Gelişmiş ülkelerde devlet ve toplum düzeni, üçü resmî (yasama, yürütme ve yargı) biri sivil olmak üzere, başlıca 4 erkten oluşur ve bu erklerin birbirlerinden bağımsız olmaları esastır. Herhangi bir şekilde, bu erklerden ikisi ya da daha fazlası bir araya gelir ve ortak bir güç teşkil ederse, o ülkede hiçbir konuda işlerin, halk adına iyi gitmesi mümkün değildir. Ancak, bunlar arasında, doğrudan halk desteği ile uyumu ve dengeyi sağlayacak olan erk basın, yani medyadır. O nedenle, basının gerçekten özgür olması, hem o diğer üç erkin iyi işlemesi hem de tüm özgürlükler bakımından temel bir özelliktir. Kısacası, eğer bir ülkede özgür bir basın yoksa, o ülkede hiçbir konuda işlerin iyi gittiği söylenemez!
Nasıl ki, uçaklar icat edildikten sonra, savaşlarda, düşman tarafı bombalama konusunda, akıllar ötesi büyük bir imkan ortaya çıktıysa, 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde de, başta bilgisayar, telefon ve internet olmak üzere, iletişim ve bilgi işleme tekniklerinde meydana gelen gelişmeler de, toplumları “enformasyon bombardımanı”na tutma konusunda, benzer (ama, kat be kat büyük) bazı imkanlar ortaya çıktı. Eskiden, “matbuat (sonra “basın”)”, adı verilen gazeteler, dergiler ve görsel-işitsel medya olarak tabir edilen radyo, televizyon kanalları vb. gibi kuruluşlar “kamuoyunu yansıtan” yayın organlarıydılar.[KN1] İletişim ve bilgi-işlem teknolojilerinin gelişmesi ile ortaya çıkan “medya”, yayın ve paylaşım içeriklerinin doğruluklarına ve gerekli olup olmadıklarına bakılmaksızın, toplumlara yönelik yoğun enformasyon bombardımanları ile “kamuoyu oluşturma” mecraları olarak kullanılıyor!
BASIN-YAYIN, EN TEMEL KAMUSAL HİZMET ALANIDIR!
Yerel, ulusal ve evrensel ölçekli gündelik olaylar hakkında halka “doğru ve gerekli” bilgi verilmesinin zorunlu olduğu matbuat döneminde “suç” olarak kabul edilen, “yayın yoluyla kamuoyunu yanıltan” bu tür yayınlar ve paylaşımlar, medya dönemini yaşadığımız bugün, adeta “en büyük maharet” olarak kabul ediliyor! Öte yandan, basın meslek etiği bakımından, asla kabul edilemeyecek derecede büyük bir ahlaksızlık olan, “maddi ya da manevi herhangi bir çıkar karşılığında, birilerinin (ya da kurumların) lehinde ya da aleyhinde haber yapılması ve yayınlanması”, günümüzde en çok takdir gören faaliyet haline getirilmiştir!
Başta siyaset ve ticaret olmak üzere, “toplumsal kabulün ve kamuoyu desteğinin gerekli olduğu” faaliyet alanlarında, insanları istenilen yönde kanaat sahibi olmaya, düşünmeye ve inanmaya yönlendirici medya yayınları ve paylaşımları, günümüzde, oldukça büyük bir ekonomik sektör haline gelmiştir. Gerek gazete, radyo, TV vb. gibi konvansiyonel yayın organları ve gerekse sosyal medya mecraları olmak üzere, tüm basın yayın faaliyetleri, önceden parasal anlaşmalara varılmış amaçlara hizmet eder haldedir. Eskiden basın sektöründe, “haber kutsal (dolayısı ile de mutlaka “doğru ve gerekli”), yorum hürdür” denirdi ve yorumlar kurumsal değil, daha çok kişisel bazda değerlendirilirdi. Gazetelerdeki köşe yazıları ile radyo ve TV’lerde yayınlanan yorumlarda, aşırı yanlı tutum sergileyen gazeteciler ismen eleştirilir ve bunlar, o basın organlarının yöneticilerine ve sahiplerine şikayet edilirdi. İnsanlar, basın organlarının yayın politikalarıyla ilgili tepkilerini ise, okumamak, seyretmemek ve dinlememek şeklinde ortaya koyar, böylece, etkili kamuoyu baskısı oluştururlardı.
