Şöyle bir baktım da, burada ilk yazmaya başladığım günlerde, Balıkesir’de siyaset yapma usulleri konusunda epeyce yazdıktan sonra, uzun zamandan beri, bu mevzuya fazla girmemişiz. Bilhassa, Ankara’daki “Siyaset Baronları”ndan ve onların yerel parti teşkilatlarındaki “Siyaset Kahyaları”ndan, epeydir uzak kalmışız… Halbuki, bu mevzuların, kamuoyunda sürekli olarak canlı tutulması gerekiyor.
Geçen yılki yazılarımızda, Siyaset Baronlarından ve Kahyalarından epeyce söz ettiğimiz halde, Baronların, “Meclisteki Oy Taşeronları” mevzuuna hiç girmemişiz. Bu yazımızda, tüm bunlar üzerinde bir tekrar yapacağız ve ağırlıklı olarak da, “taşeronlar” meselesi üzerinde duracağız. Ele aldığımız konuları anlatırken, somut örneklere pek girmek istemeyişimizin sebebi, anlattığımız meselelerin kişisel baza indirgenmesini istemeyişimizdir. Ama zaten, okuduğunuzda, sizler, benim verebileceğim örneklerden çok daha fazlasını hatırlıyorsunuz; hiç olmazsa o konudaki hayal gücünüzü sınırlamamış oluyorum.
CUMHURBAŞKANLIĞI VE TBMM SEÇİMLERİ
Malûm, önümüzdeki yıl (18 Haziran 2023’te), “Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri” yapılacak…
O seçimlerde, kimlerin milletvekili olacakları (ya da olmayacakları) hususu, ağırlıklı olarak, yerel Siyaset Kahyalarının ilgi alanına giriyor. Bu konuda ülke gündemindeki en önemli husus ise, kimlerin “Cumhurbaşkanı Adayı” olacaklarıdır. Malum, ülke siyaseti, başlıca iki kamp halinde organize olmuş durumdadır. Öncelikle bu iki kampta olmak üzere, bu kamplara dahil olmayan (ya da edilmemiş) olan partilerin muhtemel adayları ile ilgili yerli-yersiz birtakım spekülasyonlarla, çeşitli siyasi atraksiyonlar ve kamuoyu nabız yoklamaları yapılıyor.
Bu arada, sözüm ona “kamuoyu araştırma şirketleri” de, ikide bir, “Bugün seçim olsa kim ne kadar oy alır?” sorusunu merkeze alan, fevkalade spekülatif sözüm ona araştırma sonuçlarını, çeşitli (konvansiyonel ve sosyal) medya ortamlarında paylaşıyorlar. Bu tür araştırmaların, ne ölçüde halkın kanaatlerini yansıttığını ve yapılan paylaşımların halk üzerindeki etkilerinin ne olduğu hususunda hiçbir fikrim yok açıkçası.
Hemen her gün, siyasi parti genel merkezleri adına yapılan (ve aslında basit polemiklerden öteye gitmeyen) gündelik açıklamalara dayalı olarak, yerel düzeylerde yaşanan kaotik polemik atmosferi altında, sıradan bir insanın, gerçekte siyasette ne olup-bittiğini anlaması, hiç de kolay değil. Yereldeki Siyaset Kahyaları, Ankara’daki Baronların, sözüm ona “siyasi açıklama” denilen gündelik saçmalıklarını, kendi çevrelerinde alabildiğine köpürterek, “halkın gerçekleri görmesini engelleme” konusunda gösterdikleri başarılara göre, milletvekili aday listelerinin üst sıralarında yer bulma hesapları yaparlar ve böylece, “Kahyalıktan Taşeronluğa terfi etme” hayalleri kurarlar.
ANAYASA’NIN 101’İNCİ MADDESİ DİKKATE ALINIR MI?
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve kimlerin aday olacakları konusunda, halk epeydir büyük bir merak içindedir. Halihazırda yürürlükte olan TC Anayasası’nın, Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili 101. maddesinin ilk iki cümlesi, aynen şöyledir: “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir…”
Buna rağmen, halihazırda, görevinin ikinci dönemini tamamlamak üzere olan, sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2023’te de Cumhur İttifakı’nın adayı olması bekleniyor. Bu konuda (özellikle de iktidar cenahının tabanını teşkil eden seçmenler olmak üzere), hiç kimse, Anayasa’daki bu hükmü dikkate almak istemiyor ki, benim de kanaatim, bu maddeye rağmen, bahse konu adaylığın gerçekleşeceği yönündedir.
ANAYASA ARADA BİR DELİNİRSE BİR ŞEY OLUR MU?
Turgut Özal’ın, Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda, TRT’nin radyo ve televizyon yayın tekeli ile ilgili tartışmalar sırasında söylediği, o meşhur “Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz!” ifadesini çağrıştıran girişimlerin, daha sonraki yıllarda iktidara gelen pek çok siyasetçi tarafından tekrarlandığı da bilinmektedir. Görünen o ki, 2023 yılında da, Cumhurbaşkanlığı adaylığı mevzuunda, tarih bu şekilde tekerrür edecek.
Yaygın cehaletin hakim olduğu geri kalmış memleketlerde, Anayasaların ve kanunların (yani hukukun), daima halka karşı kullanıldığı ve iktidardakilere karşı yeterince (ve bazen de hiç) kullanılamadığı bilinen bir gerçektir. İktidardakiler, herhangi biri işi yapmayı kafalarına koyduklarında, ne yapar-ne eder, o işi yaparlar; yani, hukukun cevaz verip-vermesi, onlar için pek sorun teşkil etmez!
