deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

ÖCALAN’IN AÇIKLAMASI İÇİN ÖDENEN BEDEL NEDİR?

Türkiye’de, Devlet Bahçeli’nin, 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı (ve 13 gün sonra, 05 Kasım’da tekrarladığı) “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun, PKK’ya silah bırakma çağrısı yapsın!” şeklindeki çağrıyla başlayan, ancak bugüne kadar adı konmayan bir süreç yaşanıyor. İktidar cenahının konuyla ilgili açıklamaları, standart “Terörsüz Türkiye” ifadesi ile başlıyor ve “süreç” kelimesini de ağızlarına almıyorlar! İlk olarak, kısaca, dört ülkeden (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) toprak kopartılarak, bölgede ABD-İsrail güdümünde, bir kukla Kürt devletinin kurulması amacıyla teşekkül ettirilen ve yıllardır batılı ülkeler tarafından finanse edilmekte olan terör örgütlerini hatırlatalım: KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği): 2005 yılında PKK tarafından, “devlet organizasyonu” olarak kurulmuştur. Aşağıda adları yer alan Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki bölücü terör örgütlerinin bağlı oldukları “üst/çatı” organizasyon (*). PKK (Kürdistan İşçi Partisi-1978, Türkiye) ve buna bağlı silahlı örgüt HPG (Halk Savunma Güçleri) PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi-2002, Irak) PYD (Demokratik Birlik Partisi-2003 Suriye) ve buna bağlı silahlı örgütü YPG (Halk Savunma Birlikleri-2004). Suriye’deki ilk kantonu, Cezire-Kamışlı’da 2011’de kurdular. PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi-2004 İran) KCK çatısı altında, bölgede hedef ülkelere yönelik silahlı mücadele yapmakta olan birbirlerine entegre bu bölücü terör örgütler içinde, sadece PKK’nın silah bırakmasının ne derece anlamlı olacağını ayrıca düşünmek gerekiyor.   AKLA GELEN SORULARA CEVAP VEREN YOK! Birilerinin aylardır beklediği “Öcalan açıklaması”, nihayet 27 Şubat günü geldi! Burada, ilk sorulması gereken soru şudur: “Görünüşte, düğün değil bayram değilken, Bahçeli’ye ne oldu da, o gün böyle bir çağrı yaptı?” Yani, Bahçeli’nin Öcalan’a böyle bir çağrı yapmasının asıl ve gerçek sebebi nedir? Elbette, bu konuda pek çok tahminler yapılabilir; ancak, bunun ne olduğunu bilen kimse var mı? Yok! Peki neden yok? Şimdi, bu yazıyı okumadan önce, Öcalan’ın, İmralı’da, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) temsilcilerinin ortasına oturarak (ki, bu fotoğrafın da çok iyi analiz edilmesi gerekiyor) yaptığı açıklamanın tam metnini okumanızı, bilhassa 5., 6. ve 9. paragrafları dikkatle değerlendirdikten sonra, “Öcalan’ın yaptığı çağrının karşılığı nedir?” diye düşünmenizi öneriyorum (**).   “SAYIN CUMHURBAŞKANININ ORTAYA KOYDUĞU İRADEYLE ….” Devlet adına PKK ile muhatap olanlar, bu açıklama ve devamında beklenen gelişmeler için, terör örgütüne ne verildiğini ve nelerin vaat edildiğini neden halka açıklamıyorlar? Eğer bu süreç Türkiye tarafından planlanan ve yürütülmekte olan (yani “yerli”) bir proje ise, Barzani’nin bu süreçte ne işi var? O Barzani ki, ABD ve İsrail’siz, bölgesel hiçbir konuda asla adım atmaz! Ayrıca, iktidar cenahı, yıllardır halka, PKK’nın ipinin, ABD ve İsrail’in elinde olduğunu anlatmıyor muydu? Şimdi ne oldu da, Öcalan ve Kandil kendi başlarına hareket ediyorlar(mış gibi)? Bu minval üzere, herkesin aklına, daha pek çok soru geliyor ve bu soruların (tahminlerin dışında) somut cevapları yok! İlginç bir şekilde, kimse pek üzerinde durmuyor; ancak, Erdoğan’ın bugüne kadar, kamuoyu karşısında bu konuda tek kelime etmemiş olması oldukça dikkat çekicidir. Asıl araştırılması ve sorgulanması gereken hususlardan biri de budur. Açıklama metninden de anlaşılacağı üzere, Öcalan’ın konuyla ilgili muhatabı (ve hatta hedefi), tüm kurum ve kuruluşları ile sadece “devlet”, hedefi ise Cumhuriyet’tir. İyi de, o devleti tek başına yönetmekte olan ve o