Anasayfa
Yazarlar
Ramazan Aydın
Yazı Detayı
Bu yazı 5150+ kez okundu.
KURBAN ORGANİZASYONUNUN FRANSIZCASI
Söze başlamadan önce, Kurban bayramınızı içtenlikle kutluyor, yüce Tanrı’dan, tüm sevdiklerinizle birlikte, çok daha güzel günlerde nice bayramlar kutlamanızı diliyorum.
Aklım erdi ereli, bizde bir “çağdaşlaşma” iddiası vardır; ama, ne yazık ki, dilimizden düşürmediğimiz halde, çağdaşlaşmadan eser yoktur! Vatandaşlarının (ve tebalarının) Müslüman(?!) oldukları iddia edilen ülkelerde, her yıl “Kurban Bayramı” adı altında, yaygın olarak kurbanlık hayvan kesimlerinin yapıldığı, sözüm ona kutlamalarda, insanlık tarihinin kaydetmediği ölçüde yaygın “vahşet” görüntüleri yaşanır.
ŞEHİRLERDE KURBAN KESİMİ
Özellikle şehir yerlerinde olmak üzere, insanın içini kaldıran, çağdaş hayat anlayışına uymayan (hem de “tekbirler ve dualar” eşliğinde, vecd içinde) vahşet görüntüleri sergilenir. Ve nedense, tüm dünyanın içini kaldıran, Müslüman olmayan toplumlarda İslam dini ve Müslümanlar hakkında son derece olumsuz düşünce ve kanaatlerin oluşmasına neden olan bu vahşet manzaraları, Müslümanların umurlarında değildir.
Bu arada (“bilen”ler bilir), hali-vakti yerinde olan her Müslüman tarafından “kurban kesme”nin ne derece “ibadet” olup-olmadığı da, bazı İslam alimleri arasında tartışmalı olduğunu hatırlatmak isterim. Ne var ki, toplumsal varlıkları, geçimleri ve hatta saltanatları, “din ticareti”ne bağlı olanlar, “vacip (yani, “farz” değil)” dedikleri kurban konusuna, İslam dininin en temel farzlarından çok daha fazla önem verirler… Ve, bunun neden böyle olduğunu da, bu ülkelerde (birkaç istisna dışında) kimse düşünmez! Halbuki, kendilerinin anlattıklarına göre, toplumsal anlamda, kurbanla benzer özellikleri olan “zekat ibadeti”, tüm varlıkları, geçimleri ve hatta saltanatları “din” olanlar için, kurban kadar ilgiye değer bir iş(!) değildir!
E-5 KARAYOLUNDA DEV BİR AFİŞ
Şimdi gelelim, benim, Kurban Bayramı münasebeti ile siz anlatmak istediğim bir konuya (daha doğrusu bir hatırama).
Tam olarak hangi yıl olduğundan pek emin değilim, ama 1980’li yılların ikinci yarısıydı, İstanbul’da gazetecilik yaptığım yıllar... Çok ünlü bir Fransız süper-hiper market zinciri, İstanbul-Haramidere’de, Türkiye’deki ilk hipermarketini açtı. Bu hipermarket, ertesi yıl Kurban Bayramında, bir “kurban kesim organizasyonu” yaptı. Şimdi size, izninizle o konuyla ilgili, şu anda bile düşündükçe, Türkiye (ve tabii tüm diğer İslam ülkeleri) için hayal ötesi gelen hatıramı anlatacağım:
İstanbul’dan Edirne istikametine giden o çok ünlü “E-5” karayolu üzerinde, sözünü ettiğim hipermarketin devasa bir afişini gördüm: “KURBAN KESİMİ YAPILACAKTIR”… Altında da, “Canlı olarak kg fiyatı: 45.000.000,-TL” ifadesi (O yıllarda, TL’den 6 sıfır atılmamıştı)… Çok merak ettim ve birkaç gün sonra, bilgi almak üzere oraya gidip, hipermarketin yöneticileri ve kurban kesim organizasyonu görevlileri ile görüştüm. Sonra, hipermarketin basın ve halkla ilişkiler birimi, bana oldukça ayrıntılı bilgiler verdi. Şimdi kemerlerinizi bağlayın ve “çağdaş bir kurban kesim organizasyonu”nun nasıl yapılması gerektiğine dair hikayeyi okuyun:
KURBANLIKLARIN BULUNDUĞU YERLER
Yaklaşık 50 bin metrekare üzerinde tek katlı olarak inşa edilen hipermarketin arkasında, takriben 150 dönüm kadar boş arazide (maalesef tamamı dere yatağı olan o arazide şimdi devasa gökdelenler yükseliyor), büyük ve küçükbaş kurbanlıklar için, üzerleri tentelerle kapatılmış devasa ağıllar düzenlenmiş. Bugün herkesin “gayet normal” olarak gördüğü hayvanların kulaklarındaki “numaralı küpe”leri, ben ilk olarak orada gördüm.
