Maalesef, “hayat devam ediyor”! Bu ifade, her ne kadar gerçekliği yansıtıyor olsa da, afet bölgelerindeki insanlar için kahredici bir anlamı var! Depremin meydana geldiği geceyi takip eden gün ve haftalarda, tüm ülke olarak, depremle yatıp, depremle kalkıyorduk. Deprem ağırlıklı ve öncelikli kamuoyunun ortaya çıkardığı yardımlaşma ve dayanışma heyecanı, maalesef devlet tarafından doğru organize edilemedi. Her şeyden evvel, Kızılay gibi asırlık deneyime sahip bir kuruluş ve AFAD başta olmak üzere, A’dan Z’ye Valilikler ve Belediyeler gibi yerel idari birimlerin hiçbiri de, kendilerinden beklenen performansı gösteremediler!
DEPREMDE, YARDIMLAR İYİ ORGANİZE EDİLEMEDİ!
İktidar tarafından (hem de devlet gücü ve imkanları kullanılarak), muhalif partilere ait Belediyelerin ve STK’ların afet bölgesine yönelik yardım faaliyetlerinin üzerlerinin örtülmesi (ve hatta engellenmeye çalışılması) konusundaki canhıraş çabalar, vicdanları kanattı. Hele hele Kızılay’ın, deprem bölgesinde yardım faaliyetleri yürüten AHBAP’a çadırları parayla satması, resmen tüy dikti!
Depremin yarattığı şok etkisi ile, yurdun ve dünyanın dört bir yanından son derece düzensiz olarak çok sayıda yardım malzemesi bölgeye sevk edildi. Ne var ki, afet bölgesinde, dışarıdan gelen yardımları düzenli olarak karşılayarak kabul edecek, gelen yardımları tasnif edip kayıt altına aldıktan sonra, bunların bölge içerisinde dengeli ve bilinçli dağıtımını sağlayacak hiçbir disiplin yoktu! Neticede, gerek malzeme ve gerekse (resmi ya da gönüllü) hizmet personeli şeklinde bölgeye ulaşabilen yardımların çok büyük bir kısmı, maalesef efektif olarak değerlendirilemedi ve birçoğu hiç kullanılamadan heba oldu gitti! Ayrıca, arama-kurtarma çalışmaları da, fevkalade yetersiz kaldı
Deprem bölgesine malzeme götüren TIR’lar ve kamyonlar, günlerce bölgedeki şehirlerin girişlerinde uzun kuyruklar halinde beklemek zorunda kaldı. Daha önceden programlanmış işleri sebebiyle bekleyemeyecek durumda olan TIR’lar ve kamyonlar, yüklerini, kontrolsüz ve tedbirsiz bir şekilde yol kenarlarına boşaltıp geriye döndüler. Yol kenarlarına boşaltılan tüm o yardım malzemeleri, yağan yağmurlarla heba oldu gitti…
SEÇİM İLAN EDİLDİ, DEPREM UNUTULDU!
Depremin üzerinden sadece iki ay geçti ve bugün artık kimsenin “deprem” diye bir derdi yok; varsa yoksa SEÇİM! 11 ilde, yaklaşık 13 milyon insanımızın can pazarında mücadele verdiği günlerde, ne yazık ki, memleketin siyasileri “seçim” derdine düştüler! Gerek devlet ve gerekse halk olarak, depremin yaralarını sarmakla uğraşıyorken, sayın Cumhurbaşkanı, “tamamen kendi siyasi çıkarı ve ikbali bağlamında” yaptığı değerlendirmelerle, milletin gözlerinin içine baka baka, normalde 18 Haziran’da yapılması gereken, Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri’ni, bir ay öne aldı!
Seçim kararının ilan edilmesi ile deprem, tedrici olarak, milletin gündeminden geri sıralara düşerken, seçim, kamuoyunda, neredeyse tek gündem maddesi haline geldi. Son bir aydır, ülkemizde neredeyse hiç kimse, depremden söz etmiyor! Gerek konvansiyonel (radyo, TV, gazete vb) ve gerekse internetteki sosyal medya mecralarında, depremden söz eden kimse kalmadı! İki ayı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, bölgede hâlâ, çadır ve konteyner gibi “geçici barınma” sorunları çözülmüş değil! Deprem bölgesinde, yüzlerce tanıdığımız ve yakın dostlarımız var; yardım ve destek anlamında, onlarla temaslarımız devam ediyor. Bizzat tanıdığımız insanların, gerek bize doğrudan ilettikleri ve gerekse sosyal medya hesaplarında paylaştıkları mesajlar yürek parçalayıcıdır. Ve biz, tüm ülke olarak, seçimle yatıyor seçimle kalkıyoruz! Maalesef, bilinen tarihimizde milletimizin hiç yaşamadığı çapta büyük bir felaketten sonra dahi, bizde hep “ateş düştüğü yeri yakıyor” ve “hayat devam ediyor”!..
