Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

SEÇİM SATH-I MAİLİNDE, ÜLKEDE VE YERELDE ESEN RÜZGÂRLAR

Maalesef, Türkiye’de siyaset, meşru ve/veya gayrimeşru yollarla kamuya ait varlıklara sahip olma, kamu gücünden ve imkanlarından imtiyazlı olarak yararlanma vb sebeplerle, adaletten uzak ve ahlaksızca yapılan bir iştir. Kanunların ve kuralların bekçisi olarak, sadece devletin ilgili birimlerini gören bizler, bu birimlerden gizli olarak her kanunu ve her kuralı çiğneyerek elde edebildiğimiz “haksız kazanımlar”la, yaşadığımız çevrelerde, çok özel “itibar” sahibi oluruz! Çünkü, bizde işler “kitabına uydurulur” ve “bal tutan parmağını yalar”… İşte bu anlayış, her bakımdan “haksız kazanım”lara toplumsal hoşgörü sağlıyor! Eskiden, bir kimsenin, herhangi kusurlu ya da suç olan bir davranışı kamuoyuna yansıdığında, gerek o kişide ve gerekse onun yakınlarında bir mahcubiyet, bir utanma ve suçluluk duygusu hakim olurdu. Şöyle geriye doğru bir 35-40 yıla baktığımızda, insanlarımızda ve toplumda, bu tür duyguların giderek azaldığını ve bilhassa şu son 10-15 yıldır ise, neredeyse tamamen ortadan kalktığını görürüz. Tabii bu durumun nedenlerini anlatmak, bizim bu yazımızın hacmini misliyle aşıyor. Yıllardır karşı karşıya bulunduğumuz ve etkisi her geçen yıl giderek ağırlaşmakta olan, böylesine can sıkıcı bir realiteye işaret ettikten sonra, konumuza giriş yapalım.   MEDYA, HALKI AYAKTA UYUTMA ARACIDIR Gerek konvansiyonel medya (geleneksel gazete, TV ve radyolar) ve gerekse internet ortamında yaygınlaşmış olan sosyal (dijital) medya üzerinden halka ulaştırılan ve tamamı (herkesin meşrebine göre) belli bir maksada hizmet amacı ile “kurgulanmış” olan yayınlar ve paylaşımların alayı, maalesef “dezenformasyon” amaçlıdır. Kamuoyu üzerinde, kayda değer hiçbir etkisi olmayan çok çok az sayıdaki istisnaları saymazsak, mevcut tüm medya mecralarında yer alan yayınlar ve paylaşımlar, tamamen “siyasi hırsızlara pozisyon ayarlamak” için yapılmaktadır. Bizim gibi geri kalmış memleketlerde, bu işin iktidarı ve muhalefeti yoktur. Gerek insan karakterleri, gerek kullandıkları metotlar ve gerekse “gerçek amaçları” birbirlerinin aynı türdendir ve sanki, birbirleri ile yarış halinde olan bireysel sporcular gibidirler aslında. Yani, hepsi aynı pist üzerinde, aynı şartlara ve kurallara tabidirler… Bu yarışa iktidar cenahından katılanları, devlet imkanlarını kullandıkları için, “dopingli sporcular” gibi görebiliriz.   20 YILDIR AK PARTİ İLE BAŞ EDEMEYEN MUHALEFETİN, “DIŞ DESTEK” ARAYIŞLARI İktidara karşı mücadelede güçleri yetersiz kalan muhalefet, çareyi “dışarıdan destek” aramakta bulur. Dışarıdan desteği bulabildiğinde, kendisi iktidar olur ve “hizmet” adı altında, ülke kaynaklarını har vurup harman savurma imkanını elde etmiş olur. Türkiye’de maalesef, 1950, 1983 ve 2002 Milletvekili Genel Seçimleri, bu anlattığımız duruma örnek teşkil ediyor ki, her birinin hikayesi için, ciltleri dolduracak kitapların yazılması gerekiyor! Anlaşıldığı kadarı ile, günümüz muhalefetinin bazı dış destek arayışları oluyor! Ne var ki, dışarıda yaptıkları görüşmelerdeki o “yabancı” muhataplar, bizim muhalif siyasetçilerle yaptıkları görüşmelerden sonra, dönüp iktidarla da görüşüyorlar ve adamlar, “kimden yana tavır koyacakları” konusunda, işi bir tür at pazarlığına çeviriyorlar. Tabii, bu tür görüşmelerin tamamen gizli kalması mümkün olmayacağından, bizim siyasetçiler, bu tür konularla ilgili olarak, kendi medya organlarını kullanarak, halkı uyutma yoluna gidiyorlar! Özellikle kitle partilerinin oy tabanları (yeterli sorgulama kabiliyetleri olmadığından), taraftarı oldukları partilerin palavralarına inanıyorlar ve onlar ne yaparlarsa yapsınlar, onların güdümünde