Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

TÜRKİYE’DE, MUHALEFETİN POLİTİK ÇIKMAZLARI

Bu yazımızda, Türk siyasetinde, kimsenin pek üzerinde durmadığı; ama, siyaseti ilkesizleştiren ve verimli kılmak bir yana, zararlı hale getiren hususlar üzerinde duracağız. Demokratik rejimlerde, siyasette, “kısa vadeli toplumsal talepler”i en iyi okuyan ve seçimlerde de, o taleplerle ilgili çözüm önerilerini halka en iyi anlatan partiler iktidar olurlar. Ancak, iktidarların da, yaptıkları icraatlarla, “toplumun tamamını” memnun etmeleri mümkün değildir. Doğal olarak, zamanla, toplumda birtakım “muhalif” görüşler ve davranışlar ortaya çıkar. İşte, toplumdaki bu muhalif görüşleri doğru okuyarak, bunlar üzerinden alternatif siyaset yöntemleri ve çözüm önerileri ortaya koyması gereken ülkemizdeki diğer partiler, tamamen kendi mahfillerinde oluşturdukları muhalefet anlayışı ile halkın karşısına çıkıyorlar. Bu da, ortak şikayet konusu olan siyaset kaynaklı sorunların çözümü konusunda, halkı umutsuzluğa sevk ediyor.   20 YILDIR BAŞARI İLE UYGULANAN YÖNTEM Son 20 yıldır, halkın iktidarlardan kısa vadeli beklentilerini, en doğru okuyan ve halkın, “kısa vadeli düşünen, uzun boylu muhakemeler yapmayı gerekli görmeyen en eğitimsiz” çoğunluğuna, gerek şikayet ve talepleri dile getiren ve gerekse tüm bunlarla ilgili önerilerini en iyi bir şekilde anlatabilen AK Parti, kesintisiz olarak tüm seçimlerde başarılı oluyor ve iktidarını sürdürüyor. Bu süreçte sürekli olarak muhalefette kalmakta olan partiler ise, halkın “en çok şikayet ettiği hususları, gündelik önceliklerini ve taleplerini” ele almaları gerekirken; onlar, kendi ideolojik siyaset anlayışlarını halka anlatmaya ağırlık verdiklerinden, girdikleri seçimlerde başarılı olamıyorlar. Bu arada, elbette, seçim günü ülke genelindeki tüm “sandıklara sahip çıkmak” da çok önemlidir. Muhalefet partilerinin, seçim günü sandıklara sahip çıkabilme konusunda, gözle görülür bir zaafları olduğu açıktır. Her parti, ülkedeki tüm seçim sandıklarına sahip çıkabilecek düzeyde organize olamayabilir belki; ama, aralarında anlaşıp, birlikte ortak bir sistem geliştirebilirler. Ne var ki, bugüne kadar, bu konuda ortaya (bırakalım bir girişimin olmasını) en küçük bir fikir kırıntısı bile ileri sürülmüş değildir.   MUHALEFETİN, BİR TÜRLÜ ÇÖZEMEDİĞİ DENKLEM CHP’yi bir kenara koyarsak, varlık sebepleri belli ideolojik görüşlere dayanan MHP ve MSP (Refah, Fazilet Saadet vs), geçmişte, kendi ideolojik söylemlerini öne çıkardıkları seçimlerde, oyların yüzde üçünü-beşini bile alamazken, toplumsal şikayet ve talepler ile bunlara karşı önerilerini öne çıkardıkları seçimlerde, kayda değer başarılar elde etmişlerdi. 2002’de Fazilet Partisi’nden ayrılanlar tarafından kurulan AK Parti ise, ilk yıllarda, hem iç kamuoyuna hem de dış dünyaya yönelik söylemlerinde, popüler konulardan başka, son birkaç yıldır iyice öne çıkarmakta olduğu kendi “asıl ideolojik görüşler”ine, 2015-16 yıllarına kadar, neredeyse hiç yer vermemiş, sürekli takıyye yapmıştır. AK Parti, oy aldığı tabanı yeterince pekiştirdikten sonra, giderek artan oranlarda olmak üzere, 2016’dan itibaren, her geçen gün, kendi ideolojik görüşlerini (halkın şikayetleri ve talepleri ile ambalajlayarak), başarılı bir şekilde zirveye taşımaya devam ediyor. O kadar ki, örneğin, geçtiğimiz günlerde Ankara’da, “hayat pahalılığını ve enflasyonu protesto eden” esnafa, CHP Genel Merkezi’nin önünde eylem yaptırarak, hesap sordurabilmektedir! Ülkeyi 20 yıldır aralıksız yöneten AK Parti olduğu halde, o gün orada gösteri yapanların, ülkemizdeki hayat pahalılığının ve enflasyonun müsebbibinin CHP olduğu kanaatinde olmaları, normal bir mantıkla