Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

HANİYE, RESMİ YAS VE GIYABİ CENAZE NAMAZI!

Türkiye’de halkın çok büyük bir kısmı, Filistinlilerle (Araplar) İsrail devleti (Yahudiler) arasındaki kavganın, 1948 yılında İsrail’in kurulması ile başladığını ve bunun “Yahudi-Müslüman kavgası” olduğunu zannediyor/düşünüyor! Maalesef iktidar cenahı, hem bu zannın devamına yönelik propaganda yapıyor, hem de bunun üzerinden “siyasi rant” devşiriyor. 30/31 Temmuz gecesi, İran’ın başkenti Tahran’da HAMAS lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesi olayı üzerinden, tüm konvansiyonel ve sosyal medya mecralarında, iç kamuoyuna yönelik hamaset bombardımanı dayanılır gibi değil. Yıllardır, gerek terörle mücadelede ve gerekse Suriye’deki çatışmalarda, yüzlerce askerimiz şehit oluyor. Tek bir saldırıda yüzden fazla insanımızın hayatını kaybettiği durumlarda bile “resmi yas” ilan etmeyen AK Parti-MHP iktidarı, Haniye için bir günlük resmi yas ilan etti ve 2 Ağustos’ta da, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, Cuma namazından sonra ülke genelindeki tüm camilerde halka, Haniye için “gıyabi cenaze namazları (ne demekse artık)” kıldırıldı… Meselenin tarihi arka planını bilmeyen ve gerçekte bunun neyin kavgası olduğundan habersiz insanlarımız, bu tür uygulamaların münhasıran iç siyasete dönük olduğunu ve bunların Filistinlilere hiçbir faydasının olmadığını düşünmeden, iktidarın Gazze için bir şeyler yapmakta olduğunu zannetmeye devam ediyor. HAMAS’ın geçen yıl 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırısıyla başlayan ve tam 10 aydır devam etmekte olan çatışmalar (ve hayatını kaybeden 40 Filistinlinin kanı), Türkiye’de “siyasal İslamcı” denen siyaset ve tarikat baronları tarafından, kahredici bir şekilde, iç siyaset malzemesi olarak kullanılıyor ve maalesef, bunun Filistinlilere hiçbir yararı olmuyor! Tam bu noktada, şu gerçeği hatırlatmamız ve altını kalın bir çizgiyle çizmemiz gerekiyor: Yahudilerle Müslümanlar (ve bilhassa da Türkler) arasında, tarihten kaynaklanan hiçbir husumet ve “kadim düşmanlık” sebebi olabilecek hiçbir olay yoktur! Ne yazık ki, başta “din” olmak üzere, milletimize ait milli ve manevi değerleri siyaset malzemesi yaparak seçim kazanmakta olan siyaset baronları, günümüzdeki Filistin-İsrail çatışmalarının, “Yahudi Müslüman kavgası” olduğu iddiası ile halkımızı yanıltıyorlar ve Gazze’de öldürülen 40 bine yakın masum insanın kanlarına, adeta ekmek doğruyorlar. Halbuki bu (daha öncesini bilemem, ama) aslında, “İkinci Babil Sürgünü (MÖ 587)”nden bu yana, en az 2611 yıl gibi, uzun ve derin bir geçmişi olan kadim bir “Yahudi-Arap kavgası” olan bir mesele ve Türk milletine bugün, “siyonizm” söylemi kullanılarak, sanki “Yahudi-Müslüman savaşı”ymış gibi gösteriliyor! Halbuki siyonizm, 1889’da İsviçre’nin Basel şehrinde, Theodor Herzl başkanlığında toplanan “I. Siyonist Kongre”de ortaya atılmış, “Filistin’de bir Yahudi devleti kurma” idealidir ve bu ideal, 1948’de İsrail’in kurulmasıyla gerçekleştirilmiştir...   