Bilmem hiç düşündünüz mü? “Balıkesir” dendiğinde, insanların akıllarına gelen, “tamamen buraya mahsus” olan, herhangi bir belli başlı kavram ya da ürün var mı? Ben, zaman zaman bunu hem düşünürüm, hem de farklı zamanlarda ve farklı insanlara sorarım. Sorduğum insanlardan da, neredeyse tamamı tarıma ve hayvancılığa ait olan, ama birbirinden farklı cevaplar alırım.
Türkiye’de belli bazı ürünleri ile, tarihi ve coğrafi özelliklerini yansıtan, adeta “markalaşmış” şehirler vardır. Mesela, “Gaziantep” dendiğinde, herkesin aklına (her ne kadar Türkiye’nin en iyi baklavaları Urfa’da yapılıyor olsa da) önce “baklava” gelir, “Erzurum” dendiğinde de, “cağ kebabı”nı ve “Palandöken”i hatırlar. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz…
KAZDAĞLARI
Peki, gerek coğrafi konumuna ve zenginliğine, emsalsiz termal sularına ve gerekse yüksek nitelikli tarım ve hayvancılık ürünlerine rağmen, acaba neden Balıkesir, herhangi bir belirgin özelliği ile ifade edilemiyor ve dışarıda o özelliği ile tanınmıyor? Yeryüzünde, İsviçre Alplerinden sonra, dünyanın en zengin oksijen oranına sahip olan yer Kazdağları’dır. İsviçre, sadece imal ettiği saatler ve çakılarla değil, Alplerde yetiştirdiği sığırın sütleri ile ürettiği çikolataları (ki, kakaoyu tamamen dışarıdan getirmek zorundalar) ile de tüm dünyada emsalsizdir; yani “çikolata” dendiğinde ilk akla gelen ülke İsviçre’dir dünyada… Peki, Kazdağları’nın bu emsalsiz özelliğini, acaba biz neden hiç değerlendiremiyoruz? Mesela, Kazdağları’nda yetişen zeytinden elde edilen zeytinyağının, acaba yeryüzüne bir aşka eşi daha var mı zannediyorsunuz?
TÜRKİYE’NİN EN İYİ ETLERİ
Gerek İstanbul’da ve gerekse diğer büyük kentlerde marka haline gelmiş ünlü lokantaların neredeyse tamamı, “etleri Balıkesir’den aldıklarını” vurgulayarak, kendi reklamlarını yapıyorlar! Peki ama, Balıkesir’de doğru-dürüst et yenecek, “bir gidenin, en kısa zamanda bir daha gitmek isteyeceği” tek bir tane bile mekânın olmamasını ne ile izah edeceğiz? Balıkesir’de, kendilerince “lüks restoran” olarak faaliyet gösteren mekânların hangisinde, servisi ve müşteri ilişkilerini yöneten, şöyle 45-50’li yaşlarda deneyimli bir “şef” vardır?
Balıkesir’deki iddialı yeme-içme mekânlarının işletmecilerinin kahir ekseriyetinin Balıkesirli olmamaları karşısında ne düşüneceğiz? Eğer, büyük şehirlerdeki Türkiye genelinde tanınmış restoranlar, Balıkesir eti kullanmakla övünüyorlarsa, o etin en âlâsını, Balıkesir’de yemeyi düşünmek kadar doğal ne olabilir? Diğer taraftan, maalesef, Balıkesir’de, o seviyede restoranlar ve o tür mekânların olmaması bir yana, o tür yerler için yeteri kadar bir müşteri kitlesi de bulunmuyor! Çünkü, şehir halkının %85’ini teşkil eden köy kökenli insanların köy yaşam tarzlarında, birinci sınıf mekanlara ihtiyaç yoktur!
DÜNYANIN EN İYİ ZEYTİNYAĞI
Dünyanın en kaliteli zeytinyağı, sadece, bizim “Körfez bölgesi” dediğimiz, “Ayvalık’tan kuzeye doğru Çanakkale’nin Ayvacık ilçesi sahillerine kadar”ki coğrafyada (Kuzey Ege) yetişen zeytinlerden elde edilebiliyor. Bizim zeytin ağaçlarımız, o bölgemize has, “delice” dediğimiz yabani ağacın üzerine aşılanan ve pek çoğu da 700-800 yıllık, anıtsal ağaçlardır.
