deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

“İKTİDAR-TÜSİAD KAVGASI”NIN ASIL SEBEBİ NE?

23 yıldır, AK Parti iktidarı ile gayet uyumlu çalışan Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği’ne (TÜSİAD) bugün ne oldu da, geçen 13 Şubat günü gerçekleştirilen Genel Kurul Toplantısı’ndan bu yana, ülke gündeminin merkezine oturtuldu? TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras ile TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın, toplantının açılışında yaptıkları konuşmalar, iktidar cenahının büyük tepkilerine sebep oldu! Aras ve Turan, konuşmalarında, acaba ne dediler de, medyası ve siyasetçisi ve yargısıyla, iktidar cenahının böylesine amansız saldırılarına muhatap ediliyorlar? Konuyla ilgili olarak en mutedil düşünenler bile, TÜSİAD’ın geçmişinden örnekler göstererek, bahse konu konuşmalarla ilgili çok çeşitli görüşler ileri sürüyorlar. İktidar medyası ise, topyekun olarak, 1990’lardaki “türban kavgaları”nı ve 28 Şubat sürecindeki tutumuna atıf yaparak, TÜSİAD’ı yerden yere vuruyor. Ve tabii, hiç kimse bunlara, “İyi de arkadaş, 2002’den bu yana, AK Parti iktidarıyla canciğer kuzu sarması olan TÜSİAD’ın, geçmişteki karnesi bilinmiyor muydu? Bugünkü bu kavganın asıl sebebi ne?” diye sormuyor! Halbuki TÜSİAD, sadece siyasal İslamcı siyasilere karşı değil, geçmişte, örneğin 1979 yılında, Bülent Ecevit’in Başbakanlığındaki Demokratik Sol Parti (DSP) iktidarına karşı da, gazetelere ilan verecek düzeylerde güçlü reaksiyonları olan bir kuruluştur. İktidar cenahı, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın, 2 bin 139 kelimelik konuşmasında, sadece 6 kelimeden (“Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor.”) ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın, 839 kelime hacmindeki konuşmasında, sadece 7 kelimeden ibaret olan (“Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor.”) ifadelere takılıyor… Toplamda, 2 bin 978 kelime hacmindeki iki konuşma, 13 kelimelik ifadeler merkeze alınarak, Aras ve Turan, Genel Kurul Toplantısı’ndaki konuşmalarında, sanki kayda değer başka hiçbir şey söylememişler gibi, kahir ekseriyeti, geçmişine atıflar yapılarak, TÜSİAD’ın “din, devlet ve millet düşmanı” bir kuruluş olduğu iddialarına dayalı acımasız bir linç seferberliği başlatılıyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden (TOBB) sonra, ülkemizin en büyük iktisadî meslek kuruluşu olan TÜSİAD’a, ülkemizin en önde gelen 600’ü aşkın işadamı (4 bin 500’e yakın şirket) üye bulunuyor. Ülkemiz, kamu dışında yıllık Gayrisafi Milli Hasıla’sının (GSMH) %50’sini, dış ticaretinin %85’ini, tarım ve kamu dışı istihdamın %50’sini, kamu dışı Kurumlar Vergisi gelirinin %80'ini elinde bulunduran, ülkemizin en önde gelen 600’ü aşkın işadamının ve 4 bin 500’e yakın şirketin üye oldukları, içeride ve dışarıda Türk özel sektörünün en önemli temsilcisi olan TÜSİAD’la iktidar arasında ortaya çıkan asıl sorunun ne olduğunu neden kimse merak etmiyor ve sormuyor acaba? TÜSİAD Genel Kurul Toplantısı’nda, katılanlara dağıtılan kitapçıkta ayrıntılı olarak dile getirilen ve Ömer Aras ile Orhan Turan’ın konuşmalarında, kısaca temas ettikleri (yıllardır ilk defa, kamuoyu önünde böylesine önemli vurgu ile dile getirdikleri) konular arasında neler var?   