“OY TAŞERONLARI”NIN ASLİ GÖREVLERİ
Hukuka rağmen bir işin yapılması konusunda mızrak çuvala sığdırılamadığında, minareye kılıf uydurma süreci başlar… Tüm görevleri, “verilen işarete göre parmak kaldırmak ve indirmek”ten başka hiçbir siyasi fonksiyonları bulunmayan, meclisteki “Oy Taşeronları” devreye alınır ve ihtiyaç duyulan hukuki düzenlemeler (yani, minare kılıfı), son 15-20 yılın icadı olan “torba” yöntemi ile, alakasız birtakım maddeler arasına eklenerek yapılır. Muhalefet cenahı, bu konuda bir-iki sözüm ona itiraz açıklaması yapar ve mesele unutulmaya terk edilir.
Ülkenin dört bir yanından, “vekil” sıfatı verilerek Ankara’ya gönderilen Oy Taşeronlarının, kendilerine oy veren halka karşı hiçbir sorumluluk duygusu ve düşüncesi taşımadıkları gayet açıktır. Tekrar seçilebilmek (daha doğrusu, Baronlar tarafından, seçilebilecek sırada aday gösterilebilmek) için tek dertleri, “hoşa gitmeyecek söz, tavır ve davranışlarının, seçim bölgelerindeki halk tarafından bilinmemesi”nden ibarettir.
Kendi bölgelerindeki başlıca faaliyetleri (düğün, cenaze, kutlama, açılış vb gibi), çeşitli törenlere “protokol” olarak katılmaktan ibaret olan Oy Taşeronlarının, devletle ilgili konularda da, meclisteki oylamalarda, Baronların güdümünde parmak kaldırmak ya da indirmekten başka, hiçbir rolleri yoktur.
GELELİM BALIKESİR’E…
Balıkesir’de, tüm partilerde, birbirine benzer manzaralar hakimdir. Milletvekili çıkaran partilerde, başta milletvekilleri ve Belediye Bakanları olmak üzere, seçilmiş olan siyasilerin (ve tabi İl ve İlçe Başkanlarının da), diğerlerinden ayrı ve kopuk olmak üzere, kendi “özel siyaset grupları” vardır. Tüm bu grupların başlıca faaliyetleri ise, öncelikle birbirlerinin kuyularını kazmak, sonra da, Baronlara, “Sizin için, en uygun Oy Taşeronu (ya da Kahya) ben olurum” mesajı vermek içindir. Baronlar da, partinin yerel teşkilatlarındaki bu grupların, gerek birbirlerinin arkasından kuyu kazmak, partili arkadaşlarının arkasından fırıldak çevirmek ve gerekse, yerel siyasi potansiyeli Ankara’nın hizmetine sunma konusundaki becerilerine göre, Oy Taşeronları ve Kahya tercihlerini yaparlar.
Balıkesir’e geldiğim günden bu yana (yani 17 yıldır), hiçbir programda Balıkesir Milletvekillerini tam kadro olarak, şahsen bir arada hiç görmedim, duymadım da! Milli Gün ve Bayram kutlamaları dışındaki toplantılarda, o toplantı konusuyla birinci derecede ilgili olan siyasi klikin yapısına göre Milletvekilleri arz-ı endam ederler ve o çok matah “selamlama” konuşmalarını yaparak, baştan savma alkışlarla yerlerine otururlar.
BEKLENEN SEÇİMLER İÇİN, BALIKESİRLİLER NELER YAPMALI?
Eğer 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri yapılırsa (ki, ben bunu, “zayıf bir ihtimal” olarak görüyorum), Balıkesir’e gerçekten faydası dokunabilecek karakterdeki kişilerin aday listelerinin üst sıralarına konulabilmesi hususunda çalışmak için bugün pek geç sayılmaz. Yani, Balıkesir’de yerel siyaset yapma iddiasında olanların, Ankara’daki Baronlar için, öyle kolay yenilir-yutulur insanlar olmadıklarının gösterilmesi lazım.
Türkiye’de, bu konuda, doğu ve güneydoğu Anadolu ile Karadeniz’deki bazı iller, hayli başarılı ve beceriklidir; yani, milletvekillerinin seçildikleri bölgelere de hizmet edebilmeleri mümkün görünüyor aslında! Ama bizimkilerin, seçilmeden önce “Baronların kapıkulları olma” çabaları dışında hiçbir faaliyetleri olmadığından, seçildikten sonra Ankara’da hiçbir kıymet-i harbiyeleri olmuyor!
Mevcut sözde siyasetçilerimizde, bu yönde herhangi bir performans beklenmediğine göre, acaba, “toplumsal kanaat önderleri konumunda olan nitelikli ağabeylerin” bu konuda bir teşebbüs başlatmaları mümkün olmaz mı? Bu konuda, belki Balıkesirliler Birliği ve Türk Ocakları gibi, sosyal konumları siyaset üstü olan derneklerin ve bu tür dernek ve vakıf çevrelerinin girişimleri ile, tüm partileri kapsayacak, şu ya da bu partiye mal edilemeyecek türden ortak bir hareket başlatılamaz mı?
Ne dersiniz? Bir düşünün bakalım…