kalmaya devam ediyorlar! Buna en son örnek, HDP ile en küçük bir selamlaşmayı bile “terör destekçiliği” olarak ilan eden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da aralarında yer aldığı bir AK Parti heyetinin, geçtiğimiz günlerde, HDP’nin TBMM Grup yöneticilerini ziyaret etmeleridir! Tek bir AK Parti seçmeni, “Başkalarını terör destekçiliği ile suçladığınız bir konuda bunu nasıl yaparsınız?” diye sormuyor! Dahası, AK Parti üst yönetimi, HDP ziyaretlerinin (tıpkı, 2009’da yapılmış olan Oslo görüşmelerinin, 2011’de ortaya çıktığında olduğu gibi), kendi oy tabanlarında herhangi bir rahatsızlık doğurmayacağından gayet emindir!   2023 SEÇİMLERİNDE, CUMHURBAŞKANI ADAYLARI BELİRLEYİCİ OLACAK En geç 18 Haziran 2023 tarihinde yapılması beklenen Milletvekilliği Genel Seçimlerinin, birlikte yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı Seçiminin etkisi altında kalacağı açıktır. Bu nedenle, tarafların Cumhurbaşkanı adaylarını resmi olarak açıklamaları, kamuoyu tarafından büyük bir merakla beklenmektedir. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da, Erdoğan’ın, Cumhur İttifakı adına, bir kez daha aday olacağı anlaşılıyor; ancak, Millet İttifakı’nın kimi Cumhurbaşkanı adayı olarak göstereceği konusunda, birtakım spekülasyonlar ötesinde, henüz bilgi yok! Hâlihazırda yürürlükte bulunan Anayasa’mız ile siyasi partiler ve seçim kanunlarına göre hukuki bir inceleme yapıldığında, daha önce iki kez Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Erdoğan’ın, 2023’te “üçüncü kez” Cumhurbaşkanı adayı olması mümkün görünmüyor! Buna rağmen, nedense herkes, Erdoğan’ın, Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı olacağından emin görünüyor! Bunun mümkün olabilmesi için, mevcut hukuksal yapıda bir değişiklik yapılması yününde, henüz herhangi bir girişim olmadığına göre, acaba, bu tablodan biz ne anlamalıyız?   2015’TEN SONRA, ANAYASA’YA KARŞI, YENİ BİR “HİLE” DAHA MI? Türk siyasetinde, hâlen kamuoyu önünde sergilenmekte olan, “karşılıklı cepheleşme” vaziyetine göre, birtakım spekülasyonlardan öte, önümüzdeki seçimler konusunda, hiçbir mantıklı fikir yürütmek mümkün olmuyor. Konuyla ilgili en güçlü spekülasyon ise, tıpkı 07 Haziran 2015 seçimlerinin, TBMM’de iptal edilerek, yaklaşık 5 ay sonra 01 Kasım’da “tekrar seçim” şeklinde yapıldığı gibi, 24 Haziran 20018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin de, normal yasal zamanı olan 18 Haziran 2023 tarihinden önceki bir tarihe (yani 5 yıllık görev süresinin dolmasına birkaç hafta öncesine) alınması. Ki bu, “Anayasa’ya karşı açık bir hile” ve daha sonraki dönemlerde de, aynı işlemin, aynı kişi için defalarca tekrarlanabilmesinin yolunu açmak olur! Bunun için de, Mecliste en az 360 oy gerekiyor; halbuki Cumhur İttifakı milletvekili sayısı (BBP ile birlikte) 335’i ancak buluyor! 2023’te, “kaybetmeyi göze alması” hiçbir şekilde mümkün görünmeyen iktidarın, bu açığı, tek tek milletvekili transfer ederek kapatması çok zor. TBMM’de ihtiyaç duyulan o 25 adet oyu satın almanın, illa ki bir yolu bulunacaktır ve muhtemelen 1977’deki Güneş Motel Olayına benzer bir yol izlenecek ve Allah bilir, böyle bir ahlâksızlık, millete bir de “erdem” olarak anlatılacaktır! Kısacası, Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanı adaylığı resmen ilan edilmeden, 2023 seçimleri üzerinde fikir yürütmenin pek bir anlamı olmayacak!   