ÖMER ARAS’IN, SORUŞTURMA SEBEBİ OLAN KONUŞMASI… Ömer Aras, “Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz.” sözleriyle başladığı konuşmasını, 78 kişinin hayatını kaybettiği Bolu Kartalkaya’daki otel yangınını, 9 işçinin hayatını kaybettiği Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde oluşan heyelanı, 2023’te yaşanan ve on binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği Kahramanmaraş depremini ve 2014 yılında 301 madencinin hayatını kaybettiği, Soma Kömür Madeni Faciası’nı ABD’de Los Angeles’ta meydana gelen ve günlerce devam eden büyük yangınla ve Japonya’daki şiddetli depremlerle kıyaslamak suretiyle, ülkemizdeki “maliyet odaklı kural tanımazlığa ve denetimsizliğe” vurgu yaparak devam ettiği konuşmasını, ülkemizdeki sistem bozukluğunu anlatarak sürdürüyor. Daha sonra ise, “Kurallarımız vardır, ama uymayan çoktur, yeterli denetim yoktur. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur.” dedikten sonra, “Maliyeti güvenliğin önüne koyan iş sahipleri, hak etmediği koltuğa oturan özel sektör iş insanları ve kamu yöneticileridir.  Onların yarattığı ve uyguladığı sistemdir. Bu sistemin nasıl düzeleceği çok net bellidir. Sistemin kendi kendini düzeltme mekanizması olmalıdır. Sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli ve yerlerine yetkin kişiler gelmelidir. Son haftalarda politik hayatta da olağanüstü olaylar yaşıyoruz. Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor yerlerine kayyum atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Birçok sanatçının menajerliğini yapan bir iş kadını hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor. Bilir kişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler göz altına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor. Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor.  Bu olaylarda suç vardır yoktur diyemeyiz. Ancak çok kısa sürede arka arkaya gelen bu olayların toplumda endişe yarattığını ve güveni sarstığını söyleyebiliriz. Ayrıca tutukluluğun istisna değil kural haline gelmesi gibi kangrenleşmiş bir sorunun kanunlar değişse de çözülmediğini görüyoruz. Kişiyi, bir gün dahi olsa, özgürlüğünden mahrum edecek tutuklama ve adli kontrol kararlarının, hatta gözaltı kararlarının ne denli titiz verilmesi gerektiğini yıllar sonra gelen tahliyelerde, beraat kararlarında görüyoruz.” ifadeleriyle konuşmasını sürdüren Aras, iktidarın, devlet gücünü ve yargıyı kullanarak yapmakta olduğu usulsüzlükleri anlatıyor. TUSİAD kitapçığında da belirtilen, “insana değer katan eğitim ve liyakat” ve “hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı” alanlarında yapısal reform taleplerine vurgu yapıyor. Neticede, Ömer Aras hakkında re’sen adlî soruşturma başlatılmasına neden olarak gösterilen konuşmanın tamamını, TÜSİAD’ın resmî internet sitesinden açıp okuyabilirsiniz (*).   TÜSİAD BAŞKANI ORHAN TURAN NELER SÖYLEDİ? Orhan Turan da, “Gündem çok ağır.  Hangi birisini sayayım.” diyerek, maddeler halinde sıraladığı hususlar şöyle: Depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz. Demek ki, hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın. Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberleri, çok sıklaştı.  10 küsur sene önceki olaylara, şimdi yeni soruşturmalar açılıyor. Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına sürekli yenileri ekleniyor. Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor. Fakat, deprem, yangın taciz, kadın cinayeti, iş kazası, gibi kamuoyunda infial yaratan nice olayda, ya suçlular bulunmuyor ya da kısa sürede serbest kalıyorlar. Kamuoyu vicdanında, suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor. İster seçimle, ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının, yeni örneklerine şahit oluyoruz. Üstelik, yeni yasal düzenlemelerle, kamu görevlilerinin Devlet Denetleme Kurulu tarafından görevden alınması ve TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması mümkün oluyor. Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor.  Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay.  Kadın cinayetlerinin de, çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor. Nedir bu tırmanma? Biz niye bu hale geldik? Turan, bu maddeleri bu şekilde sıraladıktan sonra, “Hangisini ele alsak günlerce, belki de aylarca konuşmak gerekiyor. Tüm bu sorunların arkasında, hukuka olan güvenin sarsılması var.” diyor. Daha sonra da, “Hukukun üstünlüğünü, hemen ve tam olarak tesis etmeden; Ne ekonomide, Ne toplumda, Ne iç, ne de dış politikadaki sorunlar çözülebilir.” şeklinde devam ediyor… Orhan Turan’ın bu konuşmasının tamamını, TÜSİAD’ın resmî internet sitesinden açıp okuyabilirsiniz (**).   KAMUOYUNDA KOPRATILAN FIRTINANIN ASIL NEDENİ! 2002 yılında AK Parti iktidara geldiğinde, ona destek veren, gayet hoşgörülü, uyumlu ve işbirliği niyetlerini ortaya koyarak, iktidarın yanında yer alan TÜSİAD, 23 yıl sonra nihayet (hem de halihazırda, Mehmet Şimşek’in enflasyonla mücadele programına en büyük desteği veren kesim olarak), AK Parti iktidarına yönelik, çok ciddi eleştiriler ortaya koydu. İktidar cenahı, işte, son derece sağlam dayanakları bulunan TÜSİAD’ın bu eleştirilerinin kamuoyu gündeminde yer almasını önlemek için, ustaca bir manevra yaparak, meseleyi, “ihraç edilen teğmenler” üzerinden, TÜSİAD’ın geçmişinden devşirdiği malzemeleri kullanarak, “laiklik ve din düşmanlığı” potasına koymayı başardı. Günlerdir, bu konuda yapılan tartışmalarda, yayınlanan yazılarda, internet paylaşımlarında ve konuşmalarda, TÜSİAD Genel Kurulu’nda katılımcılara dağıtılan, Türkiye’nin sorunlarına ve çözüm yollarına dair kitapçıkta sözü edilen ve Ömer Aras ile Orhan Turan’ın konuşmalarda kısaca temas ettikleri meselelerle ilgili olarak, neredeyse tek kelime yok! Emin olun, böyle bir başarıyı, Hitler Almanyası’nın ünlü Propaganda Bakanı (ve bir iletişim dâhisi) olan P. Joseph Goebbels bile gösterememiştir. Bu bakımdan, iktidarın medya yönetim ekiplerini ve tüm bu ekipleri senkronize eden Cumhurbaşkanlığı iletişim Başkanı Fahrettin Altun’u kutlamak gerekiyor. TÜSİAD’ın, gerçekten binbir emekle hazırlanmış olan ve kamuoyunda tartışılmasında büyük faydaları olabilecek olan bahse konu kitap ile Ömer Aras ve Orhan Turan’ın bu kitabı özetleyen konuşmaları, iktidar medya stratejistleri tarafından, son derece başarılı bir şekilde, Türkiye’deki klasik “dincilik-laiklik kavgaları” eksenine oturtularak, bertaraf edilmiştir.   KUVA-YI MİLLİYECİLER İLE YUNANCILARIN KAVGASI DEVAM EDİYOR! Aslında Türkiye’de, gerçekten İslam dinine inanan ve tüm samimiyetleri ile inançlarına göre yaşamak isteyen “dindar insanlar”la hiç kimsenin en küçük bir problemi yoktur. Türkiye’nin en önemli toplumsal sorunlarından biri, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında, başta askerlik ve vergi muafiyetleri olmak üzere, birtakım özel imtiyazlara sahip olan medrese ve tarikat mensuplarının, Cumhuriyet’in kurulması ile o imtiyazlarını kaybetmeleri sebebiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, kuruluş ideolojisine ve bu ideolojiyi ortaya koyan (başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere), her biri Kurtuluş Savaşı’nın eşsiz kahramanları olan, Kuva-yı Milliyeci “kurucu kadro”nun manevi şahsiyetlerine karşı yürütmekte oldukları savaştır. Bilindiği üzere, 30 Ekim 1918 tarihinde, I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını takip eden günlerde, 13 Kasım 1918 günü İstanbul’dan başlayan düşman işgallerine karşı kurtuluş mücadelesini başlatan Kuva-yı Milliyeciler, karşılarında, düşman kuvvetlerinden önce, düşman tarafını tutan “Yunancılar” ile Padişah tarafından kurulan “Kuva-yı İnzibatiye” adlı ihanet ordusunu bulmuşlardır. Birtakım dini söylemlerle, başta siyaset olmak üzere, İslam dinini dünyevî şahsî çıkarları için kullanmakta olan ve iktidarın etrafında kenetlenerek örgütlenmiş olan, tarikat, cemaat, vakıf vs. gibi, başta “siyasal İslamcılar” olmak üzere, bilumum “dinci” kesimler, en başından bu yana, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ideolojisine ve o ideolojiyi teessüs ettiren tarihi şahsiyetlerin manevi miraslarına sahip çıkmaya çalışanlara karşı yürütmekte oldukları savaşlarda, samimi dindarları kendilerine siper ve kalkan olarak kullanmaları, çok ciddi sorunlara sebep olmaktadır.   YUNANCILARIN DEVAMI OLAN SİYASAL İSLAMCILAR, BİR KEZ DAHA KAZANDI! Atatürkçü kesimlerin, dincilere yönelik eleştirileri ile tutum ve davranışlarını, samimi dindarlara, sanki kendilerine yönelikmiş gibi algılatarak, bu masum insanların huzursuz olmalarına sebep olan dinciler, Cumhuriyet’in kurulduğu günden bu yana, bu taktiklerinde son derece başarılı olmaktadırlar. Siyasal İslamcıların başını çektiği dinci örgütler, 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti (DP) döneminden itibaren, belirgin bir şekilde destek görmeye başlamış olsalar da, son 23 yıldır iktidarda bulunan AK Parti kadroları tarafından (yasal ya da yasa dışı, meşru ya da gayrı meşru) çok büyük himayeye ve desteklere mazhar olmaktadırlar. İktidarın, birkaç yıl öncesine kadar, muhalif siyasetçilere ve basın mensuplarına (ve kuruluşlarına) karşı istisna kabilinden başvurduğu yargı sopasını, son yıllarda sıklaştırarak kullanmakta olduğu görülüyor… Türkiye’de, iktidar yandaşı olmayan herkesin rahatsız olduğu bağımsız gazetecilere yönelik baskılar ve tutuklamalar, kamuoyu üzerinde, “iktidar tarafından hukukun rafa kaldırıldığı” algısını oluşturması bakımından eleştirilmektedir. Nitekim, TÜSİAD’ın kitapçığında ve Ömer Aras ile Orhan Turan’ın konuşmalarında dikkat çektikleri ülkemizin belli başlı problemlerinin temelinde, “iktidarın, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları”, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunların en temel sebebi olarak gösteriliyor. Ne var ki, TÜSİAD’ın tespitleri ve uyarılarının üzeri, iktidar tarafından “inci-laik kavgası” eksenine çekilerek, kamuoyunun, bu tespit ve uyarılardan haberdar olması engellenmiştir. _______________  (*) https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11754-tusi-ad-yuksek-i-stisare-konseyi-baskani-omer-aras-tusi-ad-genel-kurul-toplantisinda-bir-acilis-konusmasi-yapti (**) https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11755-tusi-ad-yonetim-kurulu-baskani-orhan-turan-tusi-ad-genel-kurul-toplantisinda-bir-acilis-konusmasi-yapti
Ekleme Tarihi: 17 Şubat 2025 - Pazartesi