cumhuriyetin unvanını taşıyan kişinin, sanki meselenin, oturmakta olduğu makamı, taşımakta olduğu unvanı (ve siyasetçi olarak da kendi şahsını) ilgilendiren herhangi bir yanı yokmuş gibi (en azından kamuoyu karşısında) sessiz kalışına ne diyeceğiz? Her ne kadar, Erdoğan süreçle ilgili bugüne kadar sessiz kalmış olsa da, Öcalan, PKK’ya seslenirken, cümleye, “Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu iradeyle ….” diye başlıyor!.. Demek ki, ortada, bir devlet iradesi var ve bu iradenin de içi boş değil!.. Devlet ve millet adına ortaya konan bu iradenin muhtevasını bilen kimse var mı?   BOP KAPSAMINDA YÜRÜTÜLMEKTE OLAN BİR PROJE Gayet açık ki, bu süreç (tıpkı BOP gibi), bir ABD-İsrail projesidir. Peki, böyle bir projenin Türkiye’nin ve Türk milletinin yararına olabileceği düşünülebilir mi? Bu noktadan bakıldığında, Bahçeli’nin geçen Ekim ayındaki çağrısı ile başlatılan bu süreç, gayet açık ki, BOP’un bir aşamasıdır. Dolayısı ile de, son yirmi yıldır bölgede meydana gelen hadiselerden ve Türkiye iç politikasındaki şartlardan bağımsız olarak düşünülmesi ve değerlendirilmesi mümkün değildir. Kamuoyuna yansıyan bilgilere bakıldığında, bu süreç, “ABD ve İsrail Türkiye’den (henüz halka, bunun ne olduğu söylenmeyen) bir talepte bulundu ve bu taleple ilgili ilk açıklama da Bahçeli’ye yaptırıldı; şimdi ise, iktidar tarafından realize ediliyor!” şeklinde görünüyor. Öcalan’ın bu çağrısının, PKK için ne anlam taşıyacağını, henüz tam olarak bilemiyoruz… Ancak, bölgedeki “Kürt meselesi”, sadece PKK’dan ibaret değildir. Bu açıklamanın, doğudan batıya, İran’da Irak’ta ve Suriye’deki (özellikle PYD/YPG) Kürt örgütleri için bir anlamının olup olmayacağını da düşünmek gerekiyor. Yıllardır, kendilerine mahsus bölgesel beklentilerle bu terör örgütlerine para akıtmakta olan, başta ABD olmak üzere, batılı devletler için, acaba bu açıklama ne anlama geliyor? Zayıf bir ihtimal de olsa, üç-beş bini bulmayan silahlı militan sayısıyla PKK, bu çağrıya uyarak silah bıraksa bile, yüz bin kişilik bir orduya sahip olduğu söylenen, Suriye’deki YPG/PYD, Türkiye için problem olma potansiyelini koruyacaktır. Kuvvetle muhtemeldir ki, PKK’ya, silah bırakması ve kendini feshetmesi karşılığında, muhtevası halka (ve hatta hiç kimseye) açıklanmayan ve halk tarafından kabul edilmesi mümkün olmayacak birtakım tavizler verilmiş olmalı…   BU SÜREÇTE, “HALKTAN GİZLENMEKTE OLAN ŞEY” NEDİR? O nedenle, “Öcalan’ın bu açıklamayı neyin karşılığında yaptığı, neden halka açıklanmıyor? Yani, devlet bunlara ne veriyor da, Öcalan bu açıklamayı yapıyor?” diye sormak ve muhtemel cevaplar üzerinde düşünmek durumundayız! Peki, Öcalan’a bu açıklamayı yaptıranlar (onlar her kimlerse artık), bu konuda, halka karşı neden açık oynamıyorlar? İşin burasında, ortada milli çıkarlarımıza zarar verecek türden bir şeylerin dönmekte olduğunu ve bunların (her ne kadar, konuyla pek de ilgili değillermiş gibi görünseler de), iktidar tarafından halktan gizlendiğini düşünmek ve bunu sorgulamak gerekiyor… Ne yazıktır ki, sözde Türk milliyetçilerinin siyasi temsilcisi olan MHP’nin Genel Başkanı Bahçeli’nin malûm çağrısından bu yana ve Öcalan’ın geçen Perşembe günü yaptığı açıklamadan sonra, ülkemizin önde gelen siyasilerinin ve onların dümen suyunda yal peşinde koşanların, köpek sürüleri gibi, geleneksel medya organlarında, internet ve sosyal medya mecralarında yapmakta oldukları, PKK ve Öcalan güzellemelerine akıl sır erecek gibi değildir. Halihazırda yaşanmakta olan süreçle, Türkiye Cumhuriyeti’ne, sadece bizim değil, tüm dünyanın da 41 yıldır “terör örgütü” olarak gördüğü ve devletimizin amansız bir şekilde mücadele ettiği, on binlerce vatan evladının canına ve yüz milyarlarca dolara mal olan bir terör örgütünün önünde diz çöktürme görüntüsünün veriliyor olması fevkalade dikkat çekicidir. Bilinen insanlık tarihinde, hiçbir devlet, kendisine karşı isyan bayrağı açan terör örgütleri ile böylesine aşağılayıcı bir pozisyona girmemiştir.   