anlaşılabilecek bir iş değildir. Burada, AK Parti yöneticilerine, gerçekten şapka çıkarmak gerekiyor…   BİZE “MUBAH VE SEVAP”, AMA SİZE “HARAM VE GÜNAH”! Öte yandan, AK Parti öncülüğündeki Cumhur İttifakı, kendisi için “mubah (ve hatta sevap)” olarak gördüğü her şeyi, Millet İttifakı için “haram (ve günah)” olarak halka kabul ettirebilmektedir. Örneğin, ilk adımlarının 2005’te atıldığı ve resmi olarak 2008 Eylül'ünde başladığı (13 Eylül 2011 günü, PKK yanlısı Dicle Haber Ajansı'nın internet sitesinde yayınlanan bir ses kaydı ile) ortaya çıkan MİT’in PKK ile Oslo’da başlattığı “gizli” görüşmeler deşifre olduğunda, bu iddiayı ortaya atanlara olmadık hakaretler eden AK Parti lideri, mızrağı çuvala sığdıramadığında, birkaç ay sonra “Oslo görüşmeleri bilgimiz dahilinde yapılmıştır.” dedi ve buna, kendi seçmeninden hiçbir reaksiyon gelmediği gibi, ayrıca büyük bir hüsn-ü kabul de gömüştür. Sürekli olarak, Millet İttifakı’nın ve “6’lı Masa”nın “HDP ile gizli temas halinde olduklarını” iddia ederek, kendi seçmeninden puan alan AKP Parti, TBMM’de “Meclis Grubu” düzeyinde resmi olarak HDP ile görüştüğünde, yine seçmeninden tepki almadığı gibi, takdirle de karşılandı. Kim ne derse desin, “AK Parti’nin, bu kadar uzun süredir, kendi seçmen tabanı ile kurduğu bu güçlü iletişimi” takdir etmemek, mümkün değildir. Ülkemiz siyasetinde ana muhalefet konumunda bulunan İYİ Parti ve CHP’nin oluşturdukları Millet İttifakı’nın, halkın kahir ekseriyetini oluşturan toplum tabanında, %70’leri bulan kesiminin şikayetlerini, taleplerini ve öncelik verdiği hususları doğru olarak tespit edip, toplumun en dipteki kesiminin anlayacağı dili kullanarak, görüşlerini ve çözüm önerilerini ortaya koyamadığı müddetçe, Cumhur İttifakı karşısında başarılı olmaları mümkün olmayacaktır. O partileri yöneten kadroların, böylesine basit bir durumun farkında olmamaları düşünülemez! Bu nedenle, ülkemizdeki “iktidar-muhalefet” mücadelesinin, bizim dışarıdan baktığımız şekilde cereyan etmediğini ihtimaline binaen, “Makro açıdan Türk siyasetine nasıl bakmalıyız?” sorusu üzerinde biraz düşünmemiz gerekiyor.   BU GİDİŞLE, GELECEK SEÇİMLERDE, İKTİDARI HDP BELİRLER Kendi tabanları ile olan ilişkileri bakımından, AK Parti’den sonra, ülkemizdeki en başarılı partinin HDP olduğu görülüyor. HDP, her geçen gün hem kendi tabanı ile olan iletişimini güçlendiriyor, hem de gözle görülür düzeyde, tabanını genişletiyor. HDP, izlediği son derece akılcı politikalarla, Türk siyasetinde (hem de, iktidara aday olmadan) “kilit parti” olmayı başarabiliyor. Artık, kim ne derse desin, gelecek seçimlerin iktidarını (elbette, “alacağı tavizler” konusu her türlü spekülasyonlara açık olarak) HDP belirleyecektir. Diğer partilerden Saadet ise, sanki, halktan oy almaktan ziyade, “kendi kadim ideolojik tabanını elde tutma”ya çalışıyor gibi görünüyor. Zafer, Memleket, Gelecek, Deva ve sair partilerin var oluş sebepleri konusunda fikir yürütmek ise, bizim açımızdan, henüz pek mümkün görünmüyor. Şahsen, AK Parti’nin (taa kuruluş öncesinde yapılan toplantılardan başlayarak), bugüne kadar ortaya koyduğu siyasi performansını, Türk toplumunun halihazırdaki entelektüel kapasitesi ile izah etmenin kolay olmadığını düşünüyorum. Bu konuda, son derece inandırıcı delillere dayandırılan pek çok iddia ortaya atılmış ve bu iddialarla ilgili olarak da, pek çok kitap yazılmıştır. 2000 yılından itibaren başlayan ABD merkezli birtakım kuruluşlara yapılan ziyaretler ve görüşmeler ile, yine ülkemizde de hayli tanınmakta olan ABD’li bazı yetkililerin, Türkiye’de yapılan bazı toplantılara katılmış olmaları, üzerinde durulması ve derinlemesine araştırılması gereken hususlardır. Dahası, AK Parti Genel Başkanının, 2002-2014 yılları arasında, propaganda amaçlı konuşmalarında, sık sık tekrarladığı “Biz, BOP Eşbaşkanıyız” sözleri, sanırım herkesin hatırında olmalıdır. O günlerde, nedendir bilinmez, bu ülkede hiç kimse, “Arkadaş, bu BOP dediğin de nedir?” diye sormadı!   