“İKTİDAR-TÜSİAD KAVGASI”NIN ASIL SEBEBİ NE?

23 yıldır, AK Parti iktidarı ile gayet uyumlu çalışan Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği’ne (TÜSİAD) bugün ne oldu da, geçen 13 Şubat günü gerçekleştirilen Genel Kurul Toplantısı’ndan bu yana, ülke gündeminin merkezine oturtuldu? TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras ile TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın, toplantının açılışında yaptıkları konuşmalar, iktidar cenahının büyük tepkilerine sebep oldu! Aras ve Turan, konuşmalarında, acaba ne dediler de, medyası ve siyasetçisi ve yargısıyla, iktidar cenahının böylesine amansız saldırılarına muhatap ediliyorlar?

Konuyla ilgili olarak en mutedil düşünenler bile, TÜSİAD’ın geçmişinden örnekler göstererek, bahse konu konuşmalarla ilgili çok çeşitli görüşler ileri sürüyorlar. İktidar medyası ise, topyekun olarak, 1990’lardaki “türban kavgaları”nı ve 28 Şubat sürecindeki tutumuna atıf yaparak, TÜSİAD’ı yerden yere vuruyor. Ve tabii, hiç kimse bunlara, “İyi de arkadaş, 2002’den bu yana, AK Parti iktidarıyla canciğer kuzu sarması olan TÜSİAD’ın, geçmişteki karnesi bilinmiyor muydu? Bugünkü bu kavganın asıl sebebi ne?” diye sormuyor! Halbuki TÜSİAD, sadece siyasal İslamcı siyasilere karşı değil, geçmişte, örneğin 1979 yılında, Bülent Ecevit’in Başbakanlığındaki Demokratik Sol Parti (DSP) iktidarına karşı da, gazetelere ilan verecek düzeylerde güçlü reaksiyonları olan bir kuruluştur.

İktidar cenahı, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın, 2 bin 139 kelimelik konuşmasında, sadece 6 kelimeden (“Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor.”) ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın, 839 kelime hacmindeki konuşmasında, sadece 7 kelimeden ibaret olan (“Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor.”) ifadelere takılıyor… Toplamda, 2 bin 978 kelime hacmindeki iki konuşma, 13 kelimelik ifadeler merkeze alınarak, Aras ve Turan, Genel Kurul Toplantısı’ndaki konuşmalarında, sanki kayda değer başka hiçbir şey söylememişler gibi, kahir ekseriyeti, geçmişine atıflar yapılarak, TÜSİAD’ın “din, devlet ve millet düşmanı” bir kuruluş olduğu iddialarına dayalı acımasız bir linç seferberliği başlatılıyor.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden (TOBB) sonra, ülkemizin en büyük iktisadî meslek kuruluşu olan TÜSİAD’a, ülkemizin en önde gelen 600’ü aşkın işadamı (4 bin 500’e yakın şirket) üye bulunuyor. Ülkemiz, kamu dışında yıllık Gayrisafi Milli Hasıla’sının (GSMH) %50’sini, dış ticaretinin %85’ini, tarım ve kamu dışı istihdamın %50’sini, kamu dışı Kurumlar Vergisi gelirinin %80'ini elinde bulunduran, ülkemizin en önde gelen 600’ü aşkın işadamının ve 4 bin 500’e yakın şirketin üye oldukları, içeride ve dışarıda Türk özel sektörünün en önemli temsilcisi olan TÜSİAD’la iktidar arasında ortaya çıkan asıl sorunun ne olduğunu neden kimse merak etmiyor ve sormuyor acaba?

TÜSİAD Genel Kurul Toplantısı’nda, katılanlara dağıtılan kitapçıkta ayrıntılı olarak dile getirilen ve Ömer Aras ile Orhan Turan’ın konuşmalarında, kısaca temas ettikleri (yıllardır ilk defa, kamuoyu önünde böylesine önemli vurgu ile dile getirdikleri) konular arasında neler var?