TÜRKİYE’DEN İSRAİL’E PETROL VE MAL SEVKIYATI İsrail’in ham petrol ihtiyacının neredeyse tamamına yakını, Kerkük-Yumurtalık ve Bakü-Ceyhan petrol boru hatlarından, yani Türkiye’den gidiyor! Son 10 aydır, bu petrol sevkiyatında en küçük bir duraksama yok! Aynı şekilde, İsrail, pek çok ihtiyacını Türkiye’den ithal ediyor; tıpkı petrolde olduğu gibi, Türkiye’den İsrail’e mal taşıyan gemi seferlerinde de hiçbir aksama yok! İsteyenler, bu hususu, uluslararası ticari gemi seferlerini takip eden ve kayıt altına almakta olan “Marine Traffic(*)” sitesinden kendileri de inceleyebilirler. Marine Traffic kayıtlarında, gemilerin adları, bandıraları, kalkış-varış limanları (rotaları), hangi firmaya ait oldukları ve yüklerinin ne olduğu vb. gibi, belli başlı bilgileri bulabilirsiniz. Peki, Türkiye’den İsrail’e petrol taşıyan tankerler ve mal taşıyan yük gemilerinin büyük bir çoğunluğu kimlere ait? Bunu neden hiç kimse merak etmiyor acaba? Şimdi ben bu tankerlerin ve yük gemilerinin çok büyük bir kısmının kime ait olduğunu buraya yazsam, bu sizin için fazla kolaycılık olur ve belki de, verdiğim bilgiye inanmakta zorlanırsınız. Gemilerden bazılarının sahibi olan Manta Denizcilik’ten geçen yıl Kasım ayı sonlarında yapılan bir açıklamada, Türkiye’den İsrail’e mal taşımaya devam ettikleri doğrulandı. Manta Denizcilik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küçük oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın iş ortağı Mecit Mert’in şirketi ve yapılan açıklamaya göre de Burak beyin bu şirketle hiçbir ilişkisi yokmuş! Bu konularla ilgili söylentiler ayyuka çıkınca, Türkiye’den İsrail’e mal taşımakta olan yük gemilerinin, rotalarını Yunanistan’a çevirdikleri görülüyor. Görünen o ki, Türkiye’den yola çıkan mallar (gemi değiştirilerek), Yunanistan’dan İsrail’e gitmeye devam ediyor. Bu ve buna benzer pek çok konuda, dünyada asıl bilmemesi gerekenler her şeyi biliyorken, Türk halkı ayakta uyutuluyor! Tabii, bu konuda bir de Binali Yıldırım’ın ailesine ait olan deniz taşımacılık şirketlerini ve o şirketlere ait tankerlerin ve gemilerin seferlerini takip etmek gerekiyor.   TÜRKİYE, İSRAİL’LE DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİ NEDEN KESMİYOR? Elbette, dünyada cereyan eden ve bir şekilde Türkiye’yi ve halkımızı ilgilendiren hadiselerin iç kamuoyu üzerinde çeşitli etkileri oluyor ve içeride siyaset yapanlar bu etkileri göz ardı edemezler. Bu bakımdan, siyasilerimiz tarafından Gazze’deki çatışmaların göz ardı edilmesi söz konusu olamaz. Ancak, gerçekte orada cereyan etmekte olan hadiselerin ve akan kanın durdurulmasına en küçük bir yararı olmayan hamasi konuşmalar ve resmi yas ilan etmek gibi, gıyabi cenaze namazı kılmak gibi davranışlar da kabul edilemez! Durup dururken 7 Ekim sabahı İsrail’e saldırarak, 1200 masum sivili öldüren ve 250 sivili rehin alan HAMAS’a tek kelime etmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’deki çatışmaların başladığı daha ilk günlerde yaptığı konuşmalarla, İsrail’in bir “terör devleti” olduğunu ilan etti. Ancak, uluslararası camiada saygın bir devlet olması gereken Türkiye, terör devleti dediği İsrail’e karşı, bugüne kadar, “yaptırım” anlamında, hiçbir diplomatik, siyasi ya da ekonomik adım atmadı! Daha da ilginç olanı ise, başta, sözde “muhalefet partileri” olmak üzere, Türkiye’de hiç kimse, Erdoğan’a bu konuda tek kelime laf da etmedi! Buna karşılık Türkiye, birkaç istisna dışında, dünyadaki tüm ülkeler tarafından “terör örgütü” olarak ilan edilmiş olan HAMAS’ı “meşru müdafaa ve mücadele örgütü” olarak gördüğünü açıklıyor ve “Filistin halkına yardım” adı altında, gerçekte gizli ya da açık bir şekilde HAMAS’a elinden gelen her desteği veriyor.   