YERELDE ESECEK SİYASET RÜZGARLARI Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağının netlik kazanmasından sonra, hemen tüm partilerin, sadece ülke genelindeki politikalarında değil, tüm yerel siyasi faaliyetlerinde (bu arada Balıkesir’de) de köklü değişiklikler olacaktır. Yani, kaçınılmaz olarak, yerel siyasi rüzgarlar, bugünkünden farklı yönlerde esecektir. Eskinin kaşar siyasetçileri kolaylıkla yer yöne yelken açabileceklerinden, Balıkesir’de, şu ya da bu şekilde reel politikaya ilgi duyan “amatör” heveslilerin, bu hususu göz önünde bulundurmalarında yarar var. Yoksa, hem maddi, hem manevi ve hem de kişilik bakımından bozuk para gibi, değersizce harcanmaları kaçınılmazdır. Ankara’daki Siyaset Baronlarının, yereldeki sadık Kâhyaları eliyle şekillendirecekleri yerel siyasette, “her durumda Baronlara sadık kalabileceklerini” ispatlama imkanı bulamayan hevesli amatörlerin yer bulmaları zordur. Bu uyarımız, seçimlerde, TBMM’de grup kurabilecek düzeyde oy almaları beklenen partilerin yerel siyasi faaliyetlerinde yer almayı düşünen amatör heveslileredir.   SİYASETTE GEÇERLİ OLAN, SADECE “ÇIKAR HESAPLARI”DIR! Türkiye gibi, toplumsal gelişmişlik düzeyleri yetersiz olan ülkelerde, siyaset, asla “ülkeye ve halka hizmet” için yapılmaz, yapılamaz! Bu düşüncede samimi olanlar, siyasi platformlarda barındırılmazlar; taa ki, gerçekte, bağlı oldukları siyaset baronlarının bilgileri dahilinde, haksız kazanımlar peşinde koşan bir “ağabey”in gölgesine sığınmamış olsunlar! Hemen dünyanın tüm ülkelerine olduğu gibi, Türkiye’de de siyaset, tamamen “kişisel çıkar hesapları”na dayanır. Ancak, ülkelere göre farklılıklar olsa da, gerek toplumsal kültür ve gerekse devletin hukuksal yapısı vb gibi sebeplerle, siyasetçiler, hedefledikleri çıkarları elde edebilmek için, ülkeye ve halka yönelik bazı yararlı işler de yaparlar; ama, geri kalmış ülkelerde, yaptıkları hizmetlerin gerçek maliyetlerinin birkaç misli bedellerini halka ödetirler. Devlet bütçesinin kullanımında ve ülke kaynakları üzerindeki tasarruflarda, iktidar partisinin baronları etkin olurken, muhalefetin de susturulması gerektiği durumlarda, o işlerden elde edilen avantaların bir kısmı (elbette gizlice) onlarla paylaşılır. Kısacası, bu ana işleyişe ayak uyduramayanlar, mutlaka saha dışına atılırlar.   SEÇMENLERİN ÇOĞU, “MANTIKSAL MUHAKEME” YAPMAZ! Şimdi, elimizi çenemizin altına koyalım ve belli başlı partilerin yerel örgütlerinde kimin kiminle nasıl dans etmekte olduğunu (ve hatta, alttan alta ikili ve üçlü oynadıklarını) düşünelim! Yerel siyaset Kâhyaları, satınalma güçleri ölçüsünde, dijital medya mecraları ile birlikte yerel medyayı da kullanabildikleri ölçüde, aslı astarı olmayan (çoğu zaman da, var olan gerçekleri çarpıtarak) birtakım rüzgarlar estiriyorlar! Tabii, durumdan haberi olmayan, ya da haberi olsa da, meseleyi kavramaktan aciz olan insanlar (yani, seçmenler), bu rüzgarları estirenlerin istedikleri yönlerde savrulup gidiyorlar. Taa MÖ 4. yüzyılda, eski Yunan filozoflarından Platon, toplumun kahir ekseriyetini teşkil eden insanların, ancak ve sadece kendi kişisel geçimlerinin derdinde olduklarını, dolayısı ile kendi başlarına kamusal konularda bir tavır ve davranış ortaya koymadıklarını, bu insanlarda (özellikle de kamusal konularda), zira, mantıksal muhakeme yapma kabiliyetlerinin bulunmadığını anlatmıştır. İşte, tüm ülkelerde, seçimlerde en çok oy alan siyasi partiler de, halka yönelik söylemlerinde, toplumun tabanındaki bu kahir ekseriyetin anlayacağı dili ve mantığı kullanırlar. Fikir ve ideoloji partilerinin söylemleri ise, belli düzeyde bir “muhakeme kabiliyeti” gerektireceğinden, seçmen tarafından (keşke anlaşılsa, ama) anlaşılmaz ve anlaşılamaz! O nedenle, aslında, ülkenin ve halkın geleceği için çok daha doğru, samimi ve ciddi düşünceleri ile projeleri olan bu partiler, çoğu zaman %1 ilâ %3 oy oranlarını aşamazlar! Böylece, bilhassa Türkiye gibi geri kalmış ülkelerde, en idealist ve namuslu insanlar, bu “küçük” partilerde heba olur giderler.
Ekleme Tarihi: 21 Kasım 2022 - Pazartesi