 

ÖMER ARAS’IN, SORUŞTURMA SEBEBİ OLAN KONUŞMASI…

Ömer Aras, “Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz.” sözleriyle başladığı konuşmasını, 78 kişinin hayatını kaybettiği Bolu Kartalkaya’daki otel yangınını, 9 işçinin hayatını kaybettiği Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde oluşan heyelanı, 2023’te yaşanan ve on binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği Kahramanmaraş depremini ve 2014 yılında 301 madencinin hayatını kaybettiği, Soma Kömür Madeni Faciası’nı ABD’de Los Angeles’ta meydana gelen ve günlerce devam eden büyük yangınla ve Japonya’daki şiddetli depremlerle kıyaslamak suretiyle, ülkemizdeki “maliyet odaklı kural tanımazlığa ve denetimsizliğe” vurgu yaparak devam ettiği konuşmasını, ülkemizdeki sistem bozukluğunu anlatarak sürdürüyor.

Daha sonra ise, “Kurallarımız vardır, ama uymayan çoktur, yeterli denetim yoktur. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur.” dedikten sonra, “Maliyeti güvenliğin önüne koyan iş sahipleri, hak etmediği koltuğa oturan özel sektör iş insanları ve kamu yöneticileridir.  Onların yarattığı ve uyguladığı sistemdir.

Bu sistemin nasıl düzeleceği çok net bellidir. Sistemin kendi kendini düzeltme mekanizması olmalıdır.

Sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli ve yerlerine yetkin kişiler gelmelidir.

Son haftalarda politik hayatta da olağanüstü olaylar yaşıyoruz. Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor yerlerine kayyum atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor.

Birçok sanatçının menajerliğini yapan bir iş kadını hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor.

Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor.

Bilir kişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler göz altına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor.

Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor. 

Bu olaylarda suç vardır yoktur diyemeyiz. Ancak çok kısa sürede arka arkaya gelen bu olayların toplumda endişe yarattığını ve güveni sarstığını söyleyebiliriz.

Ayrıca tutukluluğun istisna değil kural haline gelmesi gibi kangrenleşmiş bir sorunun kanunlar değişse de çözülmediğini görüyoruz.

Kişiyi, bir gün dahi olsa, özgürlüğünden mahrum edecek tutuklama ve adli kontrol kararlarının, hatta gözaltı kararlarının ne denli titiz verilmesi gerektiğini yıllar sonra gelen tahliyelerde, beraat kararlarında görüyoruz.”

ifadeleriyle konuşmasını sürdüren Aras, iktidarın, devlet gücünü ve yargıyı kullanarak yapmakta olduğu usulsüzlükleri anlatıyor. TUSİAD kitapçığında da belirtilen, “insana değer katan eğitim ve liyakat” ve “hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı” alanlarında yapısal reform taleplerine vurgu yapıyor.

Neticede, Ömer Aras hakkında re’sen adlî soruşturma başlatılmasına neden olarak gösterilen konuşmanın tamamını, TÜSİAD’ın resmî internet sitesinden açıp okuyabilirsiniz (*).

 

TÜSİAD BAŞKANI ORHAN TURAN NELER SÖYLEDİ?

Orhan Turan da, “Gündem çok ağır.  Hangi birisini sayayım.” diyerek, maddeler halinde sıraladığı hususlar şöyle:

  • Depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz. Demek ki, hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın.
  • Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberleri, çok sıklaştı. 
  • 10 küsur sene önceki olaylara, şimdi yeni soruşturmalar açılıyor.
  • Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına sürekli yenileri ekleniyor.
  • Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor. Fakat, deprem, yangın taciz, kadın cinayeti, iş kazası, gibi kamuoyunda infial yaratan nice olayda, ya suçlular bulunmuyor ya da kısa sürede serbest kalıyorlar. Kamuoyu vicdanında, suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor.
  • İster seçimle, ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının, yeni örneklerine şahit oluyoruz.
  • Üstelik, yeni yasal düzenlemelerle, kamu görevlilerinin Devlet Denetleme Kurulu tarafından görevden alınması ve TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması mümkün oluyor.
  • Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. 
  • Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay. 
  • Kadın cinayetlerinin de, çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor.
  • Nedir bu tırmanma? Biz niye bu hale geldik?

