Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

ELBETTE “YARDIM ETMELİ” AMA, NASIL?

“Yardım”, hem dinimizde, hem de milli kültürümüzde fevkalade önemli bir kavramdır! İslam’da yardım, her ne kadar insanlara, hayvanlara ve hatta bitkilere ve doğaya yapılsa da, esasen, sadece “Allah için” yapılan bir davranıştır. Dolayısı ile, her anlamdaki karşılığı da, ancak O’ndan beklenmelidir. Allah için yardım yapılan insanlardan, yardımı yapanların “düzgün insan olmaları” dışında (teşekkür bile) hiçbir beklentileri olamaz, olmamalıdır da! Bilmiyorum, diğer Müslüman denen ülkelerde nasıl; ama bizde, Ramazan ayı gibi, insanlarda “dini hassasiyetlerin yükseldiği” zamanlarda (ama, mutlaka “gözle görülür”) hayır-hasenat işlerinde, belirgin artışlar olur. Ayrıca, memleketimizde insanlar, sanki, “sadece Ramazan aylarında ve yılın diğer günlerine göre, daha farklı kutsiyetler atfettiğimiz günlerde, yardıma muhtaç durumlara düşerler” gibi, bir anlayışımız var…   “RAMAZAN MÜSLÜMANLARI” Yardım etme duygularımız o zamanlarda kabarır, birbirimizle, muhtaçlara yardım etme yarışlarına gireriz adeta. Resmi ya da (STK’lar, vakıflar vb gibi) gayr-ı resmi kuruluşların, “yardım organizasyonları”ndan geçilmez olur. Deprem, yangın, sel baskını vb gibi afetlerin yaşandığı dönemlerde ortaya çıkan yardım faaliyetlerini takdirle karşılamamak ve desteklememek mümkün değildir. Ancak, “zekat ve fitre”nin haricinde, dini duygularla yapıldığı iddia edilen bu gibi, “riya”nın adeta abideleştirildiği türden yardım faaliyetlerine, oldum olası kanım ısınmaz benim! Adamın kapı komşusu günlerce, aylarca ve hatta yıllarca yokluk içinde, çoluk-çocuk çoğu zaman geceleri aç yatarken, yüreğinde hiçbir yardım duygusu oluşmadığı gibi, çoğu zaman çevresinde o aileden kaynaklanan durumlardan şikayet ederek, o insanlara her türlü ezayı ve cefayı reva gören “fevkalade dindar görünümlü” bazıları, bilhassa Ramazan ayı geldiğinde, en gösterişli yardım kampanyalarının kahramanları haline geliyorlar! En küçük köylerden, en büyük şehirlere kadar, hemen tüm yerleşim yerlerinde, hatırı sayılır ekseriyette insanlar, “yoksulluk” nedeni ile, evlerinde günlük düzenli sofra kuramazlarken (her biri her türlü lânete layık) gösterişli, sözüm ona “iftar(!?) sofraları”nda israfın, gösterişin ve riyânın bini bî-para… Maalesef, bizde “dindarlık” denen şey böylesine iğrenç bir durumdur!   KUR’AN-I KERİM’İ ANLAMADAN DİNDAR OLMAK! Peki, asıl olması gereken nedir acaba? Gerek devlet eliyle sağlanacak karşılıksız yaşam destekleri ve gerekse varlıklı kimselerin, “infak” anlayışları ile ve bağışlarla, toplumdaki herkesin, asgari düzeyde de olsa “insanî” bir hayat yaşayabilmeleri sağlanmadan, insanların dinden söz etmeleri kadar abes ne olabilir? Üstelik bu anlayışta, yardım edilecek kişilerin Müslüman olup-olmadıklarının da hiçbir anlamı ve önemi yoktur! Bırakalım muhtaç bir insanı, gördüğümüz herhangi bir hayvanın bile aç ya da susuz kalmasına, düzgün bir insanın gönlü razı olabilir mi? Muhtaç insanların gündelik temel yaşamsal ihtiyaçlarının takibinin, onlardan haberdar olan, hali vakti yerinde herkesin üzerine farz olduğu kabul edilmelidir. Bu konuda, isteyen herkes, Kur’an-ı Kerim’de yeterince uyarıcı ayet bulabilir. Bu tür bilgileri, başkalarından değil, bizzat kendiniz de, Kur’an-ı Kerim’den bulabilirsiniz, hatta bulmalısınız! Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, “Mallarında yardıma muhtaç ve iffetinden dolayı isteyemeyip mahrum olanlar için bir hak vardır (Zâriyat Suresi, 19. Ayet).” deniyor! Acaba, bu ayet kimin umurunda? Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi veselleme inen “ilk Kur’an âyeti” ve Cebrail aleyhisselamın, kendisine ilk hitap kelimesi olan “ıkra”yı dikkate almadan, tek bir kelimesini bile anlama gereği duymadan (!!!)  “Kur’an-ı Kerim tilaveti ve hatim”lerle yetinen sözde din anlayışından, sadre şifa bir şey beklemek mümkün olabilir mi? Kur’an-ı Kerim’i “ıkra” hitabı üzerinden anlamaya çalışmadan, insanların nasıl Müslüman olabilecekleri üzerinde kafa yormak gerekiyor!   BALIKESİR’DE, “BAĞIŞ” ANLAYIŞINA BİR ÖRNEK Burada, sizlere, Balıkesir’den, son derece komik, hayli aptalca ve can sıkıcı bir hikâye anlatayım: Yıl 2008… Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi ertesi yıl öğretime başlayacak. Doğal olarak, Tıp Fakültesi için bir “hastane”ye ihtiyaç var! Bunun için gerekli olan ödeneğin devletten sağlanması (en azından o yıl için) mümkün görünmüyor! Dönemin Valisi, Belediye Başkanı ve Rektörü tarafından, birlikte bir yardım çağrısı yapılıyor. 18 Nisan 2008 akşamı, Bal-Güç Vakfı’nın girişimiyle Otel Basri’de, ilimiz genelinde adları bilinen en büyük para sahibi (“zenginleri” demiyorum, çünkü zenginlik çok başka bir şeydir) kişileri ile bazı resmi/yarı resmi kuruluşların temsilcileri olmak üzere, 67 kişinin katıldığı bir toplantı gerçekleştirilir. Toplantı sonunda, katılanlardan 40’ından toplanabilen para, sadece 2 milyon 150 bin liradır (yani, yaklaşık 1 milyon 750 bin Dolar) ile 51 hasta odası ve 2 de tıbbi birim donatısı olmuştur. O yıllarda, bir ajiografi cihazı ise, yaklaşık 2 milyon liradır! Ve örneğin, aynı yıllarda inşaatı devam etmekte olan, Paşaalanı’ndaki yeni Müftülük Sitesi için, iki kez 1,5 milyon lira veren, çok ünlü bir işadamı politikacımızın, o gece üniversite hastanesi için verdiği para, sadece 125 bin lira ve 5 de hasta odası donanımıdır! Tavan rakamı o belirlediği için de, BALPAŞ, Belediye ve Valilik hariç, tüm diğerleri, 25’er, 50’şer bin lira ile 1’er hasta odası donanımı gibi, çok daha az paralar vererek, görevlerini yapmış oldular! Peki, acaba, kamu yararına başlatılan bu tür işlere, diğer illerde insanlar acaba ne kadar yardım ediyorlar dersiniz? Ben burada teferruatla sizi yormak istemem, ama, lütfen Bursa’da sadece Sönmez ailesinin Uludağ Üniversitesi’ne ve Muğla’da sadece Koçman ailesinin Muğla Üniversitesi’ne yaptıkları yardım miktarlarını, biraz zahmet edin de bir öğrenin bakalım! Aradaki kahredici farklar için neler söyleyeceksiniz?   