Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ OLMADAN HİÇBİR ÖZGÜRLÜK OLAMAZ!

Toplumsal açıdan, en başta gelen ve en temel özgürlük, “basın özgürlüğü”dür. Maalesef, yeterince gelişememiş olan toplumlarda bunun neden böyle olduğu ve önemi anlaşılamaz; v tabii, toplum tarafından anlaşılamayınca da, ülkeyi yönetenler tarafından kolayca ve mutlaka kısıtlanır ve hatta, çoğu zaman engellenir! Basının özgür olmadığı ülkelerde, “demokrasiden ve insan haklarından söz etmek” kadar, aptalca ve anlamsız bir şey olamaz! Aslında ülkemiz, bu konuda, tüm dünyada çok ilginç bir örneği teşkil etmektedir. Son zamanlarda, yaygın olarak “medya” kelimesi ile ifade edilmekte olan basın, ülkede ve dünyada gündelik olup-bitenler başta olmak üzere, hemen her konuda halka, en hızlı şekilde, toplumsal yarar bakımından “gerekli, doğru ve yeterli” bilgileri vermekle yükümlüdür. Basının bir diğer temel fonksiyonu ise, ülke ve dünya gündemlerindeki konularla ilgili olarak, kamuoyunda ortaya çıkan görüş ve kanaatleri dile getirmek, bu ortak görüş ve kanaatler doğrultusunda, insanların “tercihlerini doğru bir şekilde yapma” imkanlarını yaratmaktır.   BASIN, SAHİP OLDUĞU AYRICALIKLARI NASIL KULLANIR? Bunun için de, “basın özgürlüğü”, tüm dünyada hem uluslararası, hem de ülkelerin içlerindeki hukuk sistemleriyle özel olarak korunmaktadır. Basın, bu ulusal ve uluslararası koruyuculuğun sağladığı imkanları istismar ederek, insanları ve kamuoyunu yanıltarak (maddi ya da siyasi), şu ya da bu şekilde, gerek kendisinin ve gerekse hakim güçlerin çıkar elde etmelerine hizmet etme hakkına sahip değildir. Doğal olarak, tüm diğer özgürlüklerle ilgili olduğu üzere, basın özgürlüğünün sınırlarını da, diğer insanların ve toplumun kabul edilmiş hakları belirler. Basının, kendisine tanınan özel ayrıcalıkları istismarla halkı yanıltarak, kişilerin ve küçük grupların özel çıkarlarına hizmet (ya da kişilerin ya a toplumun haklarını ihlal) etmenin ağır müeyyideleri vardır ve olmalıdır da. Aynı şekilde, iktidarlar da, bu müeyyideleri amacından saptırarak, medya üzerinde polisiye ve yargısal baskı araçları olarak kullanamazlar!   ESAS OLAN, TOPLUMSAL GELİŞMİŞLİK DÜZEYİDİR! Ne var ki, ülkelerin ve toplumların gelişmişlik düzeyleri ile orantılı olarak, az ya da çok olmak üzere basın özgürlüğünü koruyan hukukun (ve bu hukukun ihlal edilmesini önlemek amacıyla konan hukuki müeyyidelerin de), taraflarca sıklıkla ihlal edildiği bir gerçektir. Geri kalmış ülkelerde ve toplumlarda basın, çoğu zaman, kişilerin ve küçük grupların çıkarları doğrultusunda, ekonomik ve siyasi güç odaklarının toplumu sömürme araçları olarak kullanılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise, nispeten bunun yapılması zordur ve çıkar amaçlı herhangi bir istismar konusunun mahkemelere aksetmesi durumunda, kurtuluş, hiç de kolay değildir. Gündelik olayların doğal akışları ve kontrolü mümkün olmayan şartlar sebebiyle, sehven eksik ve yanlış bilgi ihtiva eden yayınlar bir ölçüde tolere ediliyor olsa da, gelişmiş ülkelerde, çıkar amaçlı kasıtlı ve planlı dezenformasyon, çok ciddi basın suçudur. Aynı şekilde, basın yoluyla (bilhassa devlet