TERÖR ÖRGÜTLERİNİN BESLENDİKLERİ KAYNAKLAR! Bu arada, sorulması ve sorgulanması gereken bir diğer husus da şudur: Başta HAMAS olmak üzere, Ortadoğu’daki sözde Müslüman görünümlü terör örgütleri hangi kaynaklardan besleniyor? Savaş, dünyanın en pahalı işidir ve yeterince “para” olmadan yapılamaz! Bugün HAMAS militanlarının ellerinde de görmekte olduğumuz tüm araç-gereçler, onları terörist olmakla suçlayan batılı ülkelerin ürünleridir. Başta silah, taşıma ve haberleşme teknolojileri olmak üzere, örgütler, militanlarının kullanmakta oldukları araç-gereçleri nerelerden ve nasıl temin ediyorlar? Tabii, burada PKK’yı da aynı açıdan sorgulamamız gerekiyor. PKK, yıllardır on binlerce militanını dağda ne ile besliyor ve onların ellerindeki silahları nereden temin ediyor? Gençleri “örgüt militanı” olmaya özendiren faktörler nelerdir örneğin? Gençler, normal hayatlarında bulamadıkları ya da bulmayacakları neleri, “ölümle sürekli burun buruna yaşamak” demek olan örgüte katılmakta buluyorlar? Nasıl ki, Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan halkın tüm çocukları, gidip PKK militanı olmuyorlarsa, Filistinlilerin de çoğu, HAMAS ya da bir başka terör örgütünün elemanı olmuyorlar herhalde! Sözde din adına, Türk insanını, Araplarla Yahudiler arasında 26 asırdır devam etmekte olan kadim bir kavganın içine çekmek isteyenlerin tüm amaçları, acaba sadece içeride siyasi rant elde etmekten ibaret midir? Yoksa, Türk milletini, İslam adına Arapların Yahudilerle olan o bitmez-tükenmez kavgasına ortak ederek, Türkiye’yi, dünya politikasındaki etkin konumundan alaşağı ederek, tamamen edilgen hale mi getirmek istiyorlar? Tabii ki bu, Türkiye’ye yönelik tamamen emperyalist bir politikanın gereğidir. Ne yazık ki, içeride, özellikle de siyasette etkin konumda bulunan bazı kesimlerin, bu gibi emperyalist amaçlara hizmet ederek, ülke içindeki saltanatlarını sürdürme eğiliminde oldukları anlaşılıyor! Türkiye, özellikle 1980’den bu yana, dış emperyalist mahfillerle işbirliği yapmayan siyasetçilere iktidar yollarının kapalı olduğu bir ülke haline dönüştürülmüştür. Emperyalist hedefler doğrultusunda çalışmakta olan siyasilere karşı, milli gayelere hizmet edecek siyasetçilerin halk tarafından desteklenmesi halinde, Türkiye’ye yönelik tüm yabancı hesaplar, kolayca alt-üst edilebilir. Bunun en son ve en güzel örneğini milletimiz, Kurtuluş Savaşı ile göstermiştir. Halkımız, sürekli planlı  ve sistemli bir dezenformasyon bombardımanına tabi tutulduğundan, kendisini ilgilendiren ve ilgilendirmeyen meseleleri birbirinden ayıramıyor. Böyle olunca da halk, emperyalistlerin taşeronları olan siyaset baronlarını alaşağı edebilecek milli siyasetçilere destek vermeyi başaramıyor! ____________ (*) https://www.marinetraffic.com/en/ais/home
Ekleme Tarihi: 04 Ağustos 2024 - Pazar