DEPREM KONUSUNDA BALIKESİR TEŞEKKÜRÜ HAK EDİYOR
Balıkesir halkı, tüm resmi kurumları ve STK’ları ile, depremin meydana geldiği dakikalardan itibaren, eşine kolay rastlanmayacak düzeyde büyük bir hız ve performans ortaya koymuştur. Bunun sonucu olarak, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Yücel Yılmaz, önce sadece Osmaniye’de, sonra da ilaveten Malatya’da “Koordinatör Belediye Başkanı” olarak görevlendirildi. Depremden etkilenen diğer illere kıyasla, Osmaniye ve Malatya’da, şikayetlerin dozu nispeten çok daha düşük oldu. Bu bakımdan, hem sayın Yücel Yılmaz ve ekibi, hem de, il genelinde, deprem bölgesine 700’e yakın TIR dolusu malzeme ve bini aşkın gönüllü yardım personeli gönderen Balıkesir halkı, her türlü teşekkürü hak ediyorlar.
Birkaç gün önce, Balıkesir’de afet bölgesine yardım amacı ile oluşturulan yerleri dolaştım; depremden sonraki o ilk günlerdeki hareketlilikten eser yok! Şehirde yardım faaliyetlerini yürüten kurumlar ve insanlar, epey zamandır sanki ortada yoklar! Neden? Çünkü, tüm ülkede olduğu gibi, Balıkesirlilerin gündemi de, tümüyle seçime endekslenmiş bulunuyor.
SİYASETİN DİLİ NEDEN BU KADAR ZEHİRLİ?
Bu arada, seçim tarihi yaklaştıkça siyasi gerilim artıyor, taraflar arasındaki eleştiriler (bilgiden ve mantıktan tamamen arındırılmış olarak), çoğu aslı astarı olmayan, ya da mevcut gerçeklerin çarpıtılması ile, karşılıklı suçlama ve hakaretlerden ibaret alelade polemiklerle devam ediyor. Bizde maalesef, siyasi mücadele denen şeyin, İngilizlerin “Dog-fight” dedikleri it-dalaşından pek farkı yok! Bilhassa gençler olmak üzere, halka örnek olmaları gereken ve kamu yönetimine talip olan bizim evlere şenlik siyasetçilerimiz arasında, akıl ve ahlak ürünü denebilecek, ferasetli hiçbir diyalog yok!
Taraflar arasında, birbirlerinin söz ve davranışları ile ilgili münferit eleştirilerin, suçlamaların, hakaretlerin ve tehditlerin dışında, akla, bilgiye ve vicdana dayalı herhangi bir siyasi analiz, ya da stratejik proje önerisi üzerinde tartışmaları göremiyoruz? Bir-iki istisna haricinde, bilhassa AK Parti yönetici ve sözcüleri olmak üzere, siyasetçilerin kullandıkları dilin iler-tutar hiçbir yanı yok! Aklı başında insanların, basit kahvehane sohbetlerinde bile kullanmayacakları, fevkalade basit, aşağı düzeyde bıçkın ifadelerle, sürekli birbirlerini karalayan, hakaret ve tehdit eden bu mahlûkattan, memlekete ne fayda gelir diye düşünen de yok memlekette!
ADAY LİSTELERİ VE PARTİ TABALARININ BEKLENTİLERİ
Biz bu yazıyı kaleme aldığımız saatlerde, siyasi partilerin YSK’ya sundukları Milletvekili Kesin Aday Listeleri kamuoyu ile yeni paylaşılmıştı. İlk bakışta AK Parti’nin ve MHP’nin milletvekili aday listelerini, Balıkesir kamuoyuna hitap etme noktasında hayli zayıf gördüğümü ifade etmeliyim. Buna karşılık İYİ Parti ve CHP aday listeleri oldukça güçlü görünüyor. Yapılan ilk değerlendirmelerde, özellikle İYİ Parti listesinin, Balıkesir’de kuvvetli bir rüzgar estireceği ifade ediliyor.
