Bazı okurlarımız ve dostlarımız, yazılarımızın, “ilimizin ve şehrimizin gündemindeki konularla pek alakalı olmadığından” şikayet ediyorlar. Elbette, son derece haklılar; ancak, üzülerek ifade etmeliyim ki, halihazırda, gereğinden fazla kişinin, gündelik mevzularda yalan-yanlış, hak-hukuk gözetmeden, kendi tarafına ahkâm kesmekte olduğu bir ortamda, o gürültü-patırtı içine girmeyi, şahsen hiç faydalı bulmuyorum. Çünkü, gündelik mevzularda süregelen ve “demagoji”den öteye gitmeyen yayınlarda ve paylaşımlarda, “kimin haklı olduğunun” hiçbir anlamı ve önemi olmuyor. Bütün mesele, halkı kendine inandırıp, parsayı kapmak için, laf cambazlığı yapmaktır. Bugüne kadar yayınlanan yazılarımızda, siyasetten ekonomiye ve ticaretten sosyal hayata kadar, Balıkesir’le ilgili, “sormamız ve cevap aramamız gereken” konular üzerinde durduk, bundan sonra da durmaya devam edeceğiz.
“HAREKETE KİMSE MANİ OLAMAZ”
Tüm varlıklar aleminin en temel ortak noktası “hareket”tir. Hareket ise, “değişim”in temel bir dinamiğidir. Hani, derler ya “değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” diye… İşte o “değişim” denen şeyin gerçekleşmesi, ancak hareketle mümkün olur ve rahmetli Âşık Veysel’in dediği gibi, “Harekete kimse mani olamaz”...
Bu alemde, aklı ve iradesi ile “hareketin yönünü kendisi tayin edebilen” tek canlı “insan”dır! Ancak, insanların bir kısmı, Allah tarafından kendilerine verilmiş olan bu kabiliyeti kullanmak yerine, içgüdülerine ve duygularına göre, ya da başkalarının davranışlarına bakarak hareket etmeyi tercih eder… Halbuki, sürekli birbirleri ile rekabet ve mücadele halinde yaşamakta olan insanların, kendilerini ilgilendiren konularda, hareketin yönünü, akıllarını ve iradelerini kullanarak, “kendi şartlarına ve ihtiyaçlarına göre” belirlemeleri esastır. İnsanlar bunu yap(a)madıklarında, zorunlu olarak, “başkalarının, akıl ve iradeleri ile belirledikleri yönlerde hareket ettirilmek” ve dolayısı ile “değiştirilmek” gibi, sonu külliyen “zarar” olan bir süreç ortaya çıkar.
HAREKETİMİZİN YÖNÜNÜ KİM BELİRLİYOR?
İşte, biz Balıkesirliler olarak, gerek bireysel ve gerekse toplumsal konularda, hareket yönümüzü “kendi aklımız ve irademizle belirle(ye)mediğimiz”den, mahalli ve/veya ulusal düzeylerde, bizimle ilgili konularda hareketin yönünü (dolayısı ile de değişimi), hep başkaları tayin ediyor! Bu da, sürekli olarak, hemen her konuda, aleyhimize sonuçların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Balıkesir’le ilgili tüm kararları Balıkesirlilerin alabilmesi durumunda, mesela, buradaki bir hastane, götürülüp, taa İstanbul’daki bir tıp fakültesine bağlan(a)mazdı!
30 yılı aşkın bir süreden bu yana, hükümetlerde tek bir tane bile temsilcisi bulunmayan Balıkesir’in tüm öz kaynakları, adeta Balıkesir hiç hesaba katılmadan, Balıkesirli olmayanların aldıkları kararlara göre kullanılıyor. Ve Balıkesirliler olarak ağızlarımızı açıp, son yıllarda kurulan hükümetlerde 3-5 temsilcileri bulunan vilayetlerle ilgili olarak, “Arkadaş, onların ne kerametleri var acaba?” diye sormuyoruz? Mesela, sadece Bakanların değil, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük illerin milletvekillerinin pek çoğu da Rizelidir! Balıkesir milletvekillerinin ise sadece birkaçı Balıkesirlidir! Neden???
