Ülke genelinde, “siyasi gündem” giderek ısınıyor. Mücadele, sadece rakip partiler arasında değil, her partinin içinde de ayrıca, aday listelerine (mümkün olduğunca üst sıralarda) girmek isteyenler arasında da yaşanıyor. Aynı parti içinde, güya “omuz omuza” olmaları gereken sözde siyasetçilerin, birbirlerinin arkalarından çevirdikleri fırıldaklar yazılsa, kütüphanelere sığmayacak!
Elbette, en sert mücadele iktidar partisi içinde cereyan ediyor. Çünkü, “iktidar nimetleri” denen imkanları (kim olursa olsun), “başka birileri”ne kaptırmak, siyasette, kimsenin kabul edebileceği bir şey değildir. Aynı parti içinde birbirlerine karşı mücadele verenlerin, başlıca iki dayanakları vardır: Biri, Ankara'daki “Siyaset Baronları”, diğeri de kendi bölgelerindeki “seçmen”ler…
SİYASİ YATIRIM
Bu yılki seçimlerin iki konusundan biri olan, “Cumhurbaşkanlığı Seçimi”ni bir kenara bırakalım ve en son söyleyeceğimizi, burada en başta söyleyelim: Siyaset Baronları nezdindeki siyasi yatırımlar, yerel seçmen nezdinde yapılacak yatırımlardan çok daha verimlidir. Çünkü, milletin “din” zannederek inanmakta olduğu, Emevilerin “Hanedan Saltanatı İdeolojisi”, Türk siyasetçileri tarafından “ model” olarak alınmıştır. Tıpkı Emevilerin, “cami” adı altında inşa ettirdikleri devasa binalara, “ücretli” din görevlileri olarak koydukları propaganda elemanlarının, Emevi Sultanını yücelterek, konuşmalarında onlara adeta kutsiyet atfetmelerine benzer işler, bizde siyaset dünyasında devam ediyor.
BALIKESİR’E BAKIŞ
Şimdi gelelim Balıkesir’e…
Malûm, ilimizin Milletvekili sayısı dokuz. 24 Haziran 2018 Milletvekili Genel Seçimlerinde, bunlardan 5’ini AK Parti (Adil Çelik, Belgin Uygur, Yavuz Subaşı, Mustafa Canbey ve Pakize Mutlu Aydemir), 3’ünü CHP (Ahmet Akın, Fikret Şahin ve Ensar Aytekin) ve 1’ini de İYİ Parti (İsmail Ok) çıkarmıştı. Aynı zamanda İYİ Parti’nin kurucularından olan İsmail Ok, 17 Şubat 2020 günü, önce partisinden ayrıldı, iki yıl sonra da, 20 Nisan 2022 tarihinde AK Parti’ye katıldı. Ok’un, bu her iki manevrasının gerçek sebepleri ve özellikle AK Parti’ye katılmasının tabana yönelik etkisinin ne olacağı hususunda (hiçbirini mantıklı ve kayda değer bulmadığım), pek çok farklı söylentiler ve yorumlar yapılıyor.
Gerek, 2018 seçimleri öncesindeki adaylık sürecinde ve gerekse, seçimden bugüne kadar geçen zaman içinde, hiç kimse, bu milletvekillerini (resmi kutlama törenleri dışında), tam kadro olarak bir arada görmemiştir. Sadece AK Parti milletvekillerinin değil, CHP milletvekillerinin de, Balıkesir’de, kendi partilerinin programlarında bile tam kadro birlikte görünmemeleri (hatta birinin gittiği programa diğer bazılarının gitmemeleri) halkın dikkatini çekiyor.
SEÇMENE Mİ GÜVENMELİ, YOKSA BARONLARA MI BİAT ETMELİ?
Ve işte, yeni bir seçimin çanları çalmaya başladı! Bu ortamda, bunların her biri, bir taraftan ellerinde birer kazma, diğer arkadaşlarının kuyularını kazmakla, diğer yandan da Ankara’daki Baronlar nezdinde, “biat ve sadakat ritüelleri” ile meşguller. Bu çalışmaları sırasında, bilhassa ildeki üst düzey bürokrat atamaları başta olmak üzere, Balıkesir’i ilgilendiren meselelerde, yerel talepler yerine, Baronların keyifleri ve talepleri doğrultusunda, cansiperane emekler sarf ediyorlar.
Örneğin AK Parti cenahında, bu konudaki en son problem, Balıkesir Üniversitesi Rektörü’nün atanmasında yaşanmakta olan gerilimdir. Görünen o ki, bu göreve 27 Aralık 2018 tarihinde atanan Rektör Prof.Dr. İlter Kuş, görev süresi boyunca, Genel Sekreter ataması başta olmak üzere, tümüyle Cumhur İttifakı’nın Balıkesir’deki siyaset kâhyaları ile birlikte gerçekleştirdiği icraatlarının karşılığını talep ediyor!..
Bir tarafta, başta milletvekili Pakize Mutlu Aydemir ve MHP İl Başkanı olmak üzere, mevcut Rektörün ikinci kez atanması için cansiperane mücadele edenler, diğer tarafta ise, Ankara’daki bazı Baronların gönüllerini hoş etmek için milletvekili Mustafa Canbey öncülüğünde, özel bir üniversitede halen Rektör olan Prof.Dr. Yücel Oğurlu’yu Balıkesir’e getirmeye çalışanlar!..