KURS VE CAMİDEN BAŞKA, HAYIR YAPACAK YER YOK MU? Gerçekte, yaptıkları faaliyetlerin halk için ne faydası olduğu şüpheli birtakım sözüm ona Kur’an Kurslarına, cami dernekleri vb gibi yerlere cömertliklerine sınır konulamayan dindarlarımızdan hiçbiri, mesela bir üniversite öğrencisine burs filan vermez, veremez! Tıp Fakültesinde ihtiyacı olan kız öğrenciler için düşünülen burs fonuna ilgi göstermeyen Balıkesir’in sözde dindar varlıklılarının, üniversite hastanesinin açıldığı ilk günden bu yana, ailelerindeki hastalar için “bayan doktor”lardan randevu talepleri devam ediyor. Fakir ailelerin yetenekli ve gayretli kız çocuklarına burs dediğimizde, bu talebimizi “dini açıdan hayır” olarak görmeyen hacılarımız, çoluk-çocukları için, bayan doktor arıyorlar memlekette! Yaşadığı çevrede ve elinin erebileceği yerlerde muhtaç insanlar sefalet içinde kıvranırken, Ramazan ayına mahsus “israf festivali”ne döndürülen sözüm ona iftar sofralarında riya ve gösterişlerine devam ederken, Allah’tan zerre utanma-arlanma duygusuna sahip değildirler.   DEFALARCA “HACCA VE UMRELERE GİTMEK” NE DEMEK? Çevremizde ve ülkemizde bu kadar, “yardıma muhtaç” insan yaşıyorken, bunları görmeyip, defalarca hacca ve umreye gitmek ne demek Allah aşkına! Eğer hakiki gerekçe İslam dini ise, sadece tek bir defa Hacca gitmek yeterli değil midir? Böyle olduğu halde, sırf parası var diye (hem de, S.Arabistan’ın kotasına rağmen bir yolunu bularak), her yıl Hacca giden ve oturduğu her sohbet ortamında Hac hikayeleri anlatarak gösteriş yapan hacılardan hiçbirinin aklına, mesela, bilimsel araştırma yapan “genç bir bilim adamına maddi destek vermek” gibi bir fikir gelmez! Ona, birisi bunu söylese de asla kabul etmez; ama, mesela, Hacca gittiğinde Mekke’de satın aldığı Amerikan malı bir cihazı göstermeyi pek sever. Kendini dindar Müslüman olarak gören hiç kimse, gündelik hayatında kullanmakta olduğu her türlü teknolojik cihazın “Müslüman olmayan” ülkelerin icatları ve üretimleri olmasından, en küçük bir rahatsızlık duymaz, böyle bir fikir aklına bile gelmez! Çoğu zaman, bu durumun, Müslüman ülkeler üzerinde yarattığı etkileri düşünecek kabiliyetleri de yoktur hiçbirinin!..   “İSLAM’DA İLK VE EN ÖNEMLİ FARZ” “Müslümanların, her konuda Müslüman olmayanlardan güçlü olmaları” dini bir zarurettir. Eğer, Kur’an-ı Kerim’de insanlara ne anlatılmakta olduğu gerçekten merak edilseydi, günümüzdeki İslam denen ülkelerinin tamamı, bu halde olmazlardı. Halbuki, “Kur’an-ı Kerim’i anlamak” her Müslüman üzerine ilk ve en önemli farzdır! Çünkü Kur’an-ı Kerim’i anlamadan Müslüman olunmaz, olunamaz! “Haydi hacı, bu akşam teravih için filan camiye, yarın akşam da bir başkasına gidelim”den ibaret muhabbetlerle cennet yolculuğuna çıkanlarla hiçbir yere varılamayacağını bile anlatmak mümkün değil kimseye! Yeryüzünde, İslam ülkeleri kadar, kendilerini, rakipleri (ve düşmanları) için “yutulmaya hazır lokma” haline getiren başka ülkeler... Dünyada, BM üyesi 56 tane sözüm ona İslam ülkesi var ve toplam 1 milyar 450 milyonu aşkın Müslümanın(!?) yaşadığı bu ülkelerin yıllık toplam üretimleri, 85 milyon nüfuslu Almanya’nın yıllık toplam üretiminin yarısını ancak aşıyor! Halkları, tarihsel ve kitlesel olarak cahil bırakılmış olan bu ülkeleri, çoğu zaman cahil, kurnaz ve ahlaksızlar yönetiyor. Bu yazı, Ramazan ayında yazılmış olsa da, yüzyıllardır Müslümanları uyutma esasına dayalı din anlatımı ile alakası yoktur! Müslüman milletlere, sırlardır camilerde (maaşlı görevlilerce), tarikatlarda ve cemaat evlerinde söylenmekte olan ninnilerden uyanmamız gerektiğini anlatmaya çalışıyorum sadece.
Ekleme Tarihi: 03 Nisan 2022 - Pazar