DÜNYA’DAN AY’A, DÖRT ŞERİTLİ YOL! AK Parti’nin kuruluş günlerinde, ABD’de sayısız görüşmeleri yapanlar, geçtiğimiz aylarda ABD’ye ve İngiltere’ye sadece “birer” seyahat yapan CHP liderini, akıl almayacak ölçüde eleştirebiliyorlar. Ve nedense, hiç kimse yine, “Siz, 2002’de boynunuza Yahudi madalyaları takıldığında ses çıkarmadınız, bunu normal gördünüz de, şimdi ne oluyor?” diye sormuyor! Hani, eski bakan Berat Albayrak (31 Mayıs 2018 tarihinde, Fatih adlı sondaj gemisinin Akdeniz’e uğurlanması töreninde), daha önce konuştuğu ve adını vermediği bir seçmene atfen, “Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağız dese, vallahi inanırız.” demişti. Muhalefet partilerinin, “kendi oy tabanını bu tür ifadelerle aşağılamaktan bile sakınmayan AK Parti’nin, nasıl olup da, halkın desteğini bu ölçüde almaya devam edebildiğini” çözmeleri ve politikalarını gözden geçirmeleri gerekiyor…   PEKİ, MUHALEFET NE YAPMALI VE NEYİ YAPMAMALI? Öncelikle, kabul etmemiz gerekiyor ki, Türkiye’de iktidar sorunundan ok daha büyük ve son derecede vahim bir “muhalefet sorunu” bulunmaktadır. Ülkemizdeki belli başlı muhalefet partileri, bugüne kadar yaptıkları gibi, “kendi siyasi görüş açılarına dayalı iktidar eleştirileri”ni sürdürürlerse, 2023 seçimlerinde değişen hiçbir şey olmayacaktır. Her şeyden önce, halkın (ve bilhassa da, toplumun %70’ni teşkil eden, o en alt seviyelerdeki insanların) iktidara yönelik eleştirileri, iktidarın uygulamalarından kaynaklanan sıkıntılarını, taleplerini ve muhalefet partilerinden olan beklentilerinin neler olduğunu çok iyi araştırmaları, kavramaları, bilimsel yöntemlerle derinlemesine analiz etmeleri ve buna göre çözüm önerileri ortaya koymaları; sonra da, halka tüm bunları nasıl anlatacaklarının yolunu bulmaları gerekiyor. Ancak bu da, ayaküstü yapılan, sözüm ona esnaf ziyaretleri ile firmalara yaptırılan alelade anketler vb faaliyetlerle yapılabilecek bir iş değildir. Bu konuda (ayrıntıları bu yazının hacmini aşan), bilimsel yöntemlerle ciddi birtakım çalışmaların yapılması gerekiyor. Ne var ki, bu konuda, bilinen herhangi bir teşebbüsün bulunduğuna dair, kimsenin bilgisi bulunmamaktadır! Ne kadar doğru ve gerçek olursa olsun, insanların gündelik hayatlarına doğrudan yansımayan, devlete, ülkeye ve millete ait ve ortak geleceğe dair meseleler üzerinden yapılacak ayrıntılı anlatımlara, seçmen asla ve asla itibar etmez ve kafa yormaz, yoramaz! Çünkü, insanların %70’inin zihinsel performansları, kendi gündelik işlerinin ve basit çıkarlarının çerçevesini aşmaz! Kısacası, halkın ortalama 3’te 1’ini teşkil eden, nispeten maddi ve eğitim durumları yüksek, ülke meselelerine ve ortak geleceğe dair fikir yürütebilecek düzeyde zihni performansı olan “tuzu kuru” denen kesimlere hitap eden siyaset tarzı ile, Türkiye gibi ülkelerde seçim kazanılamaz! Muhalefet partilerinin liderlerini ve yönetici kadrolarının, her şeyden evvel bu hususu çok çok iyi anlamaları ve bu konuda fikir birliği içinde olmaları gerekiyor! Şunu da unutmamalı ki, “insanları kandırmak, onlara kandırıldıklarını anlatmaktan ve kabul ettirmekten” çok daha kolaydır. Dolayısı ile, halka yönelik olarak, “iktidar sizi yanıltıyor, kandırıyor vb” tarzda ifadeler kullanmanın ve “sadece iktidarın icraatlarını eleştirmenin” hiçbir yararı olmadığı gibi; aksine, ters etki yaratarak, bunu yapanlara sandıkta zarar da verir.
Ekleme Tarihi: 14 Aralık 2022 - Çarşamba