MONDROS’U VE SEVR’İ HATIRLA(T)MAK GEREKİYOR Tüm dünyanın en zayıf gördüğü bir dönemde, arkasında yedi düvelin yer aldığı Mondros Mütarekesi’ni ve Sevr Antlaşması’nı parçalayıp, hazırlayanların münasip yerlerine sokmasını bilen Türk milletine, bugün yaşatılmak istenen bu zillet, hiçbir şekilde kabul edilemez! Türkiye’yi 23 yılda bugünkü zillet pozisyonuna getiren ve devletimize, terör örgütü karşısında diz çöktürmeye çalışan iktidarın ve aslında ortağı olan sözde muhalefet partilerinin liderlerine, Osmanlı Devleti’ne son veren I. Dünya Savaşı’ndan sonra (1918-1922 yılları arasında), bölgemizde ve ülkemizde cereyan eden hadiseleri hatırlatmak gerekiyor. Son dört aydır, halkımızın kafası, bölücü terör örgütü PKK merkezli dezenformasyon yayınları ile karıştırılıyor. Kamuoyunun, bu konuyla ilgili olan-bitenleri doğru bir şekilde anlaması ve sağlıklı bir şekilde değerlendirmesi imkanı sabote ediliyor. Başta iktidar olmak üzere, etnik bakımdan hiçbiri Türk olmayan siyasi liderlerin elbirliği ile Atatürk Cumhuriyeti siyasal İslamcılar tarafından, bölücü teröre kurban edilecek ve biz de millet olarak, muhtemelen, tüm bu olan-bitenleri seyretmiş olma aptallığımıza doymayacağız. Yıllardır karşı karşıya bulunduğumuz ve bugün final operasyonları başlatılmış olan ihanet teşebbüslerini görmemiz, anlamamız ve tepkimizi göstermemiz için acaba, daha nelerin olması gerekiyor? Şurası unutulmamalıdır ki, İran’ın batı, Irak ve Suriye’nin kuzey ve Türkiye’nin güneydoğu bölgelerinde yaşamakta olan Kürtlerle ilgili tek problem, PKK teröründen ibaret değildir. Bu bölge ile ilgili çıkar hesapları yapmakta olan yabancı güçler tarafından teşkil edilen/ettirilen ve yıllardır büyük paraların harcandığı “örgütlü terör faaliyetleri”, sadece PKK’nın silah bırakması ile sona erecek değildir!   YOKSA BU İŞ, SADECE BİR “İÇ SİYASİ MANEVRA” MI? Öte yandan, tüm bu yaşananların, “anayasa değişikliğini mecliste yapabilmek ve Erdoğan’a bir kez daha cumhurbaşkanı seçilme imkanını sağlayabilmek” gibi, ağırlıklı olarak iç politika hesapları bağlamında bazı sonuçlarının olması da kuvvetle muhtemeldir. Bunun için de, DEM Parti’nin (halkı rahatsız etmeyecek bir yolla), iktidar koalisyonuna dahil edilmesi gerekiyor. Başlatılan bu sürecin devam ettirilmesi halinde, PKK muhtemelen, birkaç bin kişiden ibret silahlı militanlarını, Suriye’deki PYD/YPG örgütlerine transfer edecek ve az sayıda göstermelik bir grupla, güya fiilen silahlı eylemlerden çekildiklerini deklare edecektir. Süreç sona erdiğinde ise, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu terör tehdidi bakımından, aslında kayda değer olumlu hiçbir sonuç elde edilmiş olmayacaktır; ancak, sanki “terör tehdidi ortadan kaldırılmış” gibi, Kürtçü terör örgütlerine (ve arkasındaki emperyalist güçlere), ülkemizin ve devletimizin bölünmesine sebep olacak büyük tavizler verilmiş olacaktır. İnsanlık tarihinin en büyük ve en şanlı devletlerini kurmuş olan Türk milletinin, bugün kendisine karşı oynanmakta ve her şeyi ile ortada olan, böyle bir oyunu nasıl algılayamadığı ve neden en küçük bir tepki göstermediği ise, akıl alacak gibi değildir! Gayet açıktır ki, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihte emsali görülmemiş bir ihanet operasyonu ile karşı karşıya bulunuyor. Halkımızın bir an önce bu durumu anlaması ve iş işten geçmeden, tıpkı Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması’nda olduğu gibi, bu süreçte görev alan siyasilere ve onların arkasındaki dış güçlere, hadlerinin bildirilmesi gerekiyor. ____________   (*) https://x.com/karargahaber/status/1895517518376403318 (**) https://www.diken.com.tr/ocalanin-aciklamasinin-tam-metni/
Ekleme Tarihi: 04 Mart 2025 - Salı