Ağıl arasındaki yaya yollarını kullanarak kurbanlıkları inceliyoruz. Ağılın birinden bir danayı beğendim ve “Şu hayvanda bir hisse kaç lira acaba?” diye sordum. Hemen ağıl görevlilerinden biri hayvanı çekip getirdi, ağıl kenarına, uygun bir şekilde yerleştirilmiş olan dijital tartı aletinin üzerine çıkardı; ekranda, ağırlığı altıyüz küsur kg ve hisse fiyatı olarak da, 4 milyar lira civarında (yani, bugünün sanırım 4 bin lirasına yakın) iki rakam belirdi.
Oradan küçükbaş bölümüne geçtik. Sürüde, bana biraz iriyarı görünen bir koç beğenerek, onun ağırlığını ve fiyatını öğrenmek istedim. Ekranda, hayvanın ağırlığının sanırım yüz kiloya yakın ve fiyatının da 3 milyar 500 milyon lira civarında olduğu belirdi. Daha sonra, ağılların bitişiğinde ve birbirinden hayli uzakta, biri “kesim yeri” diğeri de “et teslim yeri”, olarak düzenlenen iki yer daha gösterdiler. Her iki tarafta da, prefabrik malzeme ve çadır bezleri ile son derece modern ve insanların keyifle zaman geçirebilecekleri, çok güzel kafeteryalar oluşturulmuştu.
GİDİP, BEN DE KURBANI KAYDIMI YAPTIRDIM
Aldığım bilgilerden hayli memnun kalmıştım. Çalıştığım gazeteye gelip, arkadaşlarıma anlattım; ama, maalesef onların anlamalarını sağlayamadım! Konuyu haber olarak yazdım, ne var ki, “Müslüman ülkesinde dini bir ibadetle ilgili olarak, gayri Müslimlerin organizasyon yapmaları uygun karşılanmaz.” denilerek, haberim yayınlanmadı!..
Bir gün sonra tekrar gittim ve kurbanımı orada kesmek istediğimi söyledim. Yine ağıllara (ama bu kez, “Satış ve Pazarlama Birimi” görevlileri ile birlikte) gittik. Gözüme kestirdiğim bir hayvanı tarttırdım, hisse kaydımı yaptırmak, bedelini ödemek, kurbanımın kesim tarihini ve saatini öğrenmek için ofise döndük. Ofiste bana, “kasaplık hizmetleri” ile ilgili olarak, “eti nasıl teslim almak istediğime dair” iki nüsha form doldurtup imzalattılar; formun bir nüshasını, “Kurban Kesim Belgesi” olarak bana verdiler. Kesimden sonra etin evde hemen kullanılabilecek şekilde işlenmesi ile ilgili seçenekleri işaretleyip, formu imzaladım ve oradan ayrıldım. “Kesim yerine gelenlere ikram edilmek üzere, 200 gr et bağışlamak isteyip istemediğime dair” seçeneğin de yer aldığı o formu, şimdi burada, bu yazı ile birlikte yayınlamayı çok isterdim.
KURBAN KESİMİ BU KADAR MI GÜZEL YAPILIR?