Elbette, basın tarihine bakıldığında, tüm dünyada, basın faaliyetlerinin “kamu hizmeti” olarak kabul edilmesi ile, bu sektörle ilgili pek çok ayrıcalık yasaları çıkarılmış, bunun karşılığında da, yasal müeyyideler ortaya konmuştur. Basın mesleğinde çalışanlar, başta 212 sayılı yasa olmak üzere, özel bazı yasalarla kamu görevlisi gibi ayrıcalıklara sahip olur ve kamusal sorumluluklar üstlenirlerdi. Ancak, iletişim ve bilgi-işlem teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte, elinde bir cep telefonu ve/veya bilgisayarı olan herkes, keyfince içerik üretip, bunları internet ortamında paylaşabilmekte, yayabilmektedir. Maalesef günümüzde insanlara, kendilerinden korunulması imkansız olan bir “dezenformasyon (bilgi kirliliği)” imkanı sunmaktadır. Bu durumu siyasi ve ticari faaliyetleri için adeta bir imkan olarak gören ve değerlendiren, topluma karşı kötü niyetli tutum ve davranışlara, çok büyük bir alan açmaktadır.
İKTİDARLARIN BASIN-YAYIN SEKTÖRÜNÜ DÜZENLEMELERİ
Türkiye’de ilk olarak, henüz TV yayınlarının olmadığı, radyo yayınlarının ise devlet tekelinde olduğu yıllarda, gazetelerin ve dergilerin en yaygın bir şekilde manipüle edildiği dönem, 1950-60 arasındaki Demokrat Parti (DP) iktidarı dönemidir. Örneğin, bizzat Başbakan Adnan Menderes tarafından (Örtülü Ödenek’ten), Necip Fazıl Kısakürek’e 147 bin 500 lira gibi, zamanına göre oldukça büyük bir meblağın, “DP iktidarı lehinde yayın yapan bir dergi (Büyük Doğu)çıkarmak” için verildiği hususu, Yassıada yargılamalarında mevzu olmuş, belgeleriyle ortaya konmuştur (*).
Basın organlarının siyasi iktidar lehinde yayın yapmaları hususunda Türkiye’deki en büyük ikinci operasyon, 1980’li yıllarda (Anavatan Partisi-ANAP iktidarı döneminde) Turgut Özal tarafından yapılmıştır. Bu dönemde, iktidarın istediği yönde yayın yapmayı kabul etmeyen basın kuruluşları (Örneğin Tercüman, Hürriyet ve Milliyet gazeteleri), iflas edecek ya da el değiştirtecek durumlara sürüklenmişlerdir. Bunlara karşılık, daha önce 8-10 bin mertebelerinde satışları olan bazı gazetelerin, devlet imkanları ile desteklenerek büyümeleri sağlanmış ve büyük ölçüde iktidar lehinde yayınların yapıldığı bir basın sektörü yaratılmıştır.
Aynı dönemde, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun (TRT’nin) Anayasal tekel hakkına sahip olmasına rağmen (bu yasanın değiştirilmesine bile gerek görülmeden), T. Özal’ın oğlu Ahmet Özal tarafından, Almanya’da Magic Box adlı bir TV yayın şirketi kurulmuş ve oradan Türkiye’ye yönelik özel “korsan” TV yayınları başlatılmıştır (Star-1, 04.08.1990). Bir yıl sonra ekran adını InterStar olarak değiştiren TV yayınları, esasen, Türkiye’de hazırlanıyor, uydu üzerinden Almanya’ya transfer ediliyor ve sonra da Almanya’dan Türkiye’ye yayın yapılıyor; böylece, TRT’nin mevcut “Anayasal tekel”i delinmiş oluyordu! Bilahare (1993), radyo TV yayınlarında devlet tekelini öngören Anayasa maddesi değiştirildi ve ardı ardına özel radyolar ve TV kanalları yayına girmeye başladı.
AK PARTİ DÖNEMİNDE MEDYA OPERASYONU VE TROL ORDULARI
Türkiye’de, en kapsamlı ve en radikal (hatta rijit) medya operasyonu, 2004’de AK Parti iktidarı tarafından yapılmıştır. Öyle ki, bu operasyon tamamlandığında, artık Türkiye’de iktidarı eleştirebilecek güçte neredeyse tek bir tane bile etkili basın kuruluşu kalmadı! Türkiye bugün, kamuoyunda “havuz medyası” ve “yandaş basın” olarak adlandırılan bir dönemi yaşıyor.
