Belki her yerde Balıkesir’de olduğu gibidir; ama, biz kendi yaşadığımız yerde olan-biten şeylere öncelik ve önem vermek istiyoruz. Geleneksel inanışımıza göre “mubarek” saydığımız günlerde ve aylarda, hepimizde bir “hayır yapma” arzusu depreşiyor! Diğer zamanlarda ne yiyip ne içtiklerini, ne giydiklerini ve nerelerde barındıklarını aklımıza bile getirmediğimiz, burnumuzun dibindeki insanlara yönelik olarak, özellikle ramazan aylarında depreşen “hayır seferberliği” ile, topyekun olarak bir “gıda bombardımanı” başlatıyoruz. Aylardır, çoluk-çocuk açlıkla ve yoklukla boğuşmakta olan zavallı insanlarımızı mide fesadına uğratmaktan, sanki uhrevi bir zevk alıyor gibiyiz.
En küçük bir kul hakkına tevessül ettiğini görmediğimiz-duymadığımız ve yaptıkları hayırlar konusunda hiçbir bilgi sahibi olmadığımız, din, dil ve ırk arımı yapmadan, yılın 12 ayı muhtaç insanları gözeten (“Müslümanım diyen” değil) “gerçekten Müslüman olan” hayırseverler, bu yazımızın konusu değildir. Onlar her kimlerse, Cenab-ı Allah onlardan razı olsun, toplumdaki sayılarını arttırsın...
PİRE KADAR HAYRA, DEVE KADAR ANLATIM!
Ramazan (ve bilhassa bayram) günlerindeki sohbetlerimizin ana konusu, bir önceki yıla göre bu yıl yaptığımız, “tamamen kendimize göre” hayırlardır. Yaptığımız hayırları, oturduğumuz her yerde, ilgili-ilgisiz karşılaştığımız herkese en ince ayrıntılarına kadar anlatarak ve karşımızdakilerden “yüksek takdir ifadeleri” dilenerek, sosyal statümüzü pekiştirdiğimizi ve hatta, epey bir miktar da yükselttiğimizi düşünür, mutlu oluruz. Bizi dinleyenler arasında yer alan bazı yalaka ve dalkavuk tiplerin, bizden (tabii, mutlaka bizim haberimizin olacağı şekilde) “cennetlik” diye bahsetmeleri koltuklarımızı kabartır ve yolda sağımıza-solumuza attığımız yüksek(!) bakışlarla yürürüz!
Muhtaç insanlara, onların kişisel onurlarını zedelemeden ve “sağ elin verdiğini sol elin görmeyeceği” bir yardım anlayışı bize göre olmadığından, “yardım etme” anlamında, yedi (hatta 77) mahalleye duyuramayacağımız hiçbir hareket, bizden sadır olmaz elhamdülillah! Tabii, yaptığımız ve anlata anlata bitiremediğimiz o yüksek yardım faaliyetlerimizi, dînî çevrelerde fakirliğe övgüler düzen “din cazgırları” ile, yaptığımız pire kadar hayırları, sosyal ortamlarda deve kadar büyüterek anlatan “siyaset ve medya cazgırları” ile olan al takke-ver külah muhabbetlerimiz de muhteşemdir.
Ramazan ayı boyunca, her yıl olduğu gibi bu yıl da, başta belediyeler olmak üzere, bazı resmi kurumlar ve sözüm ona sivil toplum kuruluşlarının, her birinin akıl almaz maliyetleri olan “reklam yaygaraları” eksik olmadı. Kısacası, yapılan hayırlar pire kadarken, yardımlarla ilgili reklam yaygaraları her yıl olduğu gibi, bu yıl da deve kadardı…
FAKİR HİÇ KİMSENİN DAVET EDİLMEDİĞİ İSRAF SOFRALARI
Ortalama bir iftar sofrasının maliyeti 35-40 lira civarında olan Balıkesir’de, her akşam ticari mekanlarda kurulan ve herbiri ayrı bir garabet numunesi olan ve kişi başına yüzlerce lira ödenen o şatafatlı “israf sofraları”na, bu yıl yine, gerçekten muhtaç olan fakir-fukaranın gölgesi bile erişemedi!