Kurban kesim yerine, benim gibi kurbanını orada kesen bir arkadaşımın arabası ile gittik. Daha, alana ilk girişte, şık üniformalı otopark görevlilerinin, son derece disiplinli ve sistemli yönlendirmeleri, bizi oldukça olumu etkilemişti. Aracımızı park ettik ve epey bir yürüdükten sonra, kesim mahallindeki kafeteryaya gidip oturduk. Self servis ikram büfesi, son derece zengin olarak hazırlanmış… Misafirlere tamamen “ücretsiz” olarak sunulan ikram büfesinde ne yok ki; çeşitli kahvaltılıklar, kurabiyeler, salatalar ve tatlılar ile biri koyun diğeri dana etinden olmak üzere, buharı üzerinde iki ayrı “kavurma”…
Yan tarafa konan büyükçe bir ekranda, kesim sırası gelenlerin isimleri ve kesilecek kurbanın küpe numarası belirdiğinde, insanlar heyecanla, 50 m kadar ileride, kesimin yapıldığı noktaya doğru koşturuyorlar. Orada, kurban sahipleri ve hocanın yer alacağı şık bir platform düzenlenmiş. Kurbanlık hayvan getiriliyor, küpesi ve kurban sahiplerinin kimlikleri ile kurban kesim formları kontrol edildikten sonra, kasap tek tek ismen hitap ederek, herkesten “kesim vekaleti” alıyor. Sonra hoca efendi ile birlikte dua ediliyor ve tekbirlerle hayvan kesiliyor. Kafeteryaya dönüşte, oradaki bir görevli, sizi kibarca “şükür namazı”nızı kılmak üzere, hemen yan taraftaki (sanırım 50-60 m2) kapalı bir alana davet ediyor. Aynı görevli, namazını kılıp çıkanları, “et teslim yeri”ndeki kafeteryaya yönlendiriyor. Birkaç yüz metre mesafedeki et teslim yerindeki kafeterya da, kesim yerindeki kafeteryanın aynısıydı…
TERTEMİZ VE SAĞLAM KAPALI AMBALAJLARDA ET TESLİMİ
Teslime hazır hale gelen etler, kafeteryanın hemen 10m kadar yanındaki teslim noktasında, kapalı ve son derece sağlam, içlerindeki etle ilgili (dana, koyun, kg, kıyma, pirzola, biftek vb) ayrıntılı bilgilerin yer aldığı, içleri plastik kaplı kapalı kalın mukavva ambalajlar içinde, imza karşılığı teslim alındıktan sonra, tekerlekli market arabaları ile otoparkın yolunu tuttuk. Geldiğimizde, otoparktan kesim yerindeki kafeteryaya kadar neden o kadar uzun bir yol yürüdüğümüzü ise, etlerimizi teslim aldıktan sonra, hemen birkaç adımda aracımızın yanına vardığımızda anladık. Otopark ile et teslim yeri yanyanaydı…
Etlerimizi aracımıza yerleştirip, market arabasını belirtilen yere bırakıp çıktığımızda, orada yaklaşık 2 saat zaman geçirdiğimizi gördük… Eve geldiğimizde, uzun uzun et işleme telaşı yaşamadık. Tercihimize göre açtığımız paketlerden çıkan etleri, doğrudan pişirip sofraya getirdik.
LÜTFEN, BİZİM KURBAN MANZARALARIMIZLA KIYASLAYIN!
Şimdi, bu yazıyı okuduktan sonra, hiç uzağa gitmeden, kendi çevrenizde gördüğünüz ve yaşadığınız kurban kesim manzaralarını düşünün… Elin gâvuru, Türkiye’ye geldiğinden bir yıl sonra, hiçbir Müslümanın hayal bile edemeyeceği bir anlayışla, muhteşem bir “kurban kesim organizasyonu” (hem de ilk defasında) yapıyor ve 3 gün boyunca, yaklaşık 4 bin büyükbaş ve bir o kadar da küçükbaş kurban kesiyor. Biz ise, hâlâ, koskoca şehirlerde, 50 adedi geçmeyen ölçeklerdeki, “merdiven altı anlayışı” ile, sözüm ona kurban kesim organizasyonları yaptığımızı düşünüyor ve kazandığımız 3-5 kuruşun hesabı ile zaman yitirmeye devam ediyoruz.
Yani, sadece son model teknoloji ürünlerini, akıllara zarar paralar ödeyerek satın almakla (ama, o ürünlerin teknik fonksiyonlarının ancak %2’sini, 3’ünü kullanmakla) çağdaş olunmuyor! Adamlar, hiçbir yeni icat teknolojiyi kullanmadan, tamamen bilinen ve pek âlâ bizim de bildiğimiz usullerle (bizim, asla anlamak istemeyeceğimiz bir sistematikle), bizim bir ibadetimizin, nasıl “medeni” bir şekilde ifa edileceğini gelip bize gösteriyorlar.
Ve bizde, en küçük bir utanma-sıkılma olmuyor! İyi bayramlar efendim!..