TÜRKİYE’DE, MUHALEFETİN POLİTİK ÇIKMAZLARI

Bu yazımızda, Türk siyasetinde, kimsenin pek üzerinde durmadığı; ama, siyaseti ilkesizleştiren ve verimli kılmak bir yana, zararlı hale getiren hususlar üzerinde duracağız.

Demokratik rejimlerde, siyasette, “kısa vadeli toplumsal talepler”i en iyi okuyan ve seçimlerde de, o taleplerle ilgili çözüm önerilerini halka en iyi anlatan partiler iktidar olurlar. Ancak, iktidarların da, yaptıkları icraatlarla, “toplumun tamamını” memnun etmeleri mümkün değildir. Doğal olarak, zamanla, toplumda birtakım “muhalif” görüşler ve davranışlar ortaya çıkar. İşte, toplumdaki bu muhalif görüşleri doğru okuyarak, bunlar üzerinden alternatif siyaset yöntemleri ve çözüm önerileri ortaya koyması gereken ülkemizdeki diğer partiler, tamamen kendi mahfillerinde oluşturdukları muhalefet anlayışı ile halkın karşısına çıkıyorlar. Bu da, ortak şikayet konusu olan siyaset kaynaklı sorunların çözümü konusunda, halkı umutsuzluğa sevk ediyor.

 

20 YILDIR BAŞARI İLE UYGULANAN YÖNTEM

Son 20 yıldır, halkın iktidarlardan kısa vadeli beklentilerini, en doğru okuyan ve halkın, “kısa vadeli düşünen, uzun boylu muhakemeler yapmayı gerekli görmeyen en eğitimsiz” çoğunluğuna, gerek şikayet ve talepleri dile getiren ve gerekse tüm bunlarla ilgili önerilerini en iyi bir şekilde anlatabilen AK Parti, kesintisiz olarak tüm seçimlerde başarılı oluyor ve iktidarını sürdürüyor. Bu süreçte sürekli olarak muhalefette kalmakta olan partiler ise, halkın “en çok şikayet ettiği hususları, gündelik önceliklerini ve taleplerini” ele almaları gerekirken; onlar, kendi ideolojik siyaset anlayışlarını halka anlatmaya ağırlık verdiklerinden, girdikleri seçimlerde başarılı olamıyorlar.

