Düne kadar depremle yatıyor, depremle kalkıyorduk… Meral Akşener’in, “6’lı Masa’yı dağıtan” geçen Cuma günkü konuşmasından sonra, seçim ve Cumhur İttifakı’nın karşısındaki siyasi tablo ile ilgili konuşmalar, paylaşımlar vs tüm gündemi kapatmış görünüyor! Ama hemen belirtmek gerek ki, Akşener’in açıklamaları, depremin, iktidar cenahı üzerinde ölümcül etkisi olan gündem baskısı, neredeyse tamamen ortadan kalktığından, ilk olarak AK Parti’nin işine yaradı!
Gerçekte, öyle abartılacak kadar önemi olmayan siyaset gündemi ile ilgilenmeyi açıkçası kendim ve yazımı okuyan sizler açısından zül addediyorum. Neredeyse ülke nüfusunun %40’ını bulan kesimini başarı ile konsolide etmekte olan iktidarın karşısında konumlanan 40 parçalı muhalefetin, hiçbir seçimde kayda değer başarı gösteremeyeceği gayet açıktır! O nedenle, hiçbir sistematiği bulunmayan ve bana göre bir dünya gereksiz saçmalıklarla dolu olan “siyaset gündemi” ile ilgilenmeyi, şahsım adına gerekli görmüyorum.
BALIKESİR, AKTİF BİR FAY HATTI ÜZERİNDE BULUNUYOR!
Kendim Balıkesir’de yaşamakta olduğumdan, doğrudan Balıkesir’i ilgilendiren konulara öncelik ve ağırlık vermeye devam edeceğim. Şimdi sizlere, Balıkesir halkı olarak, depremle nasıl alay etmekte olduğumuzu anlatmaya çalışacağım. Konuya girmeden önce, şunu hatırlatayım: AFAD’ın resmi verilerine göre Balıkesir Türkiye’de, “aktif fay hatları üzerinde” yer alan ve “birinci derece deprem riski bulunan” 45 il merkezinden biridir!
Üç-beş kuruşluk gündelik maddi çıkar ve kişisel rant uğruna, depremle ilgili riskleri görmezden gelerek yolumuza devam ediyor, paralarımıza(şimdilik) para katıyoruz ve maşallahımız var, bundan da büyük keyif alıyoruz. Tabii, şimdilik; yani, o beklenen büyük Balıkesir Depremi oluncaya kadar… Keyfimize diyecek yok! Kısacası, tüm Balıkesirliler olarak, “depreme selam, yolumuza aynen devam” modundayız!
Bundan önceki yazımızda geniş olarak üzerinde durduğumuz, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)’nin, Balıkesir kent merkezine ait Jeolojik Deprem Zemin Etüt Raporu’nda, “imara açılması mümkün değildir” denen bölgede yer alan mahallelerde (Plevne, Bahçelievler, H.B.Çantay, Gündoğan, Gümüşçeşme ve Paşaalanı), 2006 yılından bu yana, oldukça hızlı bir şekilde, adeta şehvet derecesinde büyük bir iştahla inşa edilen, pek çoğu lüksten de öte, ederinin birkaç katı fiyatlarla alınıp-satılmakta olan pahalı binalar, başta o binaların müteahhitleri ile dairelerin sahipleri, ikamet edenleri ve Belediyelerimizin ilgili yetkilileri olmak üzere, nedense hiç kimseyi düşündürmüyor? Aslında, yukarıdaki parantezde adları bulunan mahallelere, Çayırhisar ve Ayşebacı ile birlikte, tüm ova köylerimizi de eklemek gerekiyor. O yıllarda, ovadaki köylerimizle Çayırhisar ve Ayşebacı, Balıkesir Belediye sınırlarına dahil olmadıklarından, o raporda adları yer almıyor. Ancak, AFAD’ın resmi internet sitesinde, güncellenen fay hatları ile ilgili haritalarda, ovadaki kırsal mahallelerimizin yanısıra, batıya, Edremit Körfezi’ne doğru çok sayıdaki ilçemiz ve kırsal mahallelerimizin de, aynı derecede deprem riski altında bulunduğu gösteriliyor.
DEPREMLE “RUS RULETİ” Mİ OYNUYORUZ?
