Bugün 25 Mart… Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun katledilişinin 15. yıldönümü… 1980 öncesinde, öğrencilik yıllarımızda yakın dostluğumuz olan Muhsin Yazıcıoğlu ile yol arkadaşları Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya ve İHA muhabiri, mesai arkadaşım İsmail Güneş’i, vefatlarının sene-i devriyesinde rahmetle anıyorum… Suikasti düzenleyenlere ve 15 yıldır bu olayı aydınlatmayanlara, sonsuz lanetler olsun!..
Bilmem sizler ne düşünüyorsunuz, ama ben oldum olası siyasetçilerin halka hizmet aşklarına bayılmışımdır. Adamlar, Hz.İsa aleyhisselamın Havarilerinden de ileri, halka hizmet tutkusuyla yaşıyorlar! Adeta, kendilerine Allah’tan bu yönde bir vahiy gelmiş gibi, işlerini güçlerini terk edip, halka hizmet için cansiperane bir kavganın için dalıyorlar. Halkın, “hizmeti ille de ben yapacağım, ben ülkeye herkesten çok daha iyi hizmet ederim” tafraları ile boğaz-boğaza kavga halinde izlemekte olduğu bu insanlar, eğer evliya değillerse nedirler?
Halbuki bizde siyaset, tıpkı tiyatro gibi, seyircilerin sadece sahnede gördüklerinden ve işittiklerinden ibaret değildir. Tiyatroda, seyirciye sahnede sunulacak performans için, sahne arkasında ve öncesinde hayli yoğun ve zorlu çalışmalar vardır. Tüm sarf edilen emek, seyircinin önüne olabildiğince kaliteli bir sahne performansı sunmak içindir. Siyasette ise, bu iş tersine döner. Halkın gözünün önünde sergilenen tüm performans, kapalı kapılar ardında kararlaştırılan amaçlara ulaşmak içindir. Çoğu halk tarafından kabul edilemeyecek türden ve dahası meşru da olmayan bu amaçların neler olduğu zamanla ortaya çıkar… Ama, artık halkın yapabileceği bir şey yoktur; atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.
BEŞ LİRALIK İHTİYACA, ELLİ LİRA HARCAMA!
Bir önceki seçimlerde seçilmiş olan siyasilerin, icraatlarını halka kendi amaçlarına uygun abartılı tablolarla anlatarak, bir şekilde ortaya çıkmış olan gerçekleri unutturmak için yaptıkları çalışmalara da “propaganda” diyoruz. Propaganda aslında, siyasetçilerin, halkı adeta ayakta uyutmaya çalıştıkları bir faaliyettir. Gerek geçmişle ilgili değerlendirmeler ve gerekse gelecekle ilgili vaadler, hep siyasetçinin, “seçim kazanma” amaçlarına endekslidir. Örneğin, siyasetçi, halka hizmet(?!) için yaptığını söylediği herhangi bir yatırımı, bire bin katarak anlatırken, o yatırımın o şehre (ya da kasabaya veya köye) ne derece “gerekli” olup olmadığı, o yerin toplumsal ihtiyaçları arasında ne derece “öncelikli” olduğu ve bilhassa da, “ne kadara mal olduğu”na dair, gerçek bilgileri asla halka vermez.
Geçtiğimiz günlerde (20.03.2024’te), ünlü gazeteci Fatih Altaylı, kendi internet sitesinde, İngiliz basınını kaynak göstererek, Çin’in, başkent Pekin ile Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi arasında yeni tamamlanan 2.500 km (Dünyanın en uzun) otoyolun maliyetini, bizdeki otoyol maliyetleri ile kıyaslayan bir yazı yayınladı. O yazıda verilen bilgilere göre Çin, 6 şeritli bir otoyolun 1 kilometresini, ortalama “1 milyon Dolar”a mal ederken, Türkiye aynı otoyolun kilometresini, “17 ilâ 25 milyon Dolar”a maletmiş!(*) İnternetten yararlanarak, Türkiye’de, merkezi yönetim ve belediyeler tarafından, son 20 yıldır yapılmış ve yapılmakta olan, sözde hizmetler ve yatırımlar için, kendiniz de bu tür örnekleri kolayca çoğaltabilirsiniz… Eskiden devlet ve belediye yatırımlarında, ancak %10-15 gibi komisyonlar adı altında yapılan yolsuzluklar geçmişte kaldı. Görünen o ki, kamu yatırımlarında, “gerçek maliyetlerin onlarca katı harcama”ların yapıldığı “ultra yolsuzluklar” dönemindeyiz!
“HALKA HİZMET, HAKKA HİZMET!” ÖYLE Mİ?