HANİYE, RESMİ YAS VE GIYABİ CENAZE NAMAZI!

Türkiye’de halkın çok büyük bir kısmı, Filistinlilerle (Araplar) İsrail devleti (Yahudiler) arasındaki kavganın, 1948 yılında İsrail’in kurulması ile başladığını ve bunun “Yahudi-Müslüman kavgası” olduğunu zannediyor/düşünüyor! Maalesef iktidar cenahı, hem bu zannın devamına yönelik propaganda yapıyor, hem de bunun üzerinden “siyasi rant” devşiriyor.

30/31 Temmuz gecesi, İran’ın başkenti Tahran’da HAMAS lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesi olayı üzerinden, tüm konvansiyonel ve sosyal medya mecralarında, iç kamuoyuna yönelik hamaset bombardımanı dayanılır gibi değil. Yıllardır, gerek terörle mücadelede ve gerekse Suriye’deki çatışmalarda, yüzlerce askerimiz şehit oluyor. Tek bir saldırıda yüzden fazla insanımızın hayatını kaybettiği durumlarda bile “resmi yas” ilan etmeyen AK Parti-MHP iktidarı, Haniye için bir günlük resmi yas ilan etti ve 2 Ağustos’ta da, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, Cuma namazından sonra ülke genelindeki tüm camilerde halka, Haniye için “gıyabi cenaze namazları (ne demekse artık)” kıldırıldı… Meselenin tarihi arka planını bilmeyen ve gerçekte bunun neyin kavgası olduğundan habersiz insanlarımız, bu tür uygulamaların münhasıran iç siyasete dönük olduğunu ve bunların Filistinlilere hiçbir faydasının olmadığını düşünmeden, iktidarın Gazze için bir şeyler yapmakta olduğunu zannetmeye devam ediyor.

HAMAS’ın geçen yıl 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırısıyla başlayan ve tam 10 aydır devam etmekte olan çatışmalar (ve hayatını kaybeden 40 Filistinlinin kanı), Türkiye’de “siyasal İslamcı” denen siyaset ve tarikat baronları tarafından, kahredici bir şekilde, iç siyaset malzemesi olarak kullanılıyor ve maalesef, bunun Filistinlilere hiçbir yararı olmuyor!

Tam bu noktada, şu gerçeği hatırlatmamız ve altını kalın bir çizgiyle çizmemiz gerekiyor: Yahudilerle Müslümanlar (ve bilhassa da Türkler) arasında, tarihten kaynaklanan hiçbir husumet ve “kadim düşmanlık” sebebi olabilecek hiçbir olay yoktur! Ne yazık ki, başta “din” olmak üzere, milletimize ait milli ve manevi değerleri siyaset malzemesi yaparak seçim kazanmakta olan siyaset baronları, günümüzdeki Filistin-İsrail çatışmalarının, “Yahudi Müslüman kavgası” olduğu iddiası ile halkımızı yanıltıyorlar ve Gazze’de öldürülen 40 bine yakın masum insanın kanlarına, adeta ekmek doğruyorlar. Halbuki bu (daha öncesini bilemem, ama) aslında, “İkinci Babil Sürgünü (MÖ 587)”nden bu yana, en az 2611 yıl gibi, uzun ve derin bir geçmişi olan kadim bir “Yahudi-Arap kavgası” olan bir mesele ve Türk milletine bugün, “siyonizm” söylemi kullanılarak, sanki “Yahudi-Müslüman savaşı”ymış gibi gösteriliyor! Halbuki siyonizm, 1889’da İsviçre’nin Basel şehrinde, Theodor Herzl başkanlığında toplanan “I. Siyonist Kongre”de ortaya atılmış, “Filistin’de bir Yahudi devleti kurma” idealidir ve bu ideal, 1948’de İsrail’in kurulmasıyla gerçekleştirilmiştir...