SEÇİM SATH-I MAİLİNDE, ÜLKEDE VE YERELDE ESEN RÜZGÂRLAR

Maalesef, Türkiye’de siyaset, meşru ve/veya gayrimeşru yollarla kamuya ait varlıklara sahip olma, kamu gücünden ve imkanlarından imtiyazlı olarak yararlanma vb sebeplerle, adaletten uzak ve ahlaksızca yapılan bir iştir.

Kanunların ve kuralların bekçisi olarak, sadece devletin ilgili birimlerini gören bizler, bu birimlerden gizli olarak her kanunu ve her kuralı çiğneyerek elde edebildiğimiz “haksız kazanımlar”la, yaşadığımız çevrelerde, çok özel “itibar” sahibi oluruz! Çünkü, bizde işler “kitabına uydurulur” ve “bal tutan parmağını yalar”… İşte bu anlayış, her bakımdan “haksız kazanım”lara toplumsal hoşgörü sağlıyor!

Eskiden, bir kimsenin, herhangi kusurlu ya da suç olan bir davranışı kamuoyuna yansıdığında, gerek o kişide ve gerekse onun yakınlarında bir mahcubiyet, bir utanma ve suçluluk duygusu hakim olurdu. Şöyle geriye doğru bir 35-40 yıla baktığımızda, insanlarımızda ve toplumda, bu tür duyguların giderek azaldığını ve bilhassa şu son 10-15 yıldır ise, neredeyse tamamen ortadan kalktığını görürüz. Tabii bu durumun nedenlerini anlatmak, bizim bu yazımızın hacmini misliyle aşıyor. Yıllardır karşı karşıya bulunduğumuz ve etkisi her geçen yıl giderek ağırlaşmakta olan, böylesine can sıkıcı bir realiteye işaret ettikten sonra, konumuza giriş yapalım.