Turan, bu maddeleri bu şekilde sıraladıktan sonra, “Hangisini ele alsak günlerce, belki de aylarca konuşmak gerekiyor. Tüm bu sorunların arkasında, hukuka olan güvenin sarsılması var.” diyor.

Daha sonra da, “Hukukun üstünlüğünü, hemen ve tam olarak tesis etmeden;

  1. Ne ekonomide,
  2. Ne toplumda,
  3. Ne iç, ne de dış politikadaki sorunlar çözülebilir.

şeklinde devam ediyor…

Orhan Turan’ın bu konuşmasının tamamını, TÜSİAD’ın resmî internet sitesinden açıp okuyabilirsiniz (**).

 

KAMUOYUNDA KOPRATILAN FIRTINANIN ASIL NEDENİ!

2002 yılında AK Parti iktidara geldiğinde, ona destek veren, gayet hoşgörülü, uyumlu ve işbirliği niyetlerini ortaya koyarak, iktidarın yanında yer alan TÜSİAD, 23 yıl sonra nihayet (hem de halihazırda, Mehmet Şimşek’in enflasyonla mücadele programına en büyük desteği veren kesim olarak), AK Parti iktidarına yönelik, çok ciddi eleştiriler ortaya koydu. İktidar cenahı, işte, son derece sağlam dayanakları bulunan TÜSİAD’ın bu eleştirilerinin kamuoyu gündeminde yer almasını önlemek için, ustaca bir manevra yaparak, meseleyi, “ihraç edilen teğmenler” üzerinden, TÜSİAD’ın geçmişinden devşirdiği malzemeleri kullanarak, “laiklik ve din düşmanlığı” potasına koymayı başardı.

Günlerdir, bu konuda yapılan tartışmalarda, yayınlanan yazılarda, internet paylaşımlarında ve konuşmalarda, TÜSİAD Genel Kurulu’nda katılımcılara dağıtılan, Türkiye’nin sorunlarına ve çözüm yollarına dair kitapçıkta sözü edilen ve Ömer Aras ile Orhan Turan’ın konuşmalarda kısaca temas ettikleri meselelerle ilgili olarak, neredeyse tek kelime yok! Emin olun, böyle bir başarıyı, Hitler Almanyası’nın ünlü Propaganda Bakanı (ve bir iletişim dâhisi) olan P. Joseph Goebbels bile gösterememiştir. Bu bakımdan, iktidarın medya yönetim ekiplerini ve tüm bu ekipleri senkronize eden Cumhurbaşkanlığı iletişim Başkanı Fahrettin Altun’u kutlamak gerekiyor.

TÜSİAD’ın, gerçekten binbir emekle hazırlanmış olan ve kamuoyunda tartışılmasında büyük faydaları olabilecek olan bahse konu kitap ile Ömer Aras ve Orhan Turan’ın bu kitabı özetleyen konuşmaları, iktidar medya stratejistleri tarafından, son derece başarılı bir şekilde, Türkiye’deki klasik “dincilik-laiklik kavgaları” eksenine oturtularak, bertaraf edilmiştir.

 

KUVA-YI MİLLİYECİLER İLE YUNANCILARIN KAVGASI DEVAM EDİYOR!

Aslında Türkiye’de, gerçekten İslam dinine inanan ve tüm samimiyetleri ile inançlarına göre yaşamak isteyen “dindar insanlar”la hiç kimsenin en küçük bir problemi yoktur. Türkiye’nin en önemli toplumsal sorunlarından biri, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında, başta askerlik ve vergi muafiyetleri olmak üzere, birtakım özel imtiyazlara sahip olan medrese ve tarikat mensuplarının, Cumhuriyet’in kurulması ile o imtiyazlarını kaybetmeleri sebebiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, kuruluş ideolojisine ve bu ideolojiyi ortaya koyan (başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere), her biri Kurtuluş Savaşı’nın eşsiz kahramanları olan, Kuva-yı Milliyeci “kurucu kadro”nun manevi şahsiyetlerine karşı yürütmekte oldukları savaştır.