 

TÜRKİYE’DEN İSRAİL’E PETROL VE MAL SEVKIYATI

İsrail’in ham petrol ihtiyacının neredeyse tamamına yakını, Kerkük-Yumurtalık ve Bakü-Ceyhan petrol boru hatlarından, yani Türkiye’den gidiyor! Son 10 aydır, bu petrol sevkiyatında en küçük bir duraksama yok! Aynı şekilde, İsrail, pek çok ihtiyacını Türkiye’den ithal ediyor; tıpkı petrolde olduğu gibi, Türkiye’den İsrail’e mal taşıyan gemi seferlerinde de hiçbir aksama yok! İsteyenler, bu hususu, uluslararası ticari gemi seferlerini takip eden ve kayıt altına almakta olan “Marine Traffic(*)” sitesinden kendileri de inceleyebilirler. Marine Traffic kayıtlarında, gemilerin adları, bandıraları, kalkış-varış limanları (rotaları), hangi firmaya ait oldukları ve yüklerinin ne olduğu vb. gibi, belli başlı bilgileri bulabilirsiniz.

Peki, Türkiye’den İsrail’e petrol taşıyan tankerler ve mal taşıyan yük gemilerinin büyük bir çoğunluğu kimlere ait? Bunu neden hiç kimse merak etmiyor acaba? Şimdi ben bu tankerlerin ve yük gemilerinin çok büyük bir kısmının kime ait olduğunu buraya yazsam, bu sizin için fazla kolaycılık olur ve belki de, verdiğim bilgiye inanmakta zorlanırsınız. Gemilerden bazılarının sahibi olan Manta Denizcilik’ten geçen yıl Kasım ayı sonlarında yapılan bir açıklamada, Türkiye’den İsrail’e mal taşımaya devam ettikleri doğrulandı. Manta Denizcilik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küçük oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın iş ortağı Mecit Mert’in şirketi ve yapılan açıklamaya göre de Burak beyin bu şirketle hiçbir ilişkisi yokmuş!

Bu konularla ilgili söylentiler ayyuka çıkınca, Türkiye’den İsrail’e mal taşımakta olan yük gemilerinin, rotalarını Yunanistan’a çevirdikleri görülüyor. Görünen o ki, Türkiye’den yola çıkan mallar (gemi değiştirilerek), Yunanistan’dan İsrail’e gitmeye devam ediyor. Bu ve buna benzer pek çok konuda, dünyada asıl bilmemesi gerekenler her şeyi biliyorken, Türk halkı ayakta uyutuluyor! Tabii, bu konuda bir de Binali Yıldırım’ın ailesine ait olan deniz taşımacılık şirketlerini ve o şirketlere ait tankerlerin ve gemilerin seferlerini takip etmek gerekiyor.

 

TÜRKİYE, İSRAİL’LE DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİ NEDEN KESMİYOR?

Elbette, dünyada cereyan eden ve bir şekilde Türkiye’yi ve halkımızı ilgilendiren hadiselerin iç kamuoyu üzerinde çeşitli etkileri oluyor ve içeride siyaset yapanlar bu etkileri göz ardı edemezler. Bu bakımdan, siyasilerimiz tarafından Gazze’deki çatışmaların göz ardı edilmesi söz konusu olamaz. Ancak, gerçekte orada cereyan etmekte olan hadiselerin ve akan kanın durdurulmasına en küçük bir yararı olmayan hamasi konuşmalar ve resmi yas ilan etmek gibi, gıyabi cenaze namazı kılmak gibi davranışlar da kabul edilemez!

Durup dururken 7 Ekim sabahı İsrail’e saldırarak, 1200 masum sivili öldüren ve 250 sivili rehin alan HAMAS’a tek kelime etmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’deki çatışmaların başladığı daha ilk günlerde yaptığı konuşmalarla, İsrail’in bir “terör devleti” olduğunu ilan etti. Ancak, uluslararası camiada saygın bir devlet olması gereken Türkiye, terör devleti dediği İsrail’e karşı, bugüne kadar, “yaptırım” anlamında, hiçbir diplomatik, siyasi ya da ekonomik adım atmadı! Daha da ilginç olanı ise, başta, sözde “muhalefet partileri” olmak üzere, Türkiye’de hiç kimse, Erdoğan’a bu konuda tek kelime laf da etmedi!