Bu arada, elbette, seçim günü ülke genelindeki tüm “sandıklara sahip çıkmak” da çok önemlidir. Muhalefet partilerinin, seçim günü sandıklara sahip çıkabilme konusunda, gözle görülür bir zaafları olduğu açıktır. Her parti, ülkedeki tüm seçim sandıklarına sahip çıkabilecek düzeyde organize olamayabilir belki; ama, aralarında anlaşıp, birlikte ortak bir sistem geliştirebilirler. Ne var ki, bugüne kadar, bu konuda ortaya (bırakalım bir girişimin olmasını) en küçük bir fikir kırıntısı bile ileri sürülmüş değildir.

 

MUHALEFETİN, BİR TÜRLÜ ÇÖZEMEDİĞİ DENKLEM

CHP’yi bir kenara koyarsak, varlık sebepleri belli ideolojik görüşlere dayanan MHP ve MSP (Refah, Fazilet Saadet vs), geçmişte, kendi ideolojik söylemlerini öne çıkardıkları seçimlerde, oyların yüzde üçünü-beşini bile alamazken, toplumsal şikayet ve talepler ile bunlara karşı önerilerini öne çıkardıkları seçimlerde, kayda değer başarılar elde etmişlerdi. 2002’de Fazilet Partisi’nden ayrılanlar tarafından kurulan AK Parti ise, ilk yıllarda, hem iç kamuoyuna hem de dış dünyaya yönelik söylemlerinde, popüler konulardan başka, son birkaç yıldır iyice öne çıkarmakta olduğu kendi “asıl ideolojik görüşler”ine, 2015-16 yıllarına kadar, neredeyse hiç yer vermemiş, sürekli takıyye yapmıştır.

AK Parti, oy aldığı tabanı yeterince pekiştirdikten sonra, giderek artan oranlarda olmak üzere, 2016’dan itibaren, her geçen gün, kendi ideolojik görüşlerini (halkın şikayetleri ve talepleri ile ambalajlayarak), başarılı bir şekilde zirveye taşımaya devam ediyor. O kadar ki, örneğin, geçtiğimiz günlerde Ankara’da, “hayat pahalılığını ve enflasyonu protesto eden” esnafa, CHP Genel Merkezi’nin önünde eylem yaptırarak, hesap sordurabilmektedir! Ülkeyi 20 yıldır aralıksız yöneten AK Parti olduğu halde, o gün orada gösteri yapanların, ülkemizdeki hayat pahalılığının ve enflasyonun müsebbibinin CHP olduğu kanaatinde olmaları, normal bir mantıkla anlaşılabilecek bir iş değildir. Burada, AK Parti yöneticilerine, gerçekten şapka çıkarmak gerekiyor…

 

BİZE “MUBAH VE SEVAP”, AMA SİZE “HARAM VE GÜNAH”!

Öte yandan, AK Parti öncülüğündeki Cumhur İttifakı, kendisi için “mubah (ve hatta sevap)” olarak gördüğü her şeyi, Millet İttifakı için “haram (ve günah)” olarak halka kabul ettirebilmektedir. Örneğin, ilk adımlarının 2005’te atıldığı ve resmi olarak 2008 Eylül'ünde başladığı (13 Eylül 2011 günü, PKK yanlısı Dicle Haber Ajansı'nın internet sitesinde yayınlanan bir ses kaydı ile) ortaya çıkan MİT’in PKK ile Oslo’da başlattığı “gizli” görüşmeler deşifre olduğunda, bu iddiayı ortaya atanlara olmadık hakaretler eden AK Parti lideri, mızrağı çuvala sığdıramadığında, birkaç ay sonra “Oslo görüşmeleri bilgimiz dahilinde yapılmıştır.” dedi ve buna, kendi seçmeninden hiçbir reaksiyon gelmediği gibi, ayrıca büyük bir hüsn-ü kabul de gömüştür. Sürekli olarak, Millet İttifakı’nın ve “6’lı Masa”nın “HDP ile gizli temas halinde olduklarını” iddia ederek, kendi seçmeninden puan alan AKP Parti, TBMM’de “Meclis Grubu” düzeyinde resmi olarak HDP ile görüştüğünde, yine seçmeninden tepki almadığı gibi, takdirle de karşılandı. Kim ne derse desin, “AK Parti’nin, bu kadar uzun süredir, kendi seçmen tabanı ile kurduğu bu güçlü iletişimi” takdir etmemek, mümkün değildir.