VERDİĞİMİZİN NE KADARINI ALABİLİYORUZ?
Balıkesirliler olarak, gerek yıllık Gayrisafi Milli Hasılaya ve gerekse devlet bütçesine yaptığımız toplam katkıya karşılık, acaba ilimize ne kadar yatırım alabiliyoruz? Bu sorunun cevabını verebilecek, herhangi bir (sözüm ona) “siyasetçi”miz var mı? Balıkesir’de siyaset, “birilerinin şahsi menfaatler devşirdikleri ve bizim kaynaklarımızı Ankara’daki siyaset baronlarına peşkeş çektikleri uğraş alanı” olmaktan ne zaman kurtulacak?
Burada, Balıkesir halkı olarak, öylesine güçlü bir “yerel irade” ortaya çıkarmalıyız ki, Ankara’daki siyaset baronlarının ödleri bir taraflarına karışmalı! Bunun için de, başta siyaset olmak üzere, her alanda tamamen yerel dinamiklere dayanan bir faaliyet anlayışı etrafında birlik olmak zorundayız. Bu fikri geliştirecek olanlar, elbette ki tüm ilimizde yaşamakta olan yerli aydınlarımız olmalıdır. Halk da, armudun sapı, üzümün çöpü ile uğraşacağına, ya da öküzün altında sürekli buzağı arayacağına, kendi aydınlarının ve kendi çocuklarının kıymetlerini bilmeli, onların görüşlerine göre siyasi tercihlerini ortaya koymalı, Ankara’daki siyaset baronlarının Balıkesir’deki kuyruklarına itibar etmemelidir.
HİZMETTE ÖNCELİK
Hiç kimse kusura bakmasın; eğer “halka hizmet”ten söz ediyorsak, biz daima “önce Balıkesir” demek zorundayız! Onyıllardır Balıkesir’in çocuklarını, ülkenin en ücra köşelerine kadar “en alt hizmet görevleri”ne ve terörle mücadelede silahlı operasyonlara ve gerekse Suriye cephesinde savaşlara gönderenler, bu çocukları, oralarda da, Balıkesir’de de ve Ankara’daki üst bürokraside de, daha üst görevlerde değerlendirmelidirler.
Onların, bunu “gönül rızaları” ile yapmayacakları gayet açıktır; bizim onları buna “mecbur” edebilmemiz lazım. Eğer bizim çocuklarımız devletin üst görevlerine atanmıyorlarsa ve Balıkesir devlet yatırımlarından hakkı olan payı alamıyorsa, bu onların kusuru değil, bizim eksikliğimizdir.
BALIKESİR GERİYE KAYMAMALI ARTIK!
Balıkesirliler olarak, bir an önce bu durumları ortak akılla değerlendirmemiz, bugüne kadar sürdürdüğümüz ve il olarak ülke genelinde sürekli “geriye kaymamıza” ve seviye kaybetmemize sebep olan tutum ve davranışlardan kurtulmamız lazım. Ve bu işler, öyle birkaç kişinin çabası ile olacak işler de değildir. Daha iyiye doğru değişim istiyorsak, hareket yönümüzü birlikte belirlememiz ve ona göre hep birlikte çalışmamız gerekiyor. Ve bir de, hangi görüşte olursak olalım, Balıkesir için yararlı taleplerde bulunan siyasetçilerimizin arkasında durmalı onlara destek vermeliyiz.
İşte o zaman, bizim siyasetçilerimiz de, aynı parti içinde oldukları halde birbirleri ile uğraşmayı ve Ankara’daki siyaset baronlarının kıçlarında kuyruk olmayı bırakırlar ve “Balıkesir’in gücünü Ankara’dakilere gösteren” ilimizin gerçek siyasetçileri olmayı başarırlar.