 

MEDYA, HALKI AYAKTA UYUTMA ARACIDIR

Gerek konvansiyonel medya (geleneksel gazete, TV ve radyolar) ve gerekse internet ortamında yaygınlaşmış olan sosyal (dijital) medya üzerinden halka ulaştırılan ve tamamı (herkesin meşrebine göre) belli bir maksada hizmet amacı ile “kurgulanmış” olan yayınlar ve paylaşımların alayı, maalesef “dezenformasyon” amaçlıdır. Kamuoyu üzerinde, kayda değer hiçbir etkisi olmayan çok çok az sayıdaki istisnaları saymazsak, mevcut tüm medya mecralarında yer alan yayınlar ve paylaşımlar, tamamen “siyasi hırsızlara pozisyon ayarlamak” için yapılmaktadır.

Bizim gibi geri kalmış memleketlerde, bu işin iktidarı ve muhalefeti yoktur. Gerek insan karakterleri, gerek kullandıkları metotlar ve gerekse “gerçek amaçları” birbirlerinin aynı türdendir ve sanki, birbirleri ile yarış halinde olan bireysel sporcular gibidirler aslında. Yani, hepsi aynı pist üzerinde, aynı şartlara ve kurallara tabidirler… Bu yarışa iktidar cenahından katılanları, devlet imkanlarını kullandıkları için, “dopingli sporcular” gibi görebiliriz.

 

20 YILDIR AK PARTİ İLE BAŞ EDEMEYEN MUHALEFETİN, “DIŞ DESTEK” ARAYIŞLARI

İktidara karşı mücadelede güçleri yetersiz kalan muhalefet, çareyi “dışarıdan destek” aramakta bulur. Dışarıdan desteği bulabildiğinde, kendisi iktidar olur ve “hizmet” adı altında, ülke kaynaklarını har vurup harman savurma imkanını elde etmiş olur. Türkiye’de maalesef, 1950, 1983 ve 2002 Milletvekili Genel Seçimleri, bu anlattığımız duruma örnek teşkil ediyor ki, her birinin hikayesi için, ciltleri dolduracak kitapların yazılması gerekiyor!

Anlaşıldığı kadarı ile, günümüz muhalefetinin bazı dış destek arayışları oluyor! Ne var ki, dışarıda yaptıkları görüşmelerdeki o “yabancı” muhataplar, bizim muhalif siyasetçilerle yaptıkları görüşmelerden sonra, dönüp iktidarla da görüşüyorlar ve adamlar, “kimden yana tavır koyacakları” konusunda, işi bir tür at pazarlığına çeviriyorlar.

Tabii, bu tür görüşmelerin tamamen gizli kalması mümkün olmayacağından, bizim siyasetçiler, bu tür konularla ilgili olarak, kendi medya organlarını kullanarak, halkı uyutma yoluna gidiyorlar! Özellikle kitle partilerinin oy tabanları (yeterli sorgulama kabiliyetleri olmadığından), taraftarı oldukları partilerin palavralarına inanıyorlar ve onlar ne yaparlarsa yapsınlar, onların güdümünde kalmaya devam ediyorlar! Buna en son örnek, HDP ile en küçük bir selamlaşmayı bile “terör destekçiliği” olarak ilan eden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da aralarında yer aldığı bir AK Parti heyetinin, geçtiğimiz günlerde, HDP’nin TBMM Grup yöneticilerini ziyaret etmeleridir! Tek bir AK Parti seçmeni, “Başkalarını terör destekçiliği ile suçladığınız bir konuda bunu nasıl yaparsınız?” diye sormuyor! Dahası, AK Parti üst yönetimi, HDP ziyaretlerinin (tıpkı, 2009’da yapılmış olan Oslo görüşmelerinin, 2011’de ortaya çıktığında olduğu gibi), kendi oy tabanlarında herhangi bir rahatsızlık doğurmayacağından gayet emindir!

 

2023 SEÇİMLERİNDE, CUMHURBAŞKANI ADAYLARI BELİRLEYİCİ OLACAK

En geç 18 Haziran 2023 tarihinde yapılması beklenen Milletvekilliği Genel Seçimlerinin, birlikte yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı Seçiminin etkisi altında kalacağı açıktır. Bu nedenle, tarafların Cumhurbaşkanı adaylarını resmi olarak açıklamaları, kamuoyu tarafından büyük bir merakla beklenmektedir. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da, Erdoğan’ın, Cumhur İttifakı adına, bir kez daha aday olacağı anlaşılıyor; ancak, Millet İttifakı’nın kimi Cumhurbaşkanı adayı olarak göstereceği konusunda, birtakım spekülasyonlar ötesinde, henüz bilgi yok!