Ülkemiz siyasetinde ana muhalefet konumunda bulunan İYİ Parti ve CHP’nin oluşturdukları Millet İttifakı’nın, halkın kahir ekseriyetini oluşturan toplum tabanında, %70’leri bulan kesiminin şikayetlerini, taleplerini ve öncelik verdiği hususları doğru olarak tespit edip, toplumun en dipteki kesiminin anlayacağı dili kullanarak, görüşlerini ve çözüm önerilerini ortaya koyamadığı müddetçe, Cumhur İttifakı karşısında başarılı olmaları mümkün olmayacaktır. O partileri yöneten kadroların, böylesine basit bir durumun farkında olmamaları düşünülemez! Bu nedenle, ülkemizdeki “iktidar-muhalefet” mücadelesinin, bizim dışarıdan baktığımız şekilde cereyan etmediğini ihtimaline binaen, “Makro açıdan Türk siyasetine nasıl bakmalıyız?” sorusu üzerinde biraz düşünmemiz gerekiyor.

 

BU GİDİŞLE, GELECEK SEÇİMLERDE, İKTİDARI HDP BELİRLER

Kendi tabanları ile olan ilişkileri bakımından, AK Parti’den sonra, ülkemizdeki en başarılı partinin HDP olduğu görülüyor. HDP, her geçen gün hem kendi tabanı ile olan iletişimini güçlendiriyor, hem de gözle görülür düzeyde, tabanını genişletiyor. HDP, izlediği son derece akılcı politikalarla, Türk siyasetinde (hem de, iktidara aday olmadan)kilit parti” olmayı başarabiliyor. Artık, kim ne derse desin, gelecek seçimlerin iktidarını (elbette, “alacağı tavizler” konusu her türlü spekülasyonlara açık olarak) HDP belirleyecektir.

Diğer partilerden Saadet ise, sanki, halktan oy almaktan ziyade, “kendi kadim ideolojik tabanını elde tutma”ya çalışıyor gibi görünüyor. Zafer, Memleket, Gelecek, Deva ve sair partilerin var oluş sebepleri konusunda fikir yürütmek ise, bizim açımızdan, henüz pek mümkün görünmüyor.

Şahsen, AK Parti’nin (taa kuruluş öncesinde yapılan toplantılardan başlayarak), bugüne kadar ortaya koyduğu siyasi performansını, Türk toplumunun halihazırdaki entelektüel kapasitesi ile izah etmenin kolay olmadığını düşünüyorum. Bu konuda, son derece inandırıcı delillere dayandırılan pek çok iddia ortaya atılmış ve bu iddialarla ilgili olarak da, pek çok kitap yazılmıştır. 2000 yılından itibaren başlayan ABD merkezli birtakım kuruluşlara yapılan ziyaretler ve görüşmeler ile, yine ülkemizde de hayli tanınmakta olan ABD’li bazı yetkililerin, Türkiye’de yapılan bazı toplantılara katılmış olmaları, üzerinde durulması ve derinlemesine araştırılması gereken hususlardır. Dahası, AK Parti Genel Başkanının, 2002-2014 yılları arasında, propaganda amaçlı konuşmalarında, sık sık tekrarladığı “Biz, BOP Eşbaşkanıyız” sözleri, sanırım herkesin hatırında olmalıdır. O günlerde, nedendir bilinmez, bu ülkede hiç kimse, “Arkadaş, bu BOP dediğin de nedir?” diye sormadı!

 

DÜNYA’DAN AY’A, DÖRT ŞERİTLİ YOL!

