Geçen hafta sonu hasbelkader bulunduğum bir sohbette, Denizli-Akhisar arasındaki yaklaşık 200 km’yi bulan yolun yapımı ile ilgili uzun hikâyeyi dinlediğimde ağzım açık kaldı! Denizli esnafı ve işadamlarının, ildeki siyasiler üzerinde kurdukları ve bugün hala da devam etmekte olan akıl almaz baskı yöntemlerini, hayranlıkla dinledim. Aslında hikaye, çok basit, esnaf ve işadamları bir cephe, siyasetçiler diğer cephe halinde, karşılıklı diyalog (daha doğrusu bir tür “alışveriş”) içindeler. Her iki taraf da, karşı tarafa verdiğinin karşılığını alıyor; alıyor, çünkü, almadan onlara hiçbir şey vermiyor!
YAHUDİ TİCARET MANTIĞI
Aslında bu, tam bir “Yahudi ticaret mantığı”dır. Yani, birbirleri ile alışveriş yapan tarafların, kendilerinin tatmin olacakları düzeyde kazanıyor olmaları gerekir. Bunun için de herhangi bir ticaretten tatminkâr kazanç sağlayan Yahudi, karşı tarafın da kendisi gibi, yaptıkları ticaretten yeterince kazanıp kazanmadığına dikkat eder. Çünkü, eğer karşı taraf da, kazanç bakımından yeterince tatmin olmuyorsa, o ticaret ilişkisi eninde-sonunda biter. Halbuki, Yahudi için, kurulan ticari ilişkinin, her iki tarafı da memnun edecek şekilde devam etmesi esastır!
İşte Denizlililer de, gerek Ankara’ya gönderdikleri ve gerekse il yerelinde siyaset yapanlarla, tam da bu tür bir ilişki içindeymişler; kısacası, bu tam bir “gör bizi-görelim sizi” muhabbeti… Yani Denizlililer, bizim gibi, Ankara’daki siyaset baronlarının yereldeki Kâhyalarını boş yere beslemiyorlar, desteklemiyorlar! Onlardan, toplum olarak verdikleri desteğin karşılığını almadan, adamlara selam bile vermiyorlar!
DENİZLİ ULAŞIM SORUNUNU ÇÖZMÜŞ
Malûm, Denizli, gerek endüstriyel üretimde ve gerekse tarımda, ülkede hatırı sayılır düzeyde ve önemli bir potansiyele sahiptir. Ürünlerini, başta İstanbul olmak üzere, hedef pazarlara ulaştırabilmeleri için karayolları büyük önem taşıyor. Eskiden, Denizli ile Akhisar arasındaki karayolu yetersiz kaldığından, uzun yıllar, mallarını, İstanbul’a ve Marmara bölgesindeki diğer şehirlere Aydın-İzmir-Manisa üzerinden taşımak zorunda kalan Denizlililer, şimdi Denizli’den çıkıp, doğrudan Akhisar-Balıkesir üzerinden Bursa, İzmit ve İstanbul’a oldukça hızlı bir şekilde ulaşabiliyorlar. Eskiden, Denizli’den İzmir ve Manisa üzerinden Akhisar’a 330 km’yi bulan yol, bugün 200 km’den daha az; yani, Denizli-İstanbul yolunda, 130 km’lik bir avantaj elde edilmiş.
HEMEN HER BAKIMDAN BİRBİRNE YAKIN İKİ İL
Balıkesir ile Denizli, gerek nüfusları, gerek yüzölçümleri ve gerekse yıllık vergi toplamları bakımından birbirlerine yakın illerdir. Yani, Balıkesir’in yüzölçümü 14 bin 583 km² iken, Denizli 12 bin 134 km²; Balıkesir’in nüfusu yaklaşık 1 milyon 250 bin iken, Denizli ise 1 milyon 100 bin ve Balıkesir yılda, yaklaşık 1 milyar 600 bin TL vergi verirken, Denizli de 1 milyon 450 bin TL vergi veriyor! Bu arada, iki il arasında o kadar büyük bir fark olmamasına rağmen, Denizli’nin 7, Balıkesir’in ise 9 milletvekili olduğunu da unutmayalım!
Her ikisi de 1992 yılında birlikte kurulan Balıkesir Üniversitesi ile Pamukkale Üniversitesi’nin karşılaştırmasını da varın siz yapın!
Ben burada, sadece her iki ildeki Tıp Fakülteleri ile ilgili birkaç bilgi vermekle yetineceğim: Denizli Tıp Fakültesi, 1987 yılında, Dokuz Eylül Üniversitesine bağlı olarak kurulmuş ve 1994 yılında açılan Üniversite Hastanesi, bugün 860 yatak kapasite ve 570 akademik personelle hizmet verirken; Balıkesir Tıp Fakültesi (rahmetli Edip Uğur’un, neredeyse tek başına gayretleri ile), ancak 2009-2010 Eğitim-Öğretim yılında öğretime başlayabilmiş ve bugün 200 yataklı bir hastanede, 194’ü Asistan olmak üzere, toplam 323 kadar akademik personelle, fevkalade kısıtlı imkanlarla hizmet vermeye çalışmaktadır.