ÖCALAN’IN AÇIKLAMASI İÇİN ÖDENEN BEDEL NEDİR?

Türkiye’de, Devlet Bahçeli’nin, 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı (ve 13 gün sonra, 05 Kasım’da tekrarladığı)Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun, PKK’ya silah bırakma çağrısı yapsın!” şeklindeki çağrıyla başlayan, ancak bugüne kadar adı konmayan bir süreç yaşanıyor. İktidar cenahının konuyla ilgili açıklamaları, standart “Terörsüz Türkiye” ifadesi ile başlıyor ve “süreç” kelimesini de ağızlarına almıyorlar!

İlk olarak, kısaca, dört ülkeden (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) toprak kopartılarak, bölgede ABD-İsrail güdümünde, bir kukla Kürt devletinin kurulması amacıyla teşekkül ettirilen ve yıllardır batılı ülkeler tarafından finanse edilmekte olan terör örgütlerini hatırlatalım:

KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği): 2005 yılında PKK tarafından, “devlet organizasyonu” olarak kurulmuştur. Aşağıda adları yer alan Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki bölücü terör örgütlerinin bağlı oldukları “üst/çatı” organizasyon (*).

  • PKK (Kürdistan İşçi Partisi-1978, Türkiye) ve buna bağlı silahlı örgüt HPG (Halk Savunma Güçleri)
  • PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi-2002, Irak)
  • PYD (Demokratik Birlik Partisi-2003 Suriye) ve buna bağlı silahlı örgütü YPG (Halk Savunma Birlikleri-2004). Suriye’deki ilk kantonu, Cezire-Kamışlı’da 2011’de kurdular.
  • PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi-2004 İran)

KCK çatısı altında, bölgede hedef ülkelere yönelik silahlı mücadele yapmakta olan birbirlerine entegre bu bölücü terör örgütler içinde, sadece PKK’nın silah bırakmasının ne derece anlamlı olacağını ayrıca düşünmek gerekiyor.

 

AKLA GELEN SORULARA CEVAP VEREN YOK!