AK Parti’nin kuruluş günlerinde, ABD’de sayısız görüşmeleri yapanlar, geçtiğimiz aylarda ABD’ye ve İngiltere’ye sadece “birer” seyahat yapan CHP liderini, akıl almayacak ölçüde eleştirebiliyorlar. Ve nedense, hiç kimse yine, “Siz, 2002’de boynunuza Yahudi madalyaları takıldığında ses çıkarmadınız, bunu normal gördünüz de, şimdi ne oluyor?” diye sormuyor!

Hani, eski bakan Berat Albayrak (31 Mayıs 2018 tarihinde, Fatih adlı sondaj gemisinin Akdeniz’e uğurlanması töreninde), daha önce konuştuğu ve adını vermediği bir seçmene atfen, “Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağız dese, vallahi inanırız.” demişti. Muhalefet partilerinin, “kendi oy tabanını bu tür ifadelerle aşağılamaktan bile sakınmayan AK Parti’nin, nasıl olup da, halkın desteğini bu ölçüde almaya devam edebildiğini” çözmeleri ve politikalarını gözden geçirmeleri gerekiyor…

 

PEKİ, MUHALEFET NE YAPMALI VE NEYİ YAPMAMALI?

Öncelikle, kabul etmemiz gerekiyor ki, Türkiye’de iktidar sorunundan ok daha büyük ve son derecede vahim bir “muhalefet sorunu” bulunmaktadır.

Ülkemizdeki belli başlı muhalefet partileri, bugüne kadar yaptıkları gibi, “kendi siyasi görüş açılarına dayalı iktidar eleştirileri”ni sürdürürlerse, 2023 seçimlerinde değişen hiçbir şey olmayacaktır. Her şeyden önce, halkın (ve bilhassa da, toplumun %70’ni teşkil eden, o en alt seviyelerdeki insanların) iktidara yönelik eleştirileri, iktidarın uygulamalarından kaynaklanan sıkıntılarını, taleplerini ve muhalefet partilerinden olan beklentilerinin neler olduğunu çok iyi araştırmaları, kavramaları, bilimsel yöntemlerle derinlemesine analiz etmeleri ve buna göre çözüm önerileri ortaya koymaları; sonra da, halka tüm bunları nasıl anlatacaklarının yolunu bulmaları gerekiyor. Ancak bu da, ayaküstü yapılan, sözüm ona esnaf ziyaretleri ile firmalara yaptırılan alelade anketler vb faaliyetlerle yapılabilecek bir iş değildir. Bu konuda (ayrıntıları bu yazının hacmini aşan), bilimsel yöntemlerle ciddi birtakım çalışmaların yapılması gerekiyor. Ne var ki, bu konuda, bilinen herhangi bir teşebbüsün bulunduğuna dair, kimsenin bilgisi bulunmamaktadır!

Ne kadar doğru ve gerçek olursa olsun, insanların gündelik hayatlarına doğrudan yansımayan, devlete, ülkeye ve millete ait ve ortak geleceğe dair meseleler üzerinden yapılacak ayrıntılı anlatımlara, seçmen asla ve asla itibar etmez ve kafa yormaz, yoramaz! Çünkü, insanların %70’inin zihinsel performansları, kendi gündelik işlerinin ve basit çıkarlarının çerçevesini aşmaz!

Kısacası, halkın ortalama 3’te 1’ini teşkil eden, nispeten maddi ve eğitim durumları yüksek, ülke meselelerine ve ortak geleceğe dair fikir yürütebilecek düzeyde zihni performansı olan “tuzu kuru” denen kesimlere hitap eden siyaset tarzı ile, Türkiye gibi ülkelerde seçim kazanılamaz! Muhalefet partilerinin liderlerini ve yönetici kadrolarının, her şeyden evvel bu hususu çok çok iyi anlamaları ve bu konuda fikir birliği içinde olmaları gerekiyor!

Şunu da unutmamalı ki, “insanları kandırmak, onlara kandırıldıklarını anlatmaktan ve kabul ettirmekten” çok daha kolaydır. Dolayısı ile, halka yönelik olarak, “iktidar sizi yanıltıyor, kandırıyor vb” tarzda ifadeler kullanmanın ve “sadece iktidarın icraatlarını eleştirmenin” hiçbir yararı olmadığı gibi; aksine, ters etki yaratarak, bunu yapanlara sandıkta zarar da verir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.