Konvansiyonel basın-yayın kuruluşlarına yönelik bu büyük operasyondan sonra, internette gelişmeye başlayan “sosyal medya” mecralarının iktidar lehine kullanılması amacıyla, söylentilere göre sayıları birkaç yüz bin kişiyi bulan devasa bir “trol orduları” kuruluyor. Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlıktan ayrılmasına neden olan olaylar sırasında ifşa edilen “Pelikanlar” adlı trol örgütünün, Maliye eski Bakanı (damat) Berat Albayrak ile ağabeyi Serhat Albayrak’ın bulundukları iddiaları yayılmıştı (**). Pelikanların ifşa olmaları üzerine, İçişleri Bakanı olduğu dönemde Süleyman Soylu tarafından, AK Parti’ye bağlı “Ebabiller” adlı, yeni bir trol ordusu kuruldu (2023). Böylece, devlet desteğinin Ebabillere aktarıldığı konuşulmaya başlandı. Bu konuyla ilgili son söylentilere bakılırsa, S.Soylu’nun İçişleri Bakanlığı görevinden alınmasından sonra (sayıları kimilerine göre on binlerle, kimilerine göre yüzbinlerle ifade edilen) Ebabiller, gayrı resmi olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı uhdesine alındıkları ve desteklendikleri konuşuluyor!
YEREL MEDYADA “PARAYI VEREN” DÜDÜĞÜ ÇALIYOR
Medya ile ilgili olarak, ulusal düzeyde kısaca işler bu minval üzere yürüyorken, yerel düzeydeki medya faaliyetleri de, ağırlıklı olarak belediyeler ve partilerin il merkezleri ile yerel siyasette yer alma derdinde olan varlıklı kişilerin ilgi alanına girdi. İl ve ilçelerdeki basın kuruluşları ve internet haber sitelerinde de, aynen ulusal basında olduğu üzere, “parayı veren düdüğü çalıyor”. Balıkesir’de de, belediyelerdeki yönetim değişikliklerinden sonra kamuoyuna yansıyan yerel medya ile ilgili akçalı söylentilerin, ülke genelinde de aynen geçerli olduğunu söylemek asla abartı sayılmaz.
Gerek ulusal ve gerekse yerel düzeyde yayın yapmakta olan basın-yayın organları ile sosyal medya ve internet mecraları, kısaca “yayıncılık” denen kamu hizmet alanını, bugün artık, tamamen karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir faaliyet alanı haline getirmiş bulunuyor. Elbette böyle bir ortamda insanlar, gerek yaşadıkları yerlerde, kısaca “gündem” dediğimiz, gerek ülke genelinde ve gerekse dünyada olup-bitmekte olan gündelik olayları ve gelişmeleri sağlıklı bir şekilde takip edebilme imkanını tamamen kaybetmiş durumdalar.
HALKIN SAĞLIKLI VE DÜZENLİ BİLGİ ALMASI NEDEN ÖNEMLİ?
İnsanlar, gündemi sağlıklı bir şekilde takip edemediklerinde, gündelik olan bitenlerle ilgili olarak sağlıklı değerlendirmeler yapamazlar ve doğruları yanlışlardan, gerekli olanları gereksizlerden sağlıklı bir şekilde ayıramazlar; dolayısıyla da hiçbir konuda, özellikle siyasileri etkileyecek derecede, toplumsal ortak fikirler ve eğilimler ortaya koyamazlar. Yani, hiçbir konuda etkili kamuoyu baskısı mümkün olmaz! Böylece, yerelde (belediyeler) ve ülke genelinde (siyasi iktidar) halkın ve ülkenin çıkarları için çalışmaları gereken siyasi kadroların, kendi aralarında çıkar grupları oluşturmaları ve ülke kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmaları kaçınılmaz hale gelir.
Medya organları ve internetteki sosyal medya mecraları iktidarların kontrolüne geçtiğinde, siyasiler, halkın çok büyük kesimini oluşturan en cahil kesimlerine siyasi yatırım yaparak, kendi iktidarlarını kalıcı hale getirmek isterler. Tarihte, bunun sayısız örnekleri vardır ve hepsinin de sonları, o ülkelerin aleyhine büyük felaketler şeklinde olmuştur. Çünkü, başta halkın ödediği vergiler olmak üzere, ülke kaynaklarının halkın ve ülkenin yarına kullanılmadığı süreçler, sonsuza kadar devam ettirilemez!
_______________
(*) https://www.facebook.com/watch/?v=522906135276874
(**) https://tr.wikipedia.org/wiki/Pelikan_grubu
[KN1]Radyo ve Televizyon matbuat dairesinde değerlendirilemez. Matbuat, matbu olan yani basımı yapılan şeyler için kullanılabilir. Radyolar ve Televizyon kanalları için görsel-işitsel yayın organları denebilir ama matbuat dairesinde değerlendirilemezler.