Maalesef, son zamanlarda, o bölgeye, az da olsa, bazı farklı ve yabancı zeytin türlerinin dikilmekte olduğunu görüyoruz! O yabancı zeytinler, kısa bir süre sonra, tozlaşma ile bizim zeytinlerimizin aromasını etkileyecek ve korkarım, zeytinyağımızın mevcut kalitesi yitirilecektir. Zeytin ve zeytinyağının markalaştırılması hususunda İtalya’nın, İspanya’nın ve Yunanistan’ın yaptıklarının zerresini yapamıyor olmamızı ve dünyanın en kaliteli yağlarını, ambalajsız olarak, “dökme fiyatına” bu ülkelere satıyor olmamızı ne ile izah edeceğiz?
BALIKESİR KAYMAKLISI VE HÖŞMERİM
Öte yandan, “Balıkesir Kaymaklısı” adlı bir tatlımız varmış eskiden; yaşı 50’nin üzerinde olanlar hatırlayabilir; herhalde gençlerimizden de bu tatlının adını duyanlar vardır! Bugün, Balıkesir’de bu tatlının yufkasının hamurunun nasıl yoğrulacağını bilen kimse kalmadı; çok az sayıdaki birileri, “börek yufkası ile kaymaklı yaptığını” zannediyor… Maalesef, benzer şeyler “höşmerim” için de söylenebilir. İnsanlar, ellerine geçen her peynirden (ve her mevsimde) höşmerim yapıyorlar! Ve giderek, gerçekte höşmerimin mevsimini ve nasıl bir tatlı olduğunu bilenler azalıyor. Halbuki, hem kaymaklı hem de höşmerim, damak tadı bakımından muhteşem ve Balıkesir’e mahsus lezzetlerdir.
MERMERİN ANAVATANI BALIKESİR
Yeryüzünde, “mermer”e adını veren bu bölgede, bırakalım uluslararası piyasaları, ülke düzeyinde bilinen “marka” olabilmiş bir firmamız yoktur! Acaba, Türkiye’deki Güzel Sanatlar Fakültelerinin Heykel Bölümleri, önde gelen mimarlarımız ve inşaat şirketlerimiz acaba, neden Balıkesir mermerlerine ilgi duymuyorlar?
Balıkesir’deki belediyelerin, son zamanlarda (tarihi eserlerin çevrelerinde bile) Çin’den gelen ve adeta “ben buralı değilim” diye bağırmakta olan taşları kullanmaya başlamaları, can sıkıcı bir durumdur. Balıkesir’de bu tür sayısız örnek var, hepsini bir yazının hacmine sığdırmak mümkün değil; herbiri için, ciltlerle kitapların yazılması lazım.
Bu bağlamda, her ne kadar pek çok açıdan eleştiriliyor olsa da, Büyükşehir Belediyesi’nin “50 Peynirli Şehir Balıkesir” adlı kitabı takdire şayan bir çalışmadır. Ama, elbette bu yetmez, ilimizin herbir değeriyle ilgili olarak, daha pek çok çok daha ciddi çalışmaların yapılması gerekiyor.
ÖNCE, BİZ KENDİMİZİ TANITMAYI BECERMELİYİZ
Bizler, kendimizi olması gerektiği şekilde ifade edemez, Türkiye’ye ve Dünyaya anlatmayı ve tanıtmayı beceremezsek, kime ne diyeceğiz? Balıkesirliler olarak, kendi varlıklarımızı ve zenginliklerimizi tanıtamaz, ülke içi ve dışı piyasalara sunamazsak, bu şekilde, “Türkiye’nin en zengin coğrafyasının fakir insanları” olarak yaşamaya devam ederiz.
Burada, sadece örnek olarak bahsettiğimiz bu örneklerin haricinde de, pek çok ürünü, gerçekten çok iyi üreten kuruluşlarımız yok değil. Ancak (Banvit hariç olmak üzere), bu kuruluşlarımızın sahipleri ve yöneticileri, gerek ülke genelinde ve gerekse dünyada “marka olma disiplinine ve marka olma sorumluluğunu üstlenme vizyonuna” da sahip değildirler.