adına) halka yanlış bilgi verilmesi de, son derece ciddi bir suçtur ve müeyyideleri ağırdır. Ne var ki, geri kalmış toplumlarda ve ülkelerde, ekonomik ve siyasi güç merkezlerinin kontrolünde yayın yapmakta olan basın-yayın organları, halka en hızlı şekilde, toplumsal yarar bakımından gerekli, doğru ve yeterli bilgileri verme gereği duymazlar. Çünkü, geri kalmış ülkelerde, özellikle de iktidar (ve ülkedeki güç odakları) yanlısı medya organları açısından, kamuoyunu yanıltmanın, kayda değer bir müeyyidesi yoktur! Bu gibi ülkelerde, basın çoğu zaman, belli bir çıkar doğrultusunda, saldırı ya da savunma amaçlı (ve tabii ki daima halka karşı), tehlikeli bir güç olarak kullanılır. Rahmetli Atatürk, 1937 yılında yaptığı bir konuşmada, bu konu üzerinde durmuş ve basın özgürlüğünden kaynaklana sorunların çözümünün, yine basın özgürlüğü olduğunu söylemiştir. Yazının sonunda yer alan linkten, yüce Atatürk’ün basınla ilgili olarak, muhtelif zamanlarda söylediği sözlerin güzel bir koleksiyonuna ulaşabilirsiniz.   GAZETECİLİK YILLARIM 1970’li yılların ilk yarısında, ortaokuldan sonra girdiğim sınavda, yatılı olarak kazandığım Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda okurken, daha ikinci sınıftayken “gazeteci” olmaya karar vermiştim. Ancak, yatılı öğrenci olduğumdan, mezuniyetten sonra belli bir süre ilkokul öğretmenliği yapma mecburiyetim vardı. 1975’de mezun oldum ve o yıl Ankara İktisadi İlimler Akademisi’ne bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’na başladım. Öğretmenliği ve öğrenciliği birlikte sürdürerek, 1980 Şubat ayında mezun oldum. Bu arada, iki yıl süre ile öğretmenlikten ayrıldım ve 1978-79 yıllarında, Balıkesir Birlik gazetesinde, Yayın Müdürü ve Şef Editör olarak mesleğe adım attım. Daha sonra tekrar öğretmenliğe döndüm ve mecburi hizmetimin bittiği gün istifa ederek, ulusal ölçekte gazetecilik yapmak üzere, 1985’te İstanbul’a gittim. 6 yıl kadar, İhlas Yayın Grubu bünyesindeki “İnsan ve Kâinat” adlı popüler bilim ve teknoloji dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptıktan sonra Türkiye gazetesine “araştırmacı gazeteci” olarak Türkiye gazetesine geçtim. 1993 yılı Ocak ayında “İhlas Haber Ajansı (İHA)”nın kuruluşunda, “Sorumlu Yazı İşleri Müdürü” olarak görev aldım. 1995 yılından itibaren de, başta TGRT ve Yeni Şafak Olmak üzere, çeşitli gazete ve televizyon kanallarında, Muhabir, Haber Müdürü, Ana Haber Editörü, Program Yapımcısı vb çeşitli pozisyonlarda, 25 yılı aşkın profesyonel gazetecilik hayatım oldu.   TÜRKİYE’DE, ULUSAL VE YEREL BASININ DURUMU Sözün burasında, bir nebze de olsa, genel olarak ülkemizdeki ve özel olarak da Balıkesir’deki basının durumuna temas etmemek olmaz! Lütfen bunu alelade bir siyasi değerlendirme gibi düşünmeyin; ama, ülkemizde ve Balıkesir’de, basın sektöründe özellikle şu son 15-20 yıl içinde (özellikle “sahip”lik ve “çalışan gazeteciler” bakımlarından) meydana gelen değişime baktığımızda, millet olarak hiçbir şekilde, bir “memnuniyet” duymamız mümkün değildir. En başta TRT ve Anadolu Ajansı olmak üzere, ülkemizdeki basın-yayın organlarının kahir ekseriyeti, “bütünsel bir blok” halinde,  doğrudan