Ekleme
Tarihi: 11 Temmuz 2022 - Pazartesi
KURBAN ORGANİZASYONUNUN FRANSIZCASI
Söze başlamadan önce, Kurban bayramınızı içtenlikle kutluyor, yüce Tanrı’dan, tüm sevdiklerinizle birlikte, çok daha güzel günlerde nice bayramlar kutlamanızı diliyorum.
Aklım erdi ereli, bizde bir “çağdaşlaşma” iddiası vardır; ama, ne yazık ki, dilimizden düşürmediğimiz halde, çağdaşlaşmadan eser yoktur! Vatandaşlarının (ve tebalarının) Müslüman(?!) oldukları iddia edilen ülkelerde, her yıl “Kurban Bayramı” adı altında, yaygın olarak kurbanlık hayvan kesimlerinin yapıldığı, sözüm ona kutlamalarda, insanlık tarihinin kaydetmediği ölçüde yaygın “vahşet” görüntüleri yaşanır.
ŞEHİRLERDE KURBAN KESİMİ
Özellikle şehir yerlerinde olmak üzere, insanın içini kaldıran, çağdaş hayat anlayışına uymayan (hem de “tekbirler ve dualar” eşliğinde, vecd içinde) vahşet görüntüleri sergilenir. Ve nedense, tüm dünyanın içini kaldıran, Müslüman olmayan toplumlarda İslam dini ve Müslümanlar hakkında son derece olumsuz düşünce ve kanaatlerin oluşmasına neden olan bu vahşet manzaraları, Müslümanların umurlarında değildir.
Bu arada (“bilen”ler bilir), hali-vakti yerinde olan her Müslüman tarafından “kurban kesme”nin ne derece “ibadet” olup-olmadığı da, bazı İslam alimleri arasında tartışmalı olduğunu hatırlatmak isterim. Ne var ki, toplumsal varlıkları, geçimleri ve hatta saltanatları, “din ticareti”ne bağlı olanlar, “vacip (yani, “farz” değil)” dedikleri kurban konusuna, İslam dininin en temel farzlarından çok daha fazla önem verirler… Ve, bunun neden böyle olduğunu da, bu ülkelerde (birkaç istisna dışında) kimse düşünmez! Halbuki, kendilerinin anlattıklarına göre, toplumsal anlamda, kurbanla benzer özellikleri olan “zekat ibadeti”, tüm varlıkları, geçimleri ve hatta saltanatları “din” olanlar için, kurban kadar ilgiye değer bir iş(!) değildir!
E-5 KARAYOLUNDA DEV BİR AFİŞ
Şimdi gelelim, benim, Kurban Bayramı münasebeti ile siz anlatmak istediğim bir konuya (daha doğrusu bir hatırama).
Tam olarak hangi yıl olduğundan pek emin değilim, ama 1980’li yılların ikinci yarısıydı, İstanbul’da gazetecilik yaptığım yıllar... Çok ünlü bir Fransız süper-hiper market zinciri, İstanbul-Haramidere’de, Türkiye’deki ilk hipermarketini açtı. Bu hipermarket, ertesi yıl Kurban Bayramında, bir “kurban kesim organizasyonu” yaptı. Şimdi size, izninizle o konuyla ilgili, şu anda bile düşündükçe, Türkiye (ve tabii tüm diğer İslam ülkeleri) için hayal ötesi gelen hatıramı anlatacağım:
İstanbul’dan Edirne istikametine giden o çok ünlü “E-5” karayolu üzerinde, sözünü ettiğim hipermarketin devasa bir afişini gördüm: “KURBAN KESİMİ YAPILACAKTIR”… Altında da, “Canlı olarak kg fiyatı: 45.000.000,-TL” ifadesi (O yıllarda, TL’den 6 sıfır atılmamıştı)… Çok merak ettim ve birkaç gün sonra, bilgi almak üzere oraya gidip, hipermarketin yöneticileri ve kurban kesim organizasyonu görevlileri ile görüştüm. Sonra, hipermarketin basın ve halkla ilişkiler birimi, bana oldukça ayrıntılı bilgiler verdi. Şimdi kemerlerinizi bağlayın ve “çağdaş bir kurban kesim organizasyonu”nun nasıl yapılması gerektiğine dair hikayeyi okuyun:
KURBANLIKLARIN BULUNDUĞU YERLER
Yaklaşık 50 bin metrekare üzerinde tek katlı olarak inşa edilen hipermarketin arkasında, takriben 150 dönüm kadar boş arazide (maalesef tamamı dere yatağı olan o arazide şimdi devasa gökdelenler yükseliyor), büyük ve küçükbaş kurbanlıklar için, üzerleri tentelerle kapatılmış devasa ağıllar düzenlenmiş. Bugün herkesin “gayet normal” olarak gördüğü hayvanların kulaklarındaki “numaralı küpe”leri, ben ilk olarak orada gördüm.