Birilerinin aylardır beklediği “Öcalan açıklaması”, nihayet 27 Şubat günü geldi! Burada, ilk sorulması gereken soru şudur: “Görünüşte, düğün değil bayram değilken, Bahçeli’ye ne oldu da, o gün böyle bir çağrı yaptı?” Yani, Bahçeli’nin Öcalan’a böyle bir çağrı yapmasının asıl ve gerçek sebebi nedir? Elbette, bu konuda pek çok tahminler yapılabilir; ancak, bunun ne olduğunu bilen kimse var mı? Yok! Peki neden yok?

Şimdi, bu yazıyı okumadan önce, Öcalan’ın, İmralı’da, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) temsilcilerinin ortasına oturarak (ki, bu fotoğrafın da çok iyi analiz edilmesi gerekiyor) yaptığı açıklamanın tam metnini okumanızı, bilhassa 5., 6. ve 9. paragrafları dikkatle değerlendirdikten sonra, “Öcalan’ın yaptığı çağrının karşılığı nedir?” diye düşünmenizi öneriyorum (**).

 

SAYIN CUMHURBAŞKANININ ORTAYA KOYDUĞU İRADEYLE ….

Devlet adına PKK ile muhatap olanlar, bu açıklama ve devamında beklenen gelişmeler için, terör örgütüne ne verildiğini ve nelerin vaat edildiğini neden halka açıklamıyorlar? Eğer bu süreç Türkiye tarafından planlanan ve yürütülmekte olan (yani “yerli”) bir proje ise, Barzani’nin bu süreçte ne işi var? O Barzani ki, ABD ve İsrail’siz, bölgesel hiçbir konuda asla adım atmaz! Ayrıca, iktidar cenahı, yıllardır halka, PKK’nın ipinin, ABD ve İsrail’in elinde olduğunu anlatmıyor muydu? Şimdi ne oldu da, Öcalan ve Kandil kendi başlarına hareket ediyorlar(mış gibi)? Bu minval üzere, herkesin aklına, daha pek çok soru geliyor ve bu soruların (tahminlerin dışında) somut cevapları yok!

İlginç bir şekilde, kimse pek üzerinde durmuyor; ancak, Erdoğan’ın bugüne kadar, kamuoyu karşısında bu konuda tek kelime etmemiş olması oldukça dikkat çekicidir. Asıl araştırılması ve sorgulanması gereken hususlardan biri de budur. Açıklama metninden de anlaşılacağı üzere, Öcalan’ın konuyla ilgili muhatabı (ve hatta hedefi), tüm kurum ve kuruluşları ile sadece “devlet”, hedefi ise Cumhuriyet’tir. İyi de, o devleti tek başına yönetmekte olan ve o cumhuriyetin unvanını taşıyan kişinin, sanki meselenin, oturmakta olduğu makamı, taşımakta olduğu unvanı (ve siyasetçi olarak da kendi şahsını) ilgilendiren herhangi bir yanı yokmuş gibi (en azından kamuoyu karşısında) sessiz kalışına ne diyeceğiz? Her ne kadar, Erdoğan süreçle ilgili bugüne kadar sessiz kalmış olsa da, Öcalan, PKK’ya seslenirken, cümleye, “Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu iradeyle ….” diye başlıyor!.. Demek ki, ortada, bir devlet iradesi var ve bu iradenin de içi boş değil!.. Devlet ve millet adına ortaya konan bu iradenin muhtevasını bilen kimse var mı?

 

BOP KAPSAMINDA YÜRÜTÜLMEKTE OLAN BİR PROJE

Gayet açık ki, bu süreç (tıpkı BOP gibi), bir ABD-İsrail projesidir. Peki, böyle bir projenin Türkiye’nin ve Türk milletinin yararına olabileceği düşünülebilir mi? Bu noktadan bakıldığında, Bahçeli’nin geçen Ekim ayındaki çağrısı ile başlatılan bu süreç, gayet açık ki, BOP’un bir aşamasıdır. Dolayısı ile de, son yirmi yıldır bölgede meydana gelen hadiselerden ve Türkiye iç politikasındaki şartlardan bağımsız olarak düşünülmesi ve değerlendirilmesi mümkün değildir. Kamuoyuna yansıyan bilgilere bakıldığında, bu süreç, “ABD ve İsrail Türkiye’den (henüz halka, bunun ne olduğu söylenmeyen) bir talepte bulundu ve bu taleple ilgili ilk açıklama da Bahçeli’ye yaptırıldı; şimdi ise, iktidar tarafından realize ediliyor!” şeklinde görünüyor.