Rahmetli Sabri Uğur döneminde Belediye ve İl Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından, merkez belediye sınırları dahilinde, yıl boyunca ortaklaşa yürütülen 2500-3000 arasında değişen haneyi kapsayan bir yardım programımız vardı. Belediye’de bu işin sorumlusu, rahmetli Mustafa Dayı adlı bir arkadaşımızdı. Bu programda, farklı ihtiyaçları olan ailelerin ve yalnız insanların yaşadıkları evlerle ilgili birkaç kategoriden oluşan listelere göre yardımlar yapılırdı. Bu evlere, ihtiyaca göre “ortalama yeterlilikte” olmak üzere (giysi, eşya, kırtasiye, gıda, kira vb gibi), tespit edilebilen malzemeler (akşamları ya da sabahın erken saatlerinde adreslerine götürülerek) düzenli olarak yardım ediliyordu. Yani, sadece ramazan ayı geldiğinde seferberlik söz konusu olmuyordu. Eğer kendileri söylememişlerse, belediyeden yardım aldıklarını, yıllarca komşuları bile bilmezdi. Dahası, halka dönük belediye hizmetleri ile ilgili sık sık açıklamalar yapılırken, “belediye ve İl Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından, muhtaç ailelere yönelik sosyal yardımların yapılmakta olduğuna dair, kamuoyuna yönelik olarak, tek bir kez olsun, hiçbir açıklama yapılmamıştır.
Maalesef, bu ramazanda iftar vakitlerinde kurulan “israf sofraları”na (birkaç kez de olsa) konuk(?) olmaktan, biz de kurtulamadık! İslam’ın öngördüğü hususlarla alakası olmayan amaçlarla, kurulan bu sofralardan birkaçına, maalesef biz de iştirak etmek zorunda kaldık; daha doğrusu, “bu sofralara iştirak etmeme” dirayetini ve ferasetini gösteremedik! Bu konuda, sadece birkaç kez de olsa, inandıklarımıza, düşündüklerimize ve söyleyip yazdıklarımıza uymayan davranışlardan kurtulamadığımızı, üzüntü ile itiraf etmek isterim.
ÇOĞUMUZUN KÖPEKLERİMİZE BİLE YEDİRMEDİKLERİMİZİ...
İnsanların, tamamen kendi paraları ile sağda-solda kurdukları israf sofraları, tamamen kendi sorunlarıdır; diğer insanlar için ise, böyle sofralara katılıp-katılmama noktasında değerlendirme yapılır. Ancak, başta belediyeler olmak üzere, ilimizdeki bazı kamu kurumları tarafından düzenlenen israf sofralarına, o kurumların sözde yönetici kadrolarının 60-70 araçlık konvoylarla gidip gelmeleri, halk arasında can sıkıcı değerlendirmeler sebep oluyordu. Acaba, o kurumların tepelerinde oturmakta olan zevât-ı nâ-muhteremler, bu değerlendirmelerden hiç mi haberdar olmadılar ki, ramazan boyunca aynı görüntüler devam edip durdu?.. Ya, gerçekten muhtaç olan o zavallı insanların evlerine “yemek” diye götürülen, normalde köpeklerimize bile yedirmediğimiz şeylere ne diyeceğiz?
GELECEK RAMAZANA ALLAH KERİM ARTIK
Ve işte bugün bayram!..
Bu günün, “ramazan” mı yoksa “şeker” bayramı mı olduğu inatlaşmasını bir kenara bırakırsak, Mısır’daki sağır sultanın bile kulaklarını patlattığımız ve sadece gıda maddelerinden oluşan “hayır seferberliğimiz”in hitama ermiş olması sebebiyle, bugün bayram(!) yapıyoruz!
Ramazanın bitiminden sonra, birkaç gün daha, bizim hayır seferberliklerimizin artıkları ile nefislerini köreltecek olan fakir-fukaranın, gelecek ramazana kadar hallerinin ne olacağı, bizim konumuz değildir artık... Biz, “vazifelerini yapmış Müslümanlar” olarak, başkalarına gösterilebilen ibadetlerimizden başka, inandığımızı söylediğimiz dinle alakası olmayan hayatımıza, huşû içinde devam edeceğiz.
Bayramınız ve bugünden itibaren, hayatınızda fakir-fukaranın gölgesinin bile olmayacağı “11 aylar”ınız mübarek olsun dostlar!