BALIKESİR’DEKİ VE DENİZLİ’DEKİ BANKALAR DA FARKLI!
Denizli ile Balıkesir’i kıyaslama konusunda, eski bir başka hatıram daha var: Denizli’den, Halkbank Balıkesir Şubesi’ne yeni atanan Banka Müdürü, iade-i ziyaret için geldiği rahmetli Belediye Başkanımız Sabri Uğur’un odasında anlatıyor: “Ben buraya terfian atandım. Mevduat miktarı ve verimliliği bakımından, Denizli’deki şubemizden kat kat yüksek kapasitede olan Balıkesir şubemizde göreve başlayalı neredeyse 6 ay oluyor. Henüz hiç kimse, yeni bir yatırım için bizimle finans görüşmesine gelmedi. Ama, vadeli hesap konusunda çok fazla görüşme yapıyorum. Görünüşte hiç ihtimal veremediğim insanlar, gelip, benimle öylesine büyük rakamlar için faiz pazarlıkları yapıyorlar ki, aklım almıyor! Yani, Balıkesir’de, hiçbir yerde olmadığından çok daha fazla atıl para var ve bankaların müdürleri, bu yüksek mevduat sahipleri ile pazarlıktan başka, neredeyse bir şey yapmıyorlar; ama, finansman talebi ile, üretimi arttıracak ve yeni bir istihdam yaratacak hiçbir proje önümüze gelmiyor! Halbuki Denizli’de, haftada birkaç kişi ya da grup bize gelir, yeni yapacakları yatırımlar için kredi görüşmeleri yaparlardı.”
Tabii, bu sohbet çok uzun ve başka detaylar da var; ancak, çok özet olarak, bu kadarını buraya alabildim. Yani, kısacası, adam, “Balıkesirlilerden topladığımız mevduatı, Denizli gibi yatırımcı kabiliyeti yüksek illerde, yeni projelere finansman olarak aktarıyoruz.” diyordu!
MEVCUT POTANSİYELİ DEĞERLENDİRMEDE YETERSİZLİK
Gerek insan ve gerek doğal kaynakları, tarı ve hayvancılık kapasitesi ile coğrafi konumu bakımından muhteşem özelliklere sahip olan Balıkesir’in, mevcut potansiyelini ülke ekonomisine katabilme konusundaki yetersizliği ne ile izah edilebilir bilemiyorum. Diğer bazı hususlarda emsal gibi görünse de, doğal zenginlikleri ve coğrafi konum bakımından, Denizli’den açık ara yüksek bir kapasiteye sahip olması gereken Balıkesir’in, hemen her konuda içine düştüğü bu atalet halini anlamak mümkün görünmüyor.
Denizlililer, il dahilindeki ilçe yolları haricinde, 200 km’ye yakın Denizli-Akhisar duble yolunu, 12-13 yıl gibi kısa bir zaman içinde devlete nasıl yaptırdılar? Ve bizim, 90 km’yi bile bulmayan Bandırma yolumuz ile, 80 km’lik Körfez yolunun onyıllarca yılan hikayesine dönen sürüncemelerden sonra tamamlanabildiğini düşünmek istemiyorum. Bir de, henüz yapımı devam eden ve ne zaman biteceğini bilemediğimiz 60 km’lik Dursunbey yolu var!
EL-PENÇE DÎVAN DURMAK!
Kendi memleketlerinde neyin yapılıp neyin yapılmayacağını, Ankara’daki baronlarından öğrenmekte olan Balıkesir’in siyaset Kâhyaları, bi-zahmet gitsinler de, Denizli’deki emsallerinin, Ankara’da işlerini nasıl halletmekte olduklarını öğrensinler! Katıldıkları programlarda, vatandaşların kendileri karşısında el-pençe dîvan durmalarını beklemekle olmuyor bu işler. Elbette Denizlililer de siyasetçileri karşısında belki el-pençe dîvan duruyorlardır, bilemiyorum; ama, onlar talep ettikleri her hizmeti fazlası ile aldıkları için, bunda hiçbir beis yok. Ama, Balıkesirlilerin, hiçbir hizmet almadıkları bu siyaset Kahyaları karşısında el-pençe dîvan durmalarını ne ile izah edeceğiz?
En iyisi, biz tüm Balıkesirliler olarak dönüşümlü olarak şöyle 3’er 5’er ay Denizli’ye (ya da oraya benzer bir yerlere) gidelim de, siyasetçilere nasıl iş yaptırılacağını mı öğrensek?!. Ne dersiniz?