Öcalan’ın bu çağrısının, PKK için ne anlam taşıyacağını, henüz tam olarak bilemiyoruz… Ancak, bölgedeki “Kürt meselesi”, sadece PKK’dan ibaret değildir. Bu açıklamanın, doğudan batıya, İran’da Irak’ta ve Suriye’deki (özellikle PYD/YPG) Kürt örgütleri için bir anlamının olup olmayacağını da düşünmek gerekiyor. Yıllardır, kendilerine mahsus bölgesel beklentilerle bu terör örgütlerine para akıtmakta olan, başta ABD olmak üzere, batılı devletler için, acaba bu açıklama ne anlama geliyor? Zayıf bir ihtimal de olsa, üç-beş bini bulmayan silahlı militan sayısıyla PKK, bu çağrıya uyarak silah bıraksa bile, yüz bin kişilik bir orduya sahip olduğu söylenen, Suriye’deki YPG/PYD, Türkiye için problem olma potansiyelini koruyacaktır. Kuvvetle muhtemeldir ki, PKK’ya, silah bırakması ve kendini feshetmesi karşılığında, muhtevası halka (ve hatta hiç kimseye) açıklanmayan ve halk tarafından kabul edilmesi mümkün olmayacak birtakım tavizler verilmiş olmalı…

 

BU SÜREÇTE, “HALKTAN GİZLENMEKTE OLAN ŞEY” NEDİR?

O nedenle, “Öcalan’ın bu açıklamayı neyin karşılığında yaptığı, neden halka açıklanmıyor? Yani, devlet bunlara ne veriyor da, Öcalan bu açıklamayı yapıyor?” diye sormak ve muhtemel cevaplar üzerinde düşünmek durumundayız! Peki, Öcalan’a bu açıklamayı yaptıranlar (onlar her kimlerse artık), bu konuda, halka karşı neden açık oynamıyorlar? İşin burasında, ortada milli çıkarlarımıza zarar verecek türden bir şeylerin dönmekte olduğunu ve bunların (her ne kadar, konuyla pek de ilgili değillermiş gibi görünseler de), iktidar tarafından halktan gizlendiğini düşünmek ve bunu sorgulamak gerekiyor…

Ne yazıktır ki, sözde Türk milliyetçilerinin siyasi temsilcisi olan MHP’nin Genel Başkanı Bahçeli’nin malûm çağrısından bu yana ve Öcalan’ın geçen Perşembe günü yaptığı açıklamadan sonra, ülkemizin önde gelen siyasilerinin ve onların dümen suyunda yal peşinde koşanların, köpek sürüleri gibi, geleneksel medya organlarında, internet ve sosyal medya mecralarında yapmakta oldukları, PKK ve Öcalan güzellemelerine akıl sır erecek gibi değildir.

Halihazırda yaşanmakta olan süreçle, Türkiye Cumhuriyeti’ne, sadece bizim değil, tüm dünyanın da 41 yıldır “terör örgütü” olarak gördüğü ve devletimizin amansız bir şekilde mücadele ettiği, on binlerce vatan evladının canına ve yüz milyarlarca dolara mal olan bir terör örgütünün önünde diz çöktürme görüntüsünün veriliyor olması fevkalade dikkat çekicidir. Bilinen insanlık tarihinde, hiçbir devlet, kendisine karşı isyan bayrağı açan terör örgütleri ile böylesine aşağılayıcı bir pozisyona girmemiştir.

 

MONDROS’U VE SEVR’İ HATIRLA(T)MAK GEREKİYOR

Tüm dünyanın en zayıf gördüğü bir dönemde, arkasında yedi düvelin yer aldığı Mondros Mütarekesi’ni ve Sevr Antlaşması’nı parçalayıp, hazırlayanların münasip yerlerine sokmasını bilen Türk milletine, bugün yaşatılmak istenen bu zillet, hiçbir şekilde kabul edilemez! Türkiye’yi 23 yılda bugünkü zillet pozisyonuna getiren ve devletimize, terör örgütü karşısında diz çöktürmeye çalışan iktidarın ve aslında ortağı olan sözde muhalefet partilerinin liderlerine, Osmanlı Devleti’ne son veren I. Dünya Savaşı’ndan sonra (1918-1922 yılları arasında), bölgemizde ve ülkemizde cereyan eden hadiseleri hatırlatmak gerekiyor.