Siyasetçilerin en çok istismar ettikleri ve ağızlarından düşürmedikleri, ancak asla umurlarında olmayan kavram “halka hizmet”tir! Siyasetçi, kendisini tatmin edecek düzeyde bir kişisel menfaati olmadığı sürece, toplum için yapılması gereken herhangi bir işle ilgilenmez. “Toplumsal ihtiyaç” ise, siyasetçi için, adeta tapınılacak bir kavramdır; çünkü, o ihtiyacı gidermek için, son derece meşru bir “para harcama bahanesi”ne sahip olmuştur. Ayrıca, o işi yaptığında, zaten halk ona ihtiyaç duyduğundan, büyük bir toplumsal memnuniyet ortaya çıkacak ki, bu da bulunmaz bir “siyasi avantaj” demektir.
Bizim insanımızın, siyasetçinin yaptığı işlerin ne derece “gerekli” ve “öncelikli” olup olmadığını; dahası, yapılan işlerin, zaman ve para bakımından ne derece “optimum maliyet”lerle yapılıp yapılmadığını sorgulamak gibi bir özelliği olmadığından, siyasetçinin içi gayet rahattır. Siyasetçi bu nedenle, halkın gözünün önüne bir eser(?) çıkardığında, onun üzerinden, adeta dünyayı kurtarmışçasına (ve tabii yine halkın parasını harcayarak) köpürte köpürte anlatma imkanına sahip olmaktadır.
BİZDE, “KİŞİSEL MENFAAT”İN ADINA, “HALKA HİZMET” DERLER!
Siyaset, bizimkiler için, bir “kamu görevi” olmaktan ziyade aile, eş-dost ve avaneleri ile birlikte “âbad olma” sektörüdür. Zaman zaman bu yolda (tıpkı trafikte de olduğu gibi) bazı kazalar olur ve işler mahkemelere düşer; ancak, hiç kimse yolundan dönmeyi aklından geçirmez. Çünkü, mahkemelik olan meselelerde, daima bir “orta yol(?)” ve “uzlaşma(!) imkanı” vardır; yani, işler hiçbir zaman çıkmaza sokulmaz! Böyle durumlarda, mahkemelik olan kişilerin iktidar ya da muhalefet partisinden olmaları fark etmiyor; her iki halde de, bulunacak bir orta yol ve uzlaşma imkanı vardır! Sadece, o işlere başlanırken planlanan “rant paylaşımı”nda bazı değişiklikler olur o kadar; sonra, herkes yoluna devam eder.
İnsanların, kendilerini yakından tanıma imkanına sahip olmadıkları, sadece medya iletişim araçları vasıtası ile bildikleri (“tanıdıkları” değil) insanların, halka hizmet aşklarına dair palavralarına, nasıl olup da, Kur’an ayetlerine inanır gibi iman ettiklerini hiçbir zaman anlayamamışımdır. Örneğin, 1994 Mahalli İdareler Genel Seçimleri öncesinde, İstanbul’da bir kadın derneğinde yaptığı konuşmada, parmağındaki evlilik alyansını çıkarıp, “İşte, benim bütün servetim bu yüzükten ibarettir. Bundan başka hiçbir şeyim yoktur. Eğer yarın seçilir de benim zengin olduğumu görürseniz, mutlaka çalmışımdır. Çalmadan zengin olunmaz!” diye konuşan, bir başka konuşmasında, “Fakir, çalmasını bilmediği için fakirdir.” diyen Erdoğan, bugün dünyanın en zengin devlet başkanlarından biridir ve servetinin hesabı-kitabı zordur. Peki, bu durum kimsenin umurunda mı? Çok ilginç, ama değil!
SİYASETÇİLERİN MALVARLIKLARI İLE İLGİLİ TARTIŞMALAR
Geçtiğimiz günlerde, bazı Büyükşehir Belediye Başkanları arasında “malvarlığı” tartışmaları başladı. Ülke genelinde tanınmış bazıları malvarlıklarını açıkladılar. Bunlar arasında, en akıl almayacak malvarlığına sahip olan kişi, Cumhur İttifakı’nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Turgut Altınok. Altınok’un açıkladığı malvarlığı, herkesin dudaklarını uçuklattı. “Mal Allah’ındır, biz emanetçiyiz.” diyen Altınok, malvarlığını “babadan miras” olarak açıkladı. Peki, açıklanan bu malların “edinilme tarihlerini ve kaynaklarını”, başta sözde siyasi rakipleri olmak üzere, acaba neden hiç kimse merak etmiyor? Merak etmiyor; çünkü, “tencere dibin kara, seninki benden kara”…
Eskiden, bu ülkede insanların kendilerine mahsus bir “dünya görüşleri” ve “siyasi anlayışları” olurdu. İnsanlar, siyasi partileri tamamen kendi görüş ve anlayışlarıyla değerlendirerek, taraftarı ya da karşıtı olurlardı. Şimdi iş, tıpkı futboldaki marazi durumda olduğu gibi fanatizme, yani sağlıklı bir taraftarlık yerine, bir tür “yobazlık” haline dönmüş. Her siyasi partinin yobazları, kendi adaylarına toz kondurmamak için, rakip partilerin yobazları ile kavga halinde! Nasıl ki, futbol yobazlarının birbirleriyle olan kavgalarında kendilerine hiçbir fayda söz konusu değilse, parti yobazlarının kavgalarında da kendilerine bir fayda söz konusu değil! Seçmen tabanında bilinçli olarak çıkarılan bu kavgalar, yukarıda şahsi çıkar mücadelesi vermekte olan adayların, halk tarafından sorgulanmalarını engelliyor!