Ağıl arasındaki yaya yollarını kullanarak kurbanlıkları inceliyoruz. Ağılın birinden bir danayı beğendim ve “Şu hayvanda bir hisse kaç lira acaba?” diye sordum. Hemen ağıl görevlilerinden biri hayvanı çekip getirdi, ağıl kenarına, uygun bir şekilde yerleştirilmiş olan dijital tartı aletinin üzerine çıkardı; ekranda, ağırlığı altıyüz küsur kg ve hisse fiyatı olarak da, 4 milyar lira civarında (yani, bugünün sanırım 4 bin lirasına yakın) iki rakam belirdi.
Oradan küçükbaş bölümüne geçtik. Sürüde, bana biraz iriyarı görünen bir koç beğenerek, onun ağırlığını ve fiyatını öğrenmek istedim. Ekranda, hayvanın ağırlığının sanırım yüz kiloya yakın ve fiyatının da 3 milyar 500 milyon lira civarında olduğu belirdi. Daha sonra, ağılların bitişiğinde ve birbirinden hayli uzakta, biri “kesim yeri” diğeri de “et teslim yeri”, olarak düzenlenen iki yer daha gösterdiler. Her iki tarafta da, prefabrik malzeme ve çadır bezleri ile son derece modern ve insanların keyifle zaman geçirebilecekleri, çok güzel kafeteryalar oluşturulmuştu.
GİDİP, BEN DE KURBANI KAYDIMI YAPTIRDIM
Aldığım bilgilerden hayli memnun kalmıştım. Çalıştığım gazeteye gelip, arkadaşlarıma anlattım; ama, maalesef onların anlamalarını sağlayamadım! Konuyu haber olarak yazdım, ne var ki, “Müslüman ülkesinde dini bir ibadetle ilgili olarak, gayri Müslimlerin organizasyon yapmaları uygun karşılanmaz.” denilerek, haberim yayınlanmadı!..
Bir gün sonra tekrar gittim ve kurbanımı orada kesmek istediğimi söyledim. Yine ağıllara (ama bu kez, “Satış ve Pazarlama Birimi” görevlileri ile birlikte) gittik. Gözüme kestirdiğim bir hayvanı tarttırdım, hisse kaydımı yaptırmak, bedelini ödemek, kurbanımın kesim tarihini ve saatini öğrenmek için ofise döndük. Ofiste bana, “kasaplık hizmetleri” ile ilgili olarak, “eti nasıl teslim almak istediğime dair” iki nüsha form doldurtup imzalattılar; formun bir nüshasını, “Kurban Kesim Belgesi” olarak bana verdiler. Kesimden sonra etin evde hemen kullanılabilecek şekilde işlenmesi ile ilgili seçenekleri işaretleyip, formu imzaladım ve oradan ayrıldım. “Kesim yerine gelenlere ikram edilmek üzere, 200 gr et bağışlamak isteyip istemediğime dair” seçeneğin de yer aldığı o formu, şimdi burada, bu yazı ile birlikte yayınlamayı çok isterdim.
KURBAN KESİMİ BU KADAR MI GÜZEL YAPILIR?