ELBETTE “YARDIM ETMELİ” AMA, NASIL?

“Yardım”, hem dinimizde, hem de milli kültürümüzde fevkalade önemli bir kavramdır! İslam’da yardım, her ne kadar insanlara, hayvanlara ve hatta bitkilere ve doğaya yapılsa da, esasen, sadece “Allah için” yapılan bir davranıştır. Dolayısı ile, her anlamdaki karşılığı da, ancak O’ndan beklenmelidir. Allah için yardım yapılan insanlardan, yardımı yapanların “düzgün insan olmaları” dışında (teşekkür bile) hiçbir beklentileri olamaz, olmamalıdır da!

Bilmiyorum, diğer Müslüman denen ülkelerde nasıl; ama bizde, Ramazan ayı gibi, insanlarda “dini hassasiyetlerin yükseldiği” zamanlarda (ama, mutlaka “gözle görülür”) hayır-hasenat işlerinde, belirgin artışlar olur. Ayrıca, memleketimizde insanlar, sanki, “sadece Ramazan aylarında ve yılın diğer günlerine göre, daha farklı kutsiyetler atfettiğimiz günlerde, yardıma muhtaç durumlara düşerler” gibi, bir anlayışımız var…

 

“RAMAZAN MÜSLÜMANLARI”

Yardım etme duygularımız o zamanlarda kabarır, birbirimizle, muhtaçlara yardım etme yarışlarına gireriz adeta. Resmi ya da (STK’lar, vakıflar vb gibi) gayr-ı resmi kuruluşların, “yardım organizasyonları”ndan geçilmez olur. Deprem, yangın, sel baskını vb gibi afetlerin yaşandığı dönemlerde ortaya çıkan yardım faaliyetlerini takdirle karşılamamak ve desteklememek mümkün değildir. Ancak, “zekat ve fitre”nin haricinde, dini duygularla yapıldığı iddia edilen bu gibi, “riya”nın adeta abideleştirildiği türden yardım faaliyetlerine, oldum olası kanım ısınmaz benim!

Adamın kapı komşusu günlerce, aylarca ve hatta yıllarca yokluk içinde, çoluk-çocuk çoğu zaman geceleri aç yatarken, yüreğinde hiçbir yardım duygusu oluşmadığı gibi, çoğu zaman çevresinde o aileden kaynaklanan durumlardan şikayet ederek, o insanlara her türlü ezayı ve cefayı reva gören “fevkalade dindar görünümlü” bazıları, bilhassa Ramazan ayı geldiğinde, en gösterişli yardım kampanyalarının kahramanları haline geliyorlar!

En küçük köylerden, en büyük şehirlere kadar, hemen tüm yerleşim yerlerinde, hatırı sayılır ekseriyette insanlar, “yoksulluk” nedeni ile, evlerinde günlük düzenli sofra kuramazlarken (her biri her türlü lânete layık) gösterişli, sözüm ona “iftar(!?) sofraları”nda israfın, gösterişin ve riyânın bini bî-para… Maalesef, bizde “dindarlık” denen şey böylesine iğrenç bir durumdur!

 

KUR’AN-I KERİM’İ ANLAMADAN DİNDAR OLMAK!

Peki, asıl olması gereken nedir acaba?

Gerek devlet eliyle sağlanacak karşılıksız yaşam destekleri ve gerekse varlıklı kimselerin, “infak” anlayışları ile ve bağışlarla, toplumdaki herkesin, asgari düzeyde de olsa “insanî” bir hayat yaşayabilmeleri sağlanmadan, insanların dinden söz etmeleri kadar abes ne olabilir? Üstelik bu anlayışta, yardım edilecek kişilerin Müslüman olup-olmadıklarının da hiçbir anlamı ve önemi yoktur!

Bırakalım muhtaç bir insanı, gördüğümüz herhangi bir hayvanın bile aç ya da susuz kalmasına, düzgün bir insanın gönlü razı olabilir mi? Muhtaç insanların gündelik temel yaşamsal ihtiyaçlarının takibinin, onlardan haberdar olan, hali vakti yerinde herkesin üzerine farz olduğu kabul edilmelidir. Bu konuda, isteyen herkes, Kur’an-ı Kerim’de yeterince uyarıcı ayet bulabilir. Bu tür bilgileri, başkalarından değil, bizzat kendiniz de, Kur’an-ı Kerim’den bulabilirsiniz, hatta bulmalısınız!