Son dört aydır, halkımızın kafası, bölücü terör örgütü PKK merkezli dezenformasyon yayınları ile karıştırılıyor. Kamuoyunun, bu konuyla ilgili olan-bitenleri doğru bir şekilde anlaması ve sağlıklı bir şekilde değerlendirmesi imkanı sabote ediliyor.

Başta iktidar olmak üzere, etnik bakımdan hiçbiri Türk olmayan siyasi liderlerin elbirliği ile Atatürk Cumhuriyeti siyasal İslamcılar tarafından, bölücü teröre kurban edilecek ve biz de millet olarak, muhtemelen, tüm bu olan-bitenleri seyretmiş olma aptallığımıza doymayacağız. Yıllardır karşı karşıya bulunduğumuz ve bugün final operasyonları başlatılmış olan ihanet teşebbüslerini görmemiz, anlamamız ve tepkimizi göstermemiz için acaba, daha nelerin olması gerekiyor?

Şurası unutulmamalıdır ki, İran’ın batı, Irak ve Suriye’nin kuzey ve Türkiye’nin güneydoğu bölgelerinde yaşamakta olan Kürtlerle ilgili tek problem, PKK teröründen ibaret değildir. Bu bölge ile ilgili çıkar hesapları yapmakta olan yabancı güçler tarafından teşkil edilen/ettirilen ve yıllardır büyük paraların harcandığı “örgütlü terör faaliyetleri”, sadece PKK’nın silah bırakması ile sona erecek değildir!

 

YOKSA BU İŞ, SADECE BİR “İÇ SİYASİ MANEVRA” MI?

Öte yandan, tüm bu yaşananların, “anayasa değişikliğini mecliste yapabilmek ve Erdoğan’a bir kez daha cumhurbaşkanı seçilme imkanını sağlayabilmek” gibi, ağırlıklı olarak iç politika hesapları bağlamında bazı sonuçlarının olması da kuvvetle muhtemeldir. Bunun için de, DEM Parti’nin (halkı rahatsız etmeyecek bir yolla), iktidar koalisyonuna dahil edilmesi gerekiyor.

Başlatılan bu sürecin devam ettirilmesi halinde, PKK muhtemelen, birkaç bin kişiden ibret silahlı militanlarını, Suriye’deki PYD/YPG örgütlerine transfer edecek ve az sayıda göstermelik bir grupla, güya fiilen silahlı eylemlerden çekildiklerini deklare edecektir. Süreç sona erdiğinde ise, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu terör tehdidi bakımından, aslında kayda değer olumlu hiçbir sonuç elde edilmiş olmayacaktır; ancak, sanki “terör tehdidi ortadan kaldırılmış” gibi, Kürtçü terör örgütlerine (ve arkasındaki emperyalist güçlere), ülkemizin ve devletimizin bölünmesine sebep olacak büyük tavizler verilmiş olacaktır.

İnsanlık tarihinin en büyük ve en şanlı devletlerini kurmuş olan Türk milletinin, bugün kendisine karşı oynanmakta ve her şeyi ile ortada olan, böyle bir oyunu nasıl algılayamadığı ve neden en küçük bir tepki göstermediği ise, akıl alacak gibi değildir!

Gayet açıktır ki, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihte emsali görülmemiş bir ihanet operasyonu ile karşı karşıya bulunuyor. Halkımızın bir an önce bu durumu anlaması ve iş işten geçmeden, tıpkı Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması’nda olduğu gibi, bu süreçte görev alan siyasilere ve onların arkasındaki dış güçlere, hadlerinin bildirilmesi gerekiyor.

____________

  (*) https://x.com/karargahaber/status/1895517518376403318

(**) https://www.diken.com.tr/ocalanin-aciklamasinin-tam-metni/

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.