Hâlihazırda yürürlükte bulunan Anayasa’mız ile siyasi partiler ve seçim kanunlarına göre hukuki bir inceleme yapıldığında, daha önce iki kez Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Erdoğan’ın, 2023’te “üçüncü kez” Cumhurbaşkanı adayı olması mümkün görünmüyor! Buna rağmen, nedense herkes, Erdoğan’ın, Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı olacağından emin görünüyor! Bunun mümkün olabilmesi için, mevcut hukuksal yapıda bir değişiklik yapılması yününde, henüz herhangi bir girişim olmadığına göre, acaba, bu tablodan biz ne anlamalıyız?

 

2015’TEN SONRA, ANAYASA’YA KARŞI, YENİ BİR “HİLE” DAHA MI?

Türk siyasetinde, hâlen kamuoyu önünde sergilenmekte olan, “karşılıklı cepheleşme” vaziyetine göre, birtakım spekülasyonlardan öte, önümüzdeki seçimler konusunda, hiçbir mantıklı fikir yürütmek mümkün olmuyor. Konuyla ilgili en güçlü spekülasyon ise, tıpkı 07 Haziran 2015 seçimlerinin, TBMM’de iptal edilerek, yaklaşık 5 ay sonra 01 Kasım’da “tekrar seçim” şeklinde yapıldığı gibi, 24 Haziran 20018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin de, normal yasal zamanı olan 18 Haziran 2023 tarihinden önceki bir tarihe (yani 5 yıllık görev süresinin dolmasına birkaç hafta öncesine) alınması. Ki bu, “Anayasa’ya karşı açık bir hile” ve daha sonraki dönemlerde de, aynı işlemin, aynı kişi için defalarca tekrarlanabilmesinin yolunu açmak olur!

Bunun için de, Mecliste en az 360 oy gerekiyor; halbuki Cumhur İttifakı milletvekili sayısı (BBP ile birlikte) 335’i ancak buluyor! 2023’te, “kaybetmeyi göze alması” hiçbir şekilde mümkün görünmeyen iktidarın, bu açığı, tek tek milletvekili transfer ederek kapatması çok zor. TBMM’de ihtiyaç duyulan o 25 adet oyu satın almanın, illa ki bir yolu bulunacaktır ve muhtemelen 1977’deki Güneş Motel Olayına benzer bir yol izlenecek ve Allah bilir, böyle bir ahlâksızlık, millete bir de “erdem” olarak anlatılacaktır! Kısacası, Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanı adaylığı resmen ilan edilmeden, 2023 seçimleri üzerinde fikir yürütmenin pek bir anlamı olmayacak!

 

YERELDE ESECEK SİYASET RÜZGARLARI

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağının netlik kazanmasından sonra, hemen tüm partilerin, sadece ülke genelindeki politikalarında değil, tüm yerel siyasi faaliyetlerinde (bu arada Balıkesir’de) de köklü değişiklikler olacaktır. Yani, kaçınılmaz olarak, yerel siyasi rüzgarlar, bugünkünden farklı yönlerde esecektir. Eskinin kaşar siyasetçileri kolaylıkla yer yöne yelken açabileceklerinden, Balıkesir’de, şu ya da bu şekilde reel politikaya ilgi duyan “amatör” heveslilerin, bu hususu göz önünde bulundurmalarında yarar var. Yoksa, hem maddi, hem manevi ve hem de kişilik bakımından bozuk para gibi, değersizce harcanmaları kaçınılmazdır.

Ankara’daki Siyaset Baronlarının, yereldeki sadık Kâhyaları eliyle şekillendirecekleri yerel siyasette, “her durumda Baronlara sadık kalabileceklerini” ispatlama imkanı bulamayan hevesli amatörlerin yer bulmaları zordur. Bu uyarımız, seçimlerde, TBMM’de grup kurabilecek düzeyde oy almaları beklenen partilerin yerel siyasi faaliyetlerinde yer almayı düşünen amatör heveslileredir.