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, “Mallarında yardıma muhtaç ve iffetinden dolayı isteyemeyip mahrum olanlar için bir hak vardır (Zâriyat Suresi, 19. Ayet).” deniyor! Acaba, bu ayet kimin umurunda? Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi veselleme inen “ilk Kur’an âyeti” ve Cebrail aleyhisselamın, kendisine ilk hitap kelimesi olan “ıkra”yı dikkate almadan, tek bir kelimesini bile anlama gereği duymadan (!!!)  “Kur’an-ı Kerim tilaveti ve hatim”lerle yetinen sözde din anlayışından, sadre şifa bir şey beklemek mümkün olabilir mi? Kur’an-ı Kerim’i “ıkra” hitabı üzerinden anlamaya çalışmadan, insanların nasıl Müslüman olabilecekleri üzerinde kafa yormak gerekiyor!

 

BALIKESİR’DE, “BAĞIŞ” ANLAYIŞINA BİR ÖRNEK

Burada, sizlere, Balıkesir’den, son derece komik, hayli aptalca ve can sıkıcı bir hikâye anlatayım: Yıl 2008… Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi ertesi yıl öğretime başlayacak. Doğal olarak, Tıp Fakültesi için bir “hastane”ye ihtiyaç var! Bunun için gerekli olan ödeneğin devletten sağlanması (en azından o yıl için) mümkün görünmüyor! Dönemin Valisi, Belediye Başkanı ve Rektörü tarafından, birlikte bir yardım çağrısı yapılıyor.

18 Nisan 2008 akşamı, Bal-Güç Vakfı’nın girişimiyle Otel Basri’de, ilimiz genelinde adları bilinen en büyük para sahibi (“zenginleri” demiyorum, çünkü zenginlik çok başka bir şeydir) kişileri ile bazı resmi/yarı resmi kuruluşların temsilcileri olmak üzere, 67 kişinin katıldığı bir toplantı gerçekleştirilir. Toplantı sonunda, katılanlardan 40’ından toplanabilen para, sadece 2 milyon 150 bin liradır (yani, yaklaşık 1 milyon 750 bin Dolar) ile 51 hasta odası ve 2 de tıbbi birim donatısı olmuştur. O yıllarda, bir ajiografi cihazı ise, yaklaşık 2 milyon liradır!

Ve örneğin, aynı yıllarda inşaatı devam etmekte olan, Paşaalanı’ndaki yeni Müftülük Sitesi için, iki kez 1,5 milyon lira veren, çok ünlü bir işadamı politikacımızın, o gece üniversite hastanesi için verdiği para, sadece 125 bin lira ve 5 de hasta odası donanımıdır! Tavan rakamı o belirlediği için de, BALPAŞ, Belediye ve Valilik hariç, tüm diğerleri, 25’er, 50’şer bin lira ile 1’er hasta odası donanımı gibi, çok daha az paralar vererek, görevlerini yapmış oldular!

Peki, acaba, kamu yararına başlatılan bu tür işlere, diğer illerde insanlar acaba ne kadar yardım ediyorlar dersiniz? Ben burada teferruatla sizi yormak istemem, ama, lütfen Bursa’da sadece Sönmez ailesinin Uludağ Üniversitesi’ne ve Muğla’da sadece Koçman ailesinin Muğla Üniversitesi’ne yaptıkları yardım miktarlarını, biraz zahmet edin de bir öğrenin bakalım! Aradaki kahredici farklar için neler söyleyeceksiniz?

 

KURS VE CAMİDEN BAŞKA, HAYIR YAPACAK YER YOK MU?

Gerçekte, yaptıkları faaliyetlerin halk için ne faydası olduğu şüpheli birtakım sözüm ona Kur’an Kurslarına, cami dernekleri vb gibi yerlere cömertliklerine sınır konulamayan dindarlarımızdan hiçbiri, mesela bir üniversite öğrencisine burs filan vermez, veremez! Tıp Fakültesinde ihtiyacı olan kız öğrenciler için düşünülen burs fonuna ilgi göstermeyen Balıkesir’in sözde dindar varlıklılarının, üniversite hastanesinin açıldığı ilk günden bu yana, ailelerindeki hastalar için “bayan doktor”lardan randevu talepleri devam ediyor.