O binaları projelendiren mimarlar ve mühendisler ile Belediyelerimizin ilgili yetkilileri, güneyde Çayırhiar’dan kuzeydeki Paşaalanı’na kadar, şehrin doğu tarafında ovada yer alan yerleşimlerdeki binaların, Allah göstermesin, 7 şiddetindeki bir depremde, hiçbir şekilde ayakta kalamayacaklarını gayet iyi biliyor olmalılar! Peki, bu gerçeğe rağmen, Balıkesir’in en pahalı binaları, acaba neden hâlâ bu bölgelerde inşa ediliyor? Bunun, akla uygun hiçbir sebebi de, izahı da yok; neden böyle olduğunu anlayan beri gelsin! Balıkesirliler olarak, adeta, depremle adeta Rus Ruleti oynuyor gibiyiz?
Bilimsel araştırmalarla ortaya konmuş ve hiçbir tartışmaya yer bulunmayan, Balıkesir kent merkezinin altında yer alan fay hatları ve depremsellik konusundaki gerçeklere rağmen, hangi akla hizmet, sanki böyle bir şey yokmuş gibi, deprem açısından en tehlikeli yerlere, “bu bölgedeki zemin durumunun gerektirdiği teknik özelliklere riayet etmeden” böylesine pahalı binalar inşa etmeye devam ediyoruz! Balıkesir’in en pahalı binaları, acaba neden, bilimsel verilere göre “imara açılması bile imkansız olan” bu bölgede bulunuyor? Yarın, maazallah 7’nin üzerinde bir deprem meydana geldiğinde, ayakta kalmaları imkansız olan bu binalarda ölecek insanlarımızın hesabını kime soracağız?
PEKİ BUNDAN SONRASI İÇİN NE YAPMALI?
Şehrimizin üzerinde yer aldığı fay hatları ile ova tarafındaki (çoğu yerlerde 100 metreyi geçen) yumuşak toprak kalınlığının ortalama 35m ve yüzey sularının, zeminin hemen 2-2,5 m altında olmasını göz önüne alarak, öncelikle ve hiç vakit kaybetmeden, il genelinde, ilk iş olarak, “mevcut tüm binaların, depremsellik açısından, tam bir teknik envanterinin çıkarılması” gerekiyor.
Bu işi devlet (ya da belediyeler) sembolik bir ücret karşılığında yapmalı. Tüm binaların teknik envanter çalışmaları tamamlandıktan sonra, belediyeler işi ele almalı ve bir önceki yazımızın “PEKİ, BALIKESİR NE YAPMALI?” başlıklı son bölümünde belirtilen hususlar kapsamında, (muhtemel depremlere karşı alınması gereken tedbirlerle ilgili olarak, Merkezi Büyükşehir Belediyesinde ve alt birimleri ilçe belediyelerde olmak üzere kurulacak olan “özel birim” tarafından), olabildiğince hızlı bir şekilde, çeşitli maddi teşvik uygulamaları ile birlikte, şu işler yapılmalıdır:
- Mevcut halleri ile kullanılması mümkün görülen binalara, yeni ve özel “Bina Kullanım Belgeleri” düzenlenerek (ve mutlaka “en ucuz tarifeden” DASK sigortaları da yaptırılarak), tapuya da işlenmesi sağlanmalı.
- Yapılacak proje tadilatı ve güçlendirmelerle kullanılabilir hale gelebilecek binaların sahiplerine, bu işleri tamamlamaları için bir süre verilmeli. Teknik tadilat ve güçlendirmelerini tamamlayan binalara, yeni ve özel “Bina Kullanım Belgeleri” verilmeli, DASK sigorta tarifeleri de, buna göre en aza indirilmeli. Bu gibi bina sahiplerine, proje tadilatı ve güçlendirme işlerinde kullanmaları için, bankalardan mutlaka “faizsiz” krediler temin edilmeli, bu kredilerin faizleri, devletin Deprem Fonu’ndan karşılanmalı!
- Verilen süre içerisinde gerekli tadilat ve güçlendirmeleri yaptırmayan binaların vergileri arttırılmalı, zorunlu DASK sigorta primleri de, mümkün olduğunca yüksek tutulmalıdır. Ayrıca, bu tür binaları kullananlara, yine yüksek tarifeden “Hayat Sigortası yaptırma” zorunluluğu getirilmelidir. Bu yüksek sigorta bedellerinin belli bir kısmı, Deprem Fonu’na aktarılmalıdır. DASK sigortasını yaptırmayan bu gibi binalara elektrik, su, doğalgaz vb gibi belediye hizmetleri verilmemelidir.