GÖZLER, BÜYÜKŞEHİR VE ALTIEYLÜL ADAYLARINDA!
En baştan bu yana anlatmaya çalıştığımız hususlardan hareketle, Balıkesir’deki seçim öncesi faaliyetleri değerlendirmek gerekirse, benzer durumların burada da mevcut olduğu görülür. Örneğin, 5-6 yıl evvel sadece bir kamyonu olan bir siyasi figürün bugün TIR filosuna sahip olması, babası Almanya’da işçi, kendisi ise öğretmen kökenli olan birinin, 8-10 yıl önceki malvarlığı ile bugünkü devasa serveti arasındaki farklar ne ile izah edilebilir? Bu tür örnekleri çoğaltmak kolayca mümkün; ne var ki, parti yobazlığı, insanları sağlıklı düşünmekten koparıyor ve siyasetçileri sorgulamaktan alıkoyuyor!
Seçimden önceki son haftaya girilirken, Büyükşehir’de ve ilçelerdeki seçim ibrelerinde (Altıeylül’de Hasan Avcı’nın yaptığı sürpriz atak dışında) pek bir değişiklik yok. İktidarın Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini riskli gördüğü ve bu nedenle 4 Bakanı birden Balıkesir’e gönderdiği konuşuluyor. Bakalım, bu Bakanlar ibreyi Yücel Yılmaz lehine çevirebilecekler mi? Bu hafta, mücadelelerin daha da kızışacağı anlaşılıyor. Birçok yere kıyasla Balıkesir’de, birkaç münferit durum dışında, adayların seviyelerini korumaya çalıştıkları görülüyor. Bu memnuniyet verici bir durum. Bu arada, lokanta garsonu Ahmet Akın’ın, Bağımsız Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmasını “düşünen ve ayarlayan” süper zekanın kim olduğunu çok merak ediyorum.
MAHALLE MUHTARLIKLARI NE İŞE YARIYOR?
“Mahalle Muhtarları”yla ilgili olarak, belki uygun bir zamanda kapsamlı bir yazı yazarım; ama, seçimlerin konusu olduğu için, şimdilik kısaca şunları söyleyebilirim: İl ve ilçe merkezlerindeki ve bilhassa da Büyükşehirlerdeki kırsal ve merkez mahalle muhtarlarının, gelişen ulaşım ve iletişim teknolojileri sebebiyle, ne “kamu idaresi” ve ne de “toplumsal işler” bakımından, hiçbir fonksiyonları kalmamıştır.
Büyükşehir statüsündeki illerde, eskiden “köy” olarak adlandırılan ve 442 sayılı Köy Kanunu’na göre yönetilmekte olan yerleşim yerlerinin adları değiştirilerek mahalle yapılmasının mantığı, 10 yıllık uygulamadan sonra hâlâ anlaşılabilmiş değildir. Bu uygulamada, “köy tüzel kişilikleri” üzerine (Muhtarlıklara) tapulu bulunan tarla, mera ve ormanlara, yeni kurulan Büyükşehir Belediyeleri tarafından el konulması ve rantı yüksek olan yerlerin haraç-mezat satılması, halkın tepkisine neden oluyor.
Vaktiyle önemli görevler üstlenen Nahiye (Bucak) Müdürlükleri, nasıl ki 2014 yılında kaldırıldıysa; bugün de, “Mahalle Muhtarlıkları”nın kaldırılması ile bütçede önemli bir masraf kalemi eksiltilmiş olur. İnşallah bu konu, bir sonraki Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nden önce TBMM tarafından karara bağlanır.
____________
(*) https://fatihaltayli.com.tr/kose-yazisi/2024/03/20/maliyet
------------------