Tabii, bu iki grup kendi aralarında mücadele ederken, asıl atamayı yapacak olan Cumhurbaşkanı’nın, geçen Aralık ayının son günlerinde, milletvekili Adil Çelik’i telefonla arayarak, bu iki grubun gündeminde olmayan Necatibey Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İbrahim Aydın’la ilgili bilgi alması, herkeste soğuk duş etkisi yarattı. Henüz bir atama filan olmadı; ama, atama her an yapılabilir… Biz şimdilik, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın, “Mevlam görelim neyler, / Neylerse güzel eyler.” mısraları ile konuyu kapatalım.
ADAY LİSTELERİNE GİRME MÜCADELELERİ
Bu arada, her iki ittifak açısından da kritik konumda bulunan Balıkesir’de, 2023 seçimlerinde oyuna dahil olmak üzere çalışmakta olan, “yeni isimler” ile, partilerin, bir süredir arka planlara düşen “eski mensuplar”ını da gözardı edemeyiz. Geçen seçimde olmayıp da, bu seçimde siyaset sahnesine çıkmaya çalışan bu kişilerin, gerek kendi partilerinde ve gerekse ittifaklar arasındaki mücadeleler açısında ne gibi etkilerinin olacağı, yakında netleşmeye başlar.
Bakalım, birkaç istisna haricinde, “mevcutların üzerlerinin çizileceği” konuşulan Balıkesir’de, aday listelerinde kimler hangi sıralarda yer alacak; listelerde ve “seçilebilir sıralarda”, Baronların işaret edecekleri isimleri mi, yoksa, yerel seçmen destekleri ile ortaya çıkan isimleri mi göreceğiz? Ben şahsen, bu konuda ilk seçeneğin çok daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum.
SİYASET SAHNESİNİN GEÇERLİ USULLERİ
Böyle zamanlarda, halk arasında “balon” tabir edilen ve gerçekte “hiç de aslı olmayan” pek çok söylentiler ortaya atılır. Aslı olsa da olmasa da, kamuoyunda dillendirilen söylentilerin, sonuçlar üzerinde, belli bazı etkilerinin olduğu gayet açıktır. Asılsız söylentiler kadar, belli bir gerçekliğe dair, çarpıtılmış söylentilerin yayılması da, siyasette kullanılan en önemli yöntemlerdendir. Gerek parti içi mücadelelerde, birbirlerinin kuyularını kazmakta olanlar ve gerekse rakip partilerin önemli isimleriyle ilgili dezenformasyon çabalarının etkileri, hiçbir aman gözardı edilemez.
Bir de, kişilerin, aynı konuda, her bulundukları ortamlara göre değişen söylemleri var. Siyasette en çok kullanılan usullerden olan ve halk arasında “yanar-döner” denilen söz ve davranış şekli, insanlar ile gerçekler arasında aşılması hayli zor bir engellerdir. Tabii burada, her bulunulan ortama göre farklı şekilde yorumlanabilen, “birden fazla anlama gelen ifadeler”in, siyasetçiler tarafından hayli sıklıkla kullanıldığını da unutmamak gerekiyor.
Siyaset dünyasındaki konuşmaları ve hadiseleri, bu anlattığımız açılardan, ama mutlaka “olabildiğince ihtiyatla” değerlendirmek gerekiyor. Çünkü, siyasette, hiçbir konuda, hiçbir zaman hiçbir şey, sonuç ortaya çıkıncaya kadar “gerçek” olarak kabul edilemez; çünkü, neredeyse her şey her konuda ve her zaman ihtimal dahilindedir.
GERİ KALMIŞ TOPLUMLARIN DEMOKRASİLERİNDE, SONUCU KİM BELİRLER?
Hiçbir siyasetçi, çıkıp da halkın karşısında, “kişisel çıkarları”ndan söz etmez! Onların tüm söylemleri, “halka hizmet davasına adanmışlık”la ilgilidir! Elbette, siyasetçilerin bu yöndeki sözlerin hiçbir zaman gerçek olamaz! Hiçbir siyasetçi, halkın da yararına olacak işleri, kendisinin ayrıca bir çıkarı olmadığı sürece yapmaz, yapılana da destek vermez! Bu gerçek, asla akıldan çıkarılmalıdır.
Eski Yunan filozoflarından Platon (MÖ 424-347), Devlet adlı eserinde, Atina demokrasisini eleştirirken, demokraside yöneticilerin, toplumun dörtte üçünü teşkil eden, en cahil ve en muhtaç kesimleri tarafından belirlendiğini anlatır! Esasen, kendi kişisel çıkarları konusunda bile, bir günden öteye düşünebilme kabiliyeti olmayan, toplumun en alt kesimindeki bu insanların, tüm toplumun geleceğine yön verecek konularda doğru tercihlerde bulunmalarının beklenemeyeceğine dikkat çeker.
Türkiye gibi, toplumsal bakımdan geri kalmış ülkelerde siyasetçilerin akıl almayacak derecede seviyesiz söz ve davranışlarının sebebi, büyük ölçüde, toplumun bu en alt kesimlerinin oylarını alma düşüncesidir. Belli bir entelektüel seviye gerektiren türden konular ve konuşmalar, “toplumdaki en büyük oy deposu” olan cahil ve muhtaç insanlara göre değildir. Onların oylarını alabilmek için, olabildiğince “basit ve hiçbir muhakeme gerektirmeyen” cümlelerle, “basit konular”da konuşmak ve hızla doğrudan yararlanabilecekleri “küçük ve basit çıkarlar” sağlamaktır.
Şimdi, lütfen, bu anlattıklarımız çerçevesinde, karşınıza gelen sözde siyasileri değerlendirin bakalım elinizde bir şey kalacak mı? Kalın sağlıcakla…