Fakir ailelerin yetenekli ve gayretli kız çocuklarına burs dediğimizde, bu talebimizi “dini açıdan hayır” olarak görmeyen hacılarımız, çoluk-çocukları için, bayan doktor arıyorlar memlekette!

Yaşadığı çevrede ve elinin erebileceği yerlerde muhtaç insanlar sefalet içinde kıvranırken, Ramazan ayına mahsus “israf festivali”ne döndürülen sözüm ona iftar sofralarında riya ve gösterişlerine devam ederken, Allah’tan zerre utanma-arlanma duygusuna sahip değildirler.

 

DEFALARCA “HACCA VE UMRELERE GİTMEK” NE DEMEK?

Çevremizde ve ülkemizde bu kadar, “yardıma muhtaç” insan yaşıyorken, bunları görmeyip, defalarca hacca ve umreye gitmek ne demek Allah aşkına! Eğer hakiki gerekçe İslam dini ise, sadece tek bir defa Hacca gitmek yeterli değil midir? Böyle olduğu halde, sırf parası var diye (hem de, S.Arabistan’ın kotasına rağmen bir yolunu bularak), her yıl Hacca giden ve oturduğu her sohbet ortamında Hac hikayeleri anlatarak gösteriş yapan hacılardan hiçbirinin aklına, mesela, bilimsel araştırma yapan “genç bir bilim adamına maddi destek vermek” gibi bir fikir gelmez! Ona, birisi bunu söylese de asla kabul etmez; ama, mesela, Hacca gittiğinde Mekke’de satın aldığı Amerikan malı bir cihazı göstermeyi pek sever.

Kendini dindar Müslüman olarak gören hiç kimse, gündelik hayatında kullanmakta olduğu her türlü teknolojik cihazın “Müslüman olmayan” ülkelerin icatları ve üretimleri olmasından, en küçük bir rahatsızlık duymaz, böyle bir fikir aklına bile gelmez! Çoğu zaman, bu durumun, Müslüman ülkeler üzerinde yarattığı etkileri düşünecek kabiliyetleri de yoktur hiçbirinin!..

 

“İSLAM’DA İLK VE EN ÖNEMLİ FARZ”

Müslümanların, her konuda Müslüman olmayanlardan güçlü olmaları” dini bir zarurettir. Eğer, Kur’an-ı Kerim’de insanlara ne anlatılmakta olduğu gerçekten merak edilseydi, günümüzdeki İslam denen ülkelerinin tamamı, bu halde olmazlardı. Halbuki, “Kur’an-ı Kerim’i anlamak” her Müslüman üzerine ilk ve en önemli farzdır! Çünkü Kur’an-ı Kerim’i anlamadan Müslüman olunmaz, olunamaz!

“Haydi hacı, bu akşam teravih için filan camiye, yarın akşam da bir başkasına gidelim”den ibaret muhabbetlerle cennet yolculuğuna çıkanlarla hiçbir yere varılamayacağını bile anlatmak mümkün değil kimseye! Yeryüzünde, İslam ülkeleri kadar, kendilerini, rakipleri (ve düşmanları) için “yutulmaya hazır lokma” haline getiren başka ülkeler...

Dünyada, BM üyesi 56 tane sözüm ona İslam ülkesi var ve toplam 1 milyar 450 milyonu aşkın Müslümanın(!?) yaşadığı bu ülkelerin yıllık toplam üretimleri, 85 milyon nüfuslu Almanya’nın yıllık toplam üretiminin yarısını ancak aşıyor! Halkları, tarihsel ve kitlesel olarak cahil bırakılmış olan bu ülkeleri, çoğu zaman cahil, kurnaz ve ahlaksızlar yönetiyor.

Bu yazı, Ramazan ayında yazılmış olsa da, yüzyıllardır Müslümanları uyutma esasına dayalı din anlatımı ile alakası yoktur! Müslüman milletlere, sırlardır camilerde (maaşlı görevlilerce), tarikatlarda ve cemaat evlerinde söylenmekte olan ninnilerden uyanmamız gerektiğini anlatmaya çalışıyorum sadece.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.