Bilindiği üzere, 30 Ekim 1918 tarihinde, I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını takip eden günlerde, 13 Kasım 1918 günü İstanbul’dan başlayan düşman işgallerine karşı kurtuluş mücadelesini başlatan Kuva-yı Milliyeciler, karşılarında, düşman kuvvetlerinden önce, düşman tarafını tutan “Yunancılar” ile Padişah tarafından kurulan “Kuva-yı İnzibatiye” adlı ihanet ordusunu bulmuşlardır.

Birtakım dini söylemlerle, başta siyaset olmak üzere, İslam dinini dünyevî şahsî çıkarları için kullanmakta olan ve iktidarın etrafında kenetlenerek örgütlenmiş olan, tarikat, cemaat, vakıf vs. gibi, başta “siyasal İslamcılar” olmak üzere, bilumum “dinci” kesimler, en başından bu yana, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ideolojisine ve o ideolojiyi teessüs ettiren tarihi şahsiyetlerin manevi miraslarına sahip çıkmaya çalışanlara karşı yürütmekte oldukları savaşlarda, samimi dindarları kendilerine siper ve kalkan olarak kullanmaları, çok ciddi sorunlara sebep olmaktadır.

 

YUNANCILARIN DEVAMI OLAN SİYASAL İSLAMCILAR, BİR KEZ DAHA KAZANDI!

Atatürkçü kesimlerin, dincilere yönelik eleştirileri ile tutum ve davranışlarını, samimi dindarlara, sanki kendilerine yönelikmiş gibi algılatarak, bu masum insanların huzursuz olmalarına sebep olan dinciler, Cumhuriyet’in kurulduğu günden bu yana, bu taktiklerinde son derece başarılı olmaktadırlar. Siyasal İslamcıların başını çektiği dinci örgütler, 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti (DP) döneminden itibaren, belirgin bir şekilde destek görmeye başlamış olsalar da, son 23 yıldır iktidarda bulunan AK Parti kadroları tarafından (yasal ya da yasa dışı, meşru ya da gayrı meşru) çok büyük himayeye ve desteklere mazhar olmaktadırlar.

İktidarın, birkaç yıl öncesine kadar, muhalif siyasetçilere ve basın mensuplarına (ve kuruluşlarına) karşı istisna kabilinden başvurduğu yargı sopasını, son yıllarda sıklaştırarak kullanmakta olduğu görülüyor… Türkiye’de, iktidar yandaşı olmayan herkesin rahatsız olduğu bağımsız gazetecilere yönelik baskılar ve tutuklamalar, kamuoyu üzerinde, “iktidar tarafından hukukun rafa kaldırıldığı” algısını oluşturması bakımından eleştirilmektedir. Nitekim, TÜSİAD’ın kitapçığında ve Ömer Aras ile Orhan Turan’ın konuşmalarında dikkat çektikleri ülkemizin belli başlı problemlerinin temelinde, “iktidarın, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları”, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunların en temel sebebi olarak gösteriliyor.

Ne var ki, TÜSİAD’ın tespitleri ve uyarılarının üzeri, iktidar tarafından “inci-laik kavgası” eksenine çekilerek, kamuoyunun, bu tespit ve uyarılardan haberdar olması engellenmiştir.

_______________

 (*) https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11754-tusi-ad-yuksek-i-stisare-konseyi-baskani-omer-aras-tusi-ad-genel-kurul-toplantisinda-bir-acilis-konusmasi-yapti

(**) https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11755-tusi-ad-yonetim-kurulu-baskani-orhan-turan-tusi-ad-genel-kurul-toplantisinda-bir-acilis-konusmasi-yapti

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.