Balıkesir, ülkemizin en zengin bölgelerinden biridir. Ancak, öyle zannediyorum ki, buranın halkı, Türkiye’de, yaşantıları “en fakir” olan insanlardır. Coğrafi konumunun ve yapısının gerektirdiği öncelikler halkın yaşantısında da öncelikli olmadığı için, Balıkesirliler hemen her alanda adeta akıntıya karşı kürek çeker gibidirler; yani, çok çalışıyorlar, ama çok az yol alabiliyorlar. Bu durum, sadece ekonomide ve ticarette böyle değildir, siyasette de sosyo-kültürel alanlarda da ve hatta sporda da böyledir.
NİTELİKİ GENÇLERİMİZ GİDİYOR
Balıkesir’de hayat o kadar ağır bir tempo ile yaşanıyor ki, yetişen yeni nesiller için ufuk açıcı olabilecek, neredeyse hiçbir hareketlilik göremiyoruz. Bunun sonucunda da, Balıkesir’in kabiliyetli ve nitelikli gençleri, ya başka yerlere gidiyor, ya da kabiliyetlerinin ve niteliklerinin gerektirdiği verimlilikte çalışabilecekleri bir iş bulamıyor, yitip gidiyorlar.
Bizim, Balıkesirliler olarak, bir an önce öncelikli faaliyet alanlarımızı doğru bir şekilde belirlememiz ve hem imkanlarımızı, hem de zamanımızı buna göre kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor. Mesela, işe ilk olarak eğitim kurumlarımızdan başlamalıyız. Daha önce de bir yazımızda temas etmiştik, devlet burada, ülke genelinde uygulamakta olduğu standartlarda ve müfredatlara göre genel eğitim hizmetlerini zaten veriyor. Bizim, Balıkesirliler olarak, devletten, bizim doğal önceliklerimizin gerektirdiği alanlarda, “özellikli ve yüksek nitelikli meslek eğitimi” veren kurumları açmasını talep edemez miyiz? Ya da, daha da doğrusu, bu eğitim kurumlarını, biz kendimiz özel olarak açamaz mıyız? Bu kuruluşlarda eğiterek, yüksek niteliklerle donattığımız gençlerimizin üretecekleri yüksek kaliteli ürünlerle, ülke ve dünya pazarlarında yer edinmek, o kadar da zor bir iş değildir.
YEREL EKONOMİNİN DEĞİŞMESİ LAZIM
Bugün Balıkesir ekonomisi, tarıma, hayvancılığa ve esnaflığa dayanıyor. Hayvancılıkta (kırmızı ve beyaz et üretiminde) aslında hayli iyi sayılırız. Ne var ki, bu ürünlerin katma değer oranlarını yükseltecek sanayi kuruluşlarınız fevkalade yetersizdir.
Köylerimizde ise, çiftçilerimizin ellerindeki arazilerin küçük parçalar halinde bölünmüş olması sebebiyle, tarımsal verimlilik son derece düşmektedir. Böyle olunca da, arazilerinden elde ettikleri gelirle geçinemeyen bu insanlar, çiftçiliği bırakıyor, gelip şehir merkezlerinde geçim derdine düşüyor.
Sanayinin ve endüstriyel üretimin gelişmediği yerlerde, sadece esnaf düzeyinde ticaretle ve el sanatları ölçeğindeki küçük sanayi ile mesafe alınamayacağı açıktır. Mevcut halde, gözlerini öğrenci harçlıklarına dikmiş, hayata, henüz köy perspektifinden bakmakta olan bu esnaf yapısı ile hiçbir yere varamayız! Öğrencilerden alacakları üç-beş kuruşla kendilerine ev, yazlık, daha lüks bir araba alma hayalleri kuran bu insanlar, çoğu zaman, kendi geçimlerini temin etmekte bile aciz kalıyorlar.
Ve siyasilerimiz, sürekli bir şeylere muhtaç olmaktan kurtulamayan bu insanlarımızı çok seviyorlar. Çünkü, geçim dertleri ile boğuşmaktan kendilerini geliştirme fırsatı bulamayan ve siyasileri sorgulamayı düşünemeyen bu insanlar, kitlesel olarak, kronik cehalete mahkum oluyorlar. Bizim siyaset esnafı, cahil kitleleri istismar etme konusunda, son derece ustalaşmıştır.
BU SİYASET YAPISI İLE HİÇBİR ŞEY OLMAZ!
Türkiye’nin, mevcut siyaset yapısı ile dertlerine çare üretebilmesi hiçbiri şekilde mümkün değildir. Günümüzün “tepeden inmeci” Tük siyaseti, çözümü gereken toplumsal bir sorun ortaya çıktığında, bu sorunu çözme iddiası ile memleketin kaynaklarını harcayarak (daha önce var olmayan) yeni problemler üreten ve böylece, insanlara önceki sorunlarına rahmet okutarak çözen(!?) yöntemler kullanıyor. Bu durum, Balıkesir’de de aynen geçerlidir.
Bu şekilde, ülkenin tüm kaynaklarına hükmetme imkanı bulan Ankara’daki siyaset baronları, yerel meseleleri Ankara’nın gündemine taşıyabilecek güçlü siyasetçileri bertaraf etme konusunda da gayet ustadırlar. Halbuki, halk, Ankara’daki siyaset baronlarının yerel taşeronlarına değil de, kendi siyasetçilerine destek verse, problemler kendiliğinden çözüm yoluna girecektir.
ANKARA HER ŞEYE HÜKETMEMELİ
İşte, Balıkesir bu yönde çok şey yapabilir; çünkü, yaşadığımız coğrafya son derece zengindir ve geçinmek için, biz, Ankara’dan gelecek ulufelere muhtaç değiliz. Yasal vergiler haricinde, Ankara’daki baronlara ve onların yerel taşeronlarına zırnık koklatmamak lazım. Kendi ekonomimizi, yerel imkanlara ve gerekliliklere göre belirleyeceğimiz öncelikleri gözeterek kendimiz kurgulayabilir hale geldiğimizde ve kendi siyasetçilerimize güç vererek onları Ankara’ya gönderebildiğimizde, işlerin seyri de rengi de hayli değişecektir.
Elbette, ülke ile ilgili genel ve stratejik kararlar Ankara tarafından alınacaktır; ama Ankara’nın, yereldeki her teferruatla ilgilenmesi, hem mümkün olmaz, hem de zaten bu bir gereklilik değildir.
Bizim, önce kendimizi, yani Balıkesir’i var etmemiz gerekiyor; zira, kendisi var olamayan bir il, ülkenin varlığına hiçbir şey katamaz. Onun için diyoruz ki, “Balıkesir ve tabii tek tek tüm diğer iller de, önce kendileri var olmadan Türkiye’yi var edemezler!” Bu konuda, Ankara’daki siyaset baronlarının ve onların yereldeki taşeronlarının, sadece konuşmalarını, davranışlarını ve kararlarını değil, her şeylerini, yani tüm hayatlarını sorgulamamız gerekiyor.