 

SİYASETTE GEÇERLİ OLAN, SADECE “ÇIKAR HESAPLARI”DIR!

Türkiye gibi, toplumsal gelişmişlik düzeyleri yetersiz olan ülkelerde, siyaset, asla “ülkeye ve halka hizmet” için yapılmaz, yapılamaz! Bu düşüncede samimi olanlar, siyasi platformlarda barındırılmazlar; taa ki, gerçekte, bağlı oldukları siyaset baronlarının bilgileri dahilinde, haksız kazanımlar peşinde koşan bir “ağabey”in gölgesine sığınmamış olsunlar! Hemen dünyanın tüm ülkelerine olduğu gibi, Türkiye’de de siyaset, tamamen “kişisel çıkar hesapları”na dayanır. Ancak, ülkelere göre farklılıklar olsa da, gerek toplumsal kültür ve gerekse devletin hukuksal yapısı vb gibi sebeplerle, siyasetçiler, hedefledikleri çıkarları elde edebilmek için, ülkeye ve halka yönelik bazı yararlı işler de yaparlar; ama, geri kalmış ülkelerde, yaptıkları hizmetlerin gerçek maliyetlerinin birkaç misli bedellerini halka ödetirler. Devlet bütçesinin kullanımında ve ülke kaynakları üzerindeki tasarruflarda, iktidar partisinin baronları etkin olurken, muhalefetin de susturulması gerektiği durumlarda, o işlerden elde edilen avantaların bir kısmı (elbette gizlice) onlarla paylaşılır. Kısacası, bu ana işleyişe ayak uyduramayanlar, mutlaka saha dışına atılırlar.

 

SEÇMENLERİN ÇOĞU, “MANTIKSAL MUHAKEME” YAPMAZ!

Şimdi, elimizi çenemizin altına koyalım ve belli başlı partilerin yerel örgütlerinde kimin kiminle nasıl dans etmekte olduğunu (ve hatta, alttan alta ikili ve üçlü oynadıklarını) düşünelim! Yerel siyaset Kâhyaları, satınalma güçleri ölçüsünde, dijital medya mecraları ile birlikte yerel medyayı da kullanabildikleri ölçüde, aslı astarı olmayan (çoğu zaman da, var olan gerçekleri çarpıtarak) birtakım rüzgarlar estiriyorlar! Tabii, durumdan haberi olmayan, ya da haberi olsa da, meseleyi kavramaktan aciz olan insanlar (yani, seçmenler), bu rüzgarları estirenlerin istedikleri yönlerde savrulup gidiyorlar.

Taa MÖ 4. yüzyılda, eski Yunan filozoflarından Platon, toplumun kahir ekseriyetini teşkil eden insanların, ancak ve sadece kendi kişisel geçimlerinin derdinde olduklarını, dolayısı ile kendi başlarına kamusal konularda bir tavır ve davranış ortaya koymadıklarını, bu insanlarda (özellikle de kamusal konularda), zira, mantıksal muhakeme yapma kabiliyetlerinin bulunmadığını anlatmıştır.

İşte, tüm ülkelerde, seçimlerde en çok oy alan siyasi partiler de, halka yönelik söylemlerinde, toplumun tabanındaki bu kahir ekseriyetin anlayacağı dili ve mantığı kullanırlar. Fikir ve ideoloji partilerinin söylemleri ise, belli düzeyde bir “muhakeme kabiliyeti” gerektireceğinden, seçmen tarafından (keşke anlaşılsa, ama) anlaşılmaz ve anlaşılamaz! O nedenle, aslında, ülkenin ve halkın geleceği için çok daha doğru, samimi ve ciddi düşünceleri ile projeleri olan bu partiler, çoğu zaman %1 ilâ %3 oy oranlarını aşamazlar! Böylece, bilhassa Türkiye gibi geri kalmış ülkelerde, en idealist ve namuslu insanlar, bu “küçük” partilerde heba olur giderler.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.