Buna karşılık Türkiye, birkaç istisna dışında, dünyadaki tüm ülkeler tarafından “terör örgütü” olarak ilan edilmiş olan HAMAS’ı “meşru müdafaa ve mücadele örgütü” olarak gördüğünü açıklıyor ve “Filistin halkına yardım” adı altında, gerçekte gizli ya da açık bir şekilde HAMAS’a elinden gelen her desteği veriyor.

 

TERÖR ÖRGÜTLERİNİN BESLENDİKLERİ KAYNAKLAR!

Bu arada, sorulması ve sorgulanması gereken bir diğer husus da şudur: Başta HAMAS olmak üzere, Ortadoğu’daki sözde Müslüman görünümlü terör örgütleri hangi kaynaklardan besleniyor? Savaş, dünyanın en pahalı işidir ve yeterince “para” olmadan yapılamaz! Bugün HAMAS militanlarının ellerinde de görmekte olduğumuz tüm araç-gereçler, onları terörist olmakla suçlayan batılı ülkelerin ürünleridir. Başta silah, taşıma ve haberleşme teknolojileri olmak üzere, örgütler, militanlarının kullanmakta oldukları araç-gereçleri nerelerden ve nasıl temin ediyorlar?

Tabii, burada PKK’yı da aynı açıdan sorgulamamız gerekiyor. PKK, yıllardır on binlerce militanını dağda ne ile besliyor ve onların ellerindeki silahları nereden temin ediyor? Gençleri “örgüt militanı” olmaya özendiren faktörler nelerdir örneğin? Gençler, normal hayatlarında bulamadıkları ya da bulmayacakları neleri, “ölümle sürekli burun buruna yaşamak” demek olan örgüte katılmakta buluyorlar?

Nasıl ki, Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan halkın tüm çocukları, gidip PKK militanı olmuyorlarsa, Filistinlilerin de çoğu, HAMAS ya da bir başka terör örgütünün elemanı olmuyorlar herhalde!

Sözde din adına, Türk insanını, Araplarla Yahudiler arasında 26 asırdır devam etmekte olan kadim bir kavganın içine çekmek isteyenlerin tüm amaçları, acaba sadece içeride siyasi rant elde etmekten ibaret midir? Yoksa, Türk milletini, İslam adına Arapların Yahudilerle olan o bitmez-tükenmez kavgasına ortak ederek, Türkiye’yi, dünya politikasındaki etkin konumundan alaşağı ederek, tamamen edilgen hale mi getirmek istiyorlar? Tabii ki bu, Türkiye’ye yönelik tamamen emperyalist bir politikanın gereğidir. Ne yazık ki, içeride, özellikle de siyasette etkin konumda bulunan bazı kesimlerin, bu gibi emperyalist amaçlara hizmet ederek, ülke içindeki saltanatlarını sürdürme eğiliminde oldukları anlaşılıyor!

Türkiye, özellikle 1980’den bu yana, dış emperyalist mahfillerle işbirliği yapmayan siyasetçilere iktidar yollarının kapalı olduğu bir ülke haline dönüştürülmüştür. Emperyalist hedefler doğrultusunda çalışmakta olan siyasilere karşı, milli gayelere hizmet edecek siyasetçilerin halk tarafından desteklenmesi halinde, Türkiye’ye yönelik tüm yabancı hesaplar, kolayca alt-üst edilebilir. Bunun en son ve en güzel örneğini milletimiz, Kurtuluş Savaşı ile göstermiştir. Halkımız, sürekli planlı  ve sistemli bir dezenformasyon bombardımanına tabi tutulduğundan, kendisini ilgilendiren ve ilgilendirmeyen meseleleri birbirinden ayıramıyor. Böyle olunca da halk, emperyalistlerin taşeronları olan siyaset baronlarını alaşağı edebilecek milli siyasetçilere destek vermeyi başaramıyor!

____________

(*) https://www.marinetraffic.com/en/ais/home

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.