Aslında, Ankara’da, Milletvekili Aday Listelerini düzenleyen Siyaset Baronları, tabanın talep ve beklentilerini zaten pek dikkate almazlar; onların, “tabanı uyandırmadan oy alabilecek kendi adamlarını halka empoze etmek”ten başka dertleri yoktur. Baronların bu konuda yereldeki en büyük yardımcıları ve destekleri ise, “teşkilat” denen Siyaset Kâhyalarının teşkil ettiği basit çıkar güruhlarıdır. Yürürlükteki sistemde, seçmenlerin kendi gönüllerinden geçen insanları TBMM’ye gönderme imkanları oldukça zayıftır; seçmenler ancak, farklı partilerin Baronları tarafından hazırlanmış olan (al birini vur diğerine) listeler arasında tercih yapabilirler. Bunları söyledikten sonra, İYİ Parti aday listesinin, diğer partilerin listelerine kıyasla, tabanın istek ve arzularını karşılama bakımından, hayli güçlü olduğu söylenebilir.
HER İKİ TARAFIN DA İNSAN KALİTELERİ VE NİTELİKLER AYNI
Bu seçimlerde, devlet erkleri arasında “kuvvetler ayrılığı”nı savunan ve Kuva-yı Milliyecilerin kurdukları Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı olanlar ile, devlet erkleri arasında “kuvvetler birliği”ni (daha doğrusu, “tek adam rejimi”ni) savunan, Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı saltanat yanlıları (ve mandacılar) arasında geçeceği anlaşılıyor. Ne var ki, her iki taraftaki insan kalitesi ve öne çıkan isimlerin nitelikleri birbirlerine çok benziyor! Bu nedenle, hangi tarafın kazanmasının ülkemiz için diğerine göre çok daha faydalı olacağını söylemek pek mümkün değil. Maalesef, ülkemizdeki yaygın cehalet ve insanların basit kişisel çıkar hesapları nedeniyle, halkımız genel olarak, bu konuda yeterli düzeyde bir temyiz kabiliyetine sahip görünmüyor.
Son 15 yıldır, “Kuva-yı Milliye Şehri” iddiasını sürdüren Balıkesirliler olarak, 14 Mayıs’ta ne yönde oy kullanacağımızı bilemiyorum. Bu seçimlere kadarki, neredeyse tüm önceki seçimlerde, HDP ve onun öncülleri olan Kürt partileri ile işbirliği (ve hatta İmralı’da Öcalan’la bile doğrudan pazarlık) yapmaktan çekinmemiş olan AK Parti, bugün Millet İttifakı’nı, sadece Cumhurbaşkanlığı konusunda HDP ile varılan anlaşma sebebiyle, “terör destekçiliği” ile suçluyor. Tam bir “bana helal, ama sana haram” durumu…
SUÇLUYORLAR; AMA, HAKLARINDA HİÇBİR İŞLEM YAPMIYORLAR!
İşin en ilginç yanı, nedense hiç kimse, AK Parti’ye, “HDP, eğer PKK’nın partisi ise, acaba neden yıllardır gerekli işlemi yapmıyorsunuz da, TBMM’de oturmalarına izin veriyorsunuz?” diye sormuyor! Birkaç aç ay evvel, Anayasa değişikliği ile ilgili olarak, HDP ile resmi bir görüşme yapan AK Parti, şimdi sadece Cumhurbaşkanlığı Seçimi konusunda HDP ile anlaşan Millet İttifakı’nı, topluca “terör destekçisi” ilan edebiliyor; dahası, bu tutum, ilginç birşekilde, halkta belli bir karşılık da buluyor!.. Görünen o ki, HDP’yi yanına alması, Millet İttifakı’na pek bir şey kazandırmadığı gibi, belli ölçüde oy da kaybettirdiğinden, aslında Cumhur İttifakı’na daha çok fayda sağlıyor gibi. HDP’nin seçimle ilgili söylemleri, Millet İttifakı’nı teşkil eden partilerin tabanlarında ciddi bir kafa karışıklığına yol açtığı gayet açık.
İlk bakışta, Kemal Kılıçdaroğlu (I. ya da II. turda) Cumhurbaşkanlığına seçilse bile, Millet İttifakı, TBMM’de çoğunluk sahibi olabilecek gibi görünmüyor; böyle olunca da, seçimden sonra Millet İttifakı’nın meclis çalışmaları, sürekli olarak, HDP’nin manipülasyonlarına açık olacak. Bakalım, gelecek günler ne gibi gelişmelere gebe; bekleyelim ve görelim.