumsal ilkelere ve kurallara göre değil, çoğu zaman Genel Başkanların ve onların emir-kullarının keyiflerine göre yürütülür.

Tüm yetkileri ellerinde tutmayı, “olmazsa olmaz” liderlik fonksiyonu olarak gören Genel Başkanlar, adeta “uluhiyet ve rububiyet” komplekslerinden mustariptirler. Kendi keyiflerinden ve siyasi/maddi çıkarlarından başka hiçbir kural tanımayan Genel Başkanlar, başta kendi partilerinin tüzükleri olmak üzere, devletin tüm hukuk sistemlerini, parti içindeki muhtemel muhaliflere karşı acımasızca kullanırken, iş kendilerine gelince, akıl almaz hile yollarını bulabilmektedirler.

 

BALIKESİR BU SEÇİMDE NE KAZANMIŞ OLABİLİR?

Şimdi, isterseniz, gelelim Balıkesir’in bu seçimde ne kazanıp, ne kaybettiğine!.. Bana sorarsanız, Balıkesir’in sadece bu seçimde değil (bundan önceki seçimlerde de), ne kazandığı ve ne kaybettiği konularında, “herkesin hemfikir olabileceği” tek bir husus yoktur!

Toplam 9 milletvekilinin seçildiği Balıkesir’de, bu seçimlerde AK Parti 4, CHP 3 ve İYİ Parti ile MHP de 1’er milletvekili çıkardılar. 14 Mayıs’ta, AK Parti’nin, ülke genelinde olduğu gibi, Balıkesir’de de (çoğu MHP’ye olmak üzere) kayda değer ölçüde oy kaybettiği anlaşılıyor. Bunun, reel siyasetteki sebepleri, AK Parti Genel Merkeziyle il ve ilçe teşkilatları tarafından, elbette teknik olarak araştırılacak, değerlendirilecek ve kaybedilen bir milletvekilliği hususunda, sebepler ortaya çıkarılacaktır.

Ne var ki, mevcut milletvekili tablosu Balıkesir’e neredeyse, olumlu manada hiçbir şey vaat etmemektedir. Örneğin, 450-500 yataktan daha küçük hastanesi olan bir Tıp Fakültesinde, evrensel standartlarda Tıp (Lisans ve Uzmanlık) eğitimi yapılamaz. Ama, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, 13 yıldır, 200 yataklı bir hastane ile tıp eğitimi (?) yapılıyor! Buradan yetişen hekimlerden kim ne hayır görecek bilemiyorum açıkçası! Sözde tıp eğitimi adı altında burada yılları harcanmakta olan gençlerimize mi, yoksa onların ellerine düşmekte olan ve bundan sonra da düşecek hastalarına mı daha önce acımak lazım, onu bilemiyorum.

Zaten, başta hastane ve yönetsel yetersizlikler olmak üzere, fakültede ve hastanede süregitmekte olan saçmalıklardan şikayet eden ciddi öğretim üyeleri, birer ikişer Balıkesir’i terk edip gidiyorlar. Öyle ki, aralarında “buradan bir halt olmaz” diyerek (başka bir üniversitede de kadro bulamadığı için), hekimliği bırakıp İstanbul’da ticarete atılanlar bile var. Tüm bunlara ve diğer üniversitelerden almakta oldukları tekliflere rağmen, Balıkesir’de kalmaya devam eden çok değerli öğretim üyelerimiz de yok değil elbette; onlara müteşekkiriz. Ama, onların değerini bilen (ya da öyle bir derdi olan) kim?

Uzun sözün kısası, zaman geçer, gün doğar, gün batar, seçimler gelir-geçer, ama Balıkesir için değişen hiçbir şey olmaz! En kötüsü de, Balıkesir’de bu durumdan rahatsız olan kimse de pek yok gibidir. Bu sebeple, ilimizin hem gündelik ve gelecekle ilgili problemleri, hem de birtakım uyanıkların bu problemlerin üzerine kurdukları menfaat çarkları dönmeye devam eder. Vatandaşın ise, kendi hayatını ve gelecek nesilleri olumsuz etkileyecek olan problemler üzerinde, kahvehane sohbetlerinden öte ilgisi de bilgisi de yoktur!

Bakalım, Balıkesir halkı olarak, başkalarının kendi kişisel çıkarları doğrultusunda çalmakta oldukları davula göre oynamayı bırakmayı ve kendi meselelerimizi öncelikli olarak ele almayı ne zaman akıl edeceğiz?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.