- Bilhassa konumları ve zemin özellikleri bakımından, hiçbir şekilde kullanımları mümkün olmayacak binalar, belli bir plan dahilinde, hızla yıktırılmalıdır. Yeni bina yapımı mümkün olmayacak arsalar ve araziler rehabilite edilerek, tarıma ya da bedelleri ödenerek, yeşil alan şeklinde topluma kazandırılmalıdır. Bu gibi bina ve arsa sahiplerine, zemini sağlam ve deprem riski olabildiğince az olan bölgelerde, yeni imara açılacak yerlerden, “ücretsiz arsa tahsisleri” yapılmalıdır.
- Depreme karşı alınması gereken tedbirler kapsamında, gerek hükümet ve gerekse belediyeler tarafından yapılacak ve yapılmakta olan yeni uygulamalar hakkında kamuoyu desteğinin sağlanabilmesi için, özel “halkla ilişkiler birimleri” kurulmalı, yapılmakta olan işlerin zarureti ve vatandaşların yapmaları gereken iş ve işlemler hakkında, halkın aydınlatılmasına özel önem verilmelidir.
Binalarla ilgili olarak, teknik bakımdan yapılması zorunlu olduğu halde, mevcut yasalar kapsamında yapılamayan işler için de, siyasi iktidar nezdinde, gerekli girişimler yapılmalıdır.
HALK TALEP ETMEZ, BASKI OLUŞTURMAZSA, BU İŞLER OLMAZ!
Ama 3-5 yıl, ama 40-50 yıl sonra, çok büyük bir ihtimalle Balıkesir’de meydana gelecek bir depremin, felakete dönüşmemesi için, bir an önce hepimiz kollarımızı sıvamalı ve alınması gereken tedbirler konusunda, ihmalkar davranmamalıyız. Eğer bu amaçla yapılması gereken işler, resmi makamlar tarafından yapılmıyor, ya da savsaklanıyorsa, toplum olarak ağırlığımızı koymalı, ilgili kurum ve kuruşlar üzerinde kamuoyu baskısı oluşturmalıyız. Bu işin en olur yanı şudur: Biz, halk olarak siyasiler üzerinde gereken baskıyı kurmalıyız. Biz bunu yapmadığımız sürece, hiçbir siyasetçi bu işlere kafa yormaz!
Önceden pek ala alınabilecek tedbirler alınmadığında, depremde nelerin olacağını 1999’dan bu yana ve en son da 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremde gayet açık olarak gördük! O bölgede, depremle ilgili tedbirleri almaları gereken herhangi bir siyasetçinin, bu depremle ilgili olarak, en küçük bir sorumluluk üstlendiğini duyduk mu? Neden? Çünkü halk, depremle ilgili tedbirler konusunda hiçbir şekilde talep ortaya koymamıştır! Depreme karşı gerekli tedbirlerin alınmasını talep etmesi gereken halk bunula ilgili baskı oluşturmadığında, hiçbir siyasetçinin umurunda olmayacağı bir kere daha ortaya çıkmıştır. Halbuki, depremin faturasının önce siyasetçilere ödetilmesi, onların burunlarından fitil fitil getirilmesi gerekmiyor mu? Bunu kim yapacak? Elbette ki, halkın kendisi!
KAYBEDECEK TEK BİR GÜNÜMÜZ BİLE YOK!
Şu son iki yazıda üzerinde durduğumuz hususlarda, Balıkesir’de çalışmalara başlamadan önce, halkın konu hakkında yeterince bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor. Eğer, muhtemel bir depremde, 6 Şubat’taki Kahramanmaraş depreminde yerle bir olan şehirler gibi bir felaket yaşamak istemiyorsak, depreme karşı tedbirler konusunda vakit kaybetme lüksümüzün olmadığını artık anlamış olmalıyız. Başta siyasetçiler olmak üzere, ilgili resmi kurum ve kuruluşlar işleri ağırdan alsalar dahi, bizim, gidip onları uyarmamız ve mutlaka bu çalışmaların yapılmasını sağlamamız gerekiyor.
Gündelik rant peşinde koşarak bu işlerin olmayacağı gayet açıktır. Lütfen aklımızı başımıza alalım ve hep birlikte, bir an önce, depreme karşı alınması gereken ve mümkün olan tedbirleri almaya başlayalım. Yoksa, bu işin sonu hiç de iyi olmayacak!