Kurban kesim yerine, benim gibi kurbanını orada kesen bir arkadaşımın arabası ile gittik. Daha, alana ilk girişte, şık üniformalı otopark görevlilerinin, son derece disiplinli ve sistemli yönlendirmeleri, bizi oldukça olumu etkilemişti. Aracımızı park ettik ve epey bir yürüdükten sonra, kesim mahallindeki kafeteryaya gidip oturduk. Self servis ikram büfesi, son derece zengin olarak hazırlanmış… Misafirlere tamamen “ücretsiz” olarak sunulan ikram büfesinde ne yok ki; çeşitli kahvaltılıklar, kurabiyeler, salatalar ve tatlılar ile biri koyun diğeri dana etinden olmak üzere, buharı üzerinde iki ayrı “kavurma”…
Yan tarafa konan büyükçe bir ekranda, kesim sırası gelenlerin isimleri ve kesilecek kurbanın küpe numarası belirdiğinde, insanlar heyecanla, 50 m kadar ileride, kesimin yapıldığı noktaya doğru koşturuyorlar. Orada, kurban sahipleri ve hocanın yer alacağı şık bir platform düzenlenmiş. Kurbanlık hayvan getiriliyor, küpesi ve kurban sahiplerinin kimlikleri ile kurban kesim formları kontrol edildikten sonra, kasap tek tek ismen hitap ederek, herkesten “kesim vekaleti” alıyor. Sonra hoca efendi ile birlikte dua ediliyor ve tekbirlerle hayvan kesiliyor. Kafeteryaya dönüşte, oradaki bir görevli, sizi kibarca “şükür namazı”nızı kılmak üzere, hemen yan taraftaki (sanırım 50-60 m2) kapalı bir alana davet ediyor. Aynı görevli, namazını kılıp çıkanları, “et teslim yeri”ndeki kafeteryaya yönlendiriyor. Birkaç yüz metre mesafedeki et teslim yerindeki kafeterya da, kesim yerindeki kafeteryanın aynısıydı…
TERTEMİZ VE SAĞLAM KAPALI AMBALAJLARDA ET TESLİMİ
Teslime hazır hale gelen etler, kafeteryanın hemen 10m kadar yanındaki teslim noktasında, kapalı ve son derece sağlam, içlerindeki etle ilgili (dana, koyun, kg, kıyma, pirzola, biftek vb) ayrıntılı bilgilerin yer aldığı, içleri plastik kaplı kapalı kalın mukavva ambalajlar içinde, imza karşılığı teslim alındıktan sonra, tekerlekli market arabaları ile otoparkın yolunu tuttuk. Geldiğimizde, otoparktan kesim yerindeki kafeteryaya kadar neden o kadar uzun bir yol yürüdüğümüzü ise, etlerimizi teslim aldıktan sonra, hemen birkaç adımda aracımızın yanına vardığımızda anladık. Otopark ile et teslim yeri yanyanaydı…
Etlerimizi aracımıza yerleştirip, market arabasını belirtilen yere bırakıp çıktığımızda, orada yaklaşık 2 saat zaman geçirdiğimizi gördük… Eve geldiğimizde, uzun uzun et işleme telaşı yaşamadık. Tercihimize göre açtığımız paketlerden çıkan etleri, doğrudan pişirip sofraya getirdik.
LÜTFEN, BİZİM KURBAN MANZARALARIMIZLA KIYASLAYIN!
Şimdi, bu yazıyı okuduktan sonra, hiç uzağa gitmeden, kendi çevrenizde gördüğünüz ve yaşadığınız kurban kesim manzaralarını düşünün… Elin gâvuru, Türkiye’ye geldiğinden bir yıl sonra, hiçbir Müslümanın hayal bile edemeyeceği bir anlayışla, muhteşem bir “kurban kesim organizasyonu” (hem de ilk defasında) yapıyor ve 3 gün boyunca, yaklaşık 4 bin büyükbaş ve bir o kadar da küçükbaş kurban kesiyor. Biz ise, hâlâ, koskoca şehirlerde, 50 adedi geçmeyen ölçeklerdeki, “merdiven altı anlayışı” ile, sözüm ona kurban kesim organizasyonları yaptığımızı düşünüyor ve kazandığımız 3-5 kuruşun hesabı ile zaman yitirmeye devam ediyoruz.
Yani, sadece son model teknoloji ürünlerini, akıllara zarar paralar ödeyerek satın almakla (ama, o ürünlerin teknik fonksiyonlarının ancak %2’sini, 3’ünü kullanmakla) çağdaş olunmuyor! Adamlar, hiçbir yeni icat teknolojiyi kullanmadan, tamamen bilinen ve pek âlâ bizim de bildiğimiz usullerle (bizim, asla anlamak istemeyeceğimiz bir sistematikle), bizim bir ibadetimizin, nasıl “medeni” bir şekilde ifa edileceğini gelip bize gösteriyorlar.
Ve bizde, en küçük bir utanma-sıkılma olmuyor! İyi bayramlar efendim!..
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.