iktidarın ya da iktidar ortağı konumundaki ekonomik aktörlerin elinde ve kontrolü altındadır. Geriye kalan az sayıdaki basın-yayın kuruluşları ise, birbirlerinden bağımsız parçalı muhalefet organlarıdır. Gerek iktidar yanlısı olanla ve gerekse muhalif yayın yapanların yayın politikaları, “savunmakta oldukları kesimlerin lehinde” olmak üzere, şablon olarak, birbirlerinin aynıdır! Bu ise,, om ciddi bir şekilde, toplumsal kafa karışıklığına ve toplumsal ayrışmaya yol açıyor. Bir de, bunlara, başta iktidar cenahı olmak üzere, maaşlı olarak dezenformasyon paylaşımları yapan “trol” denen ve sayıları 200 bin gibi rakamlarla ifade edilen, “sosyal medya ve internet korsanları”nı eklediğimizde, karşı karşıya bulunduğumuz toplumsal tehlikenin boyutları çok daha iyi anlaşılır. Böyle bir ülkede, sağlıklı bir kamuoyu etkileşiminden söz edilemez. Bu ise, ülkenin yönetiminde söz sahibi olanların hal tarafından sağlıklı bir şekilde murakabeye tabi tutulması imkanını tamamen ortadan kaldırıyor. Ulusal medya düzeyinde durum böyle olunca, bunun yerel medya üzerinde de oldukça ağır etkileri oluyor. İşin kötüsü, bu duruma karşı yerel ölçekte tedbir alma imkanı da yoktur. Bugün maalesef, Balıkesir’de medya sektöründeki herkes, “parayı verenin düdüğünü çalmak”la itham edilmektedir. Peki parayı kim(ler) veriyor? Arzuları doğrultusunda yayın yapmaları için medya mensuplarına akıl almaz paralar ödemekte olanlar ise, başta iktidar mensupları olmak üzere, yerel düzeyde siyaset yapanlar, il üst bürokrasisi ve iş dünyası ile iktidar destekli bazı sözde STK’lar!..   ÇOK CİDDİ TOPLUMSAL BİR HASTALIK: SOSYAL MEDYA Tabii, her ne kadar 1993 yılından itibaren interneti kullanıyor olsak da, benim aktif gazetecilik yaptığım dönemlerde, şu son 10-15 yıl içinde ortaya çıkan “sosyal medya” mecraları yoktu! Sosyal medya, daha önce sadece gazetecilere (ve TV çalışanlarına) ait olan, “bildiklerini ve düşündüklerini kamuoyu ile paylaşma” imkanını, bilgisayarı ve cep telefonuna sahip olan herkese sağladı! Bu durum, çok ciddi boyutlarda ve toplumsal zararları son derece büyük olan “bilgi kirliliği” ve “dezenformasyon” furyasına yol açtı. İşin en vahim yönü ise, bu durma karşı, bugüne kadar, herhangi bir etkili yöntemin geliştirilememiş olmasıdır. Bu durum, maalesef, sağlıklı toplumsal iletişim imkanlarını tahrip etmekte; dolayısı ile de, hem kamuoyu kanaatlerinin yansıtılması, hem de sağlıklı kamuoyu oluşturulabilmesi imkanı yok olmaktadır. Böyle bir ortamda, gerek uluslararası, gerek ulusal ve gerekse yerel düzeydeki gündelik olaylar ve gelişmeler konusunda, gerçekten nasıl doğru ve yeterli bilgi sahibi olabileceğimizi, nasıl sağlıklı kanaatlere sahip olabileceğimizi ve hayata nasıl doğru bir açıdan bakabileceğimiz konusunda hiçbir fikrim yok! Allah hepimizin yardımcısı olsun… *** Not: Geçtiğimiz 21 Ocak akşamı, HaberTürk TV’de, 10 yaşlarında bir çocuğun ağzından “Annem, karne hediyesi et aldı.” ifadesinin yer aldığı ve izleyenin gerçekten yüreğini yakan bir haber yayınlanmıştı! Haberin çarpıcı kurgusu, kamuoyunda büyük yankı uyandırdığından, biz de, geçen haftaki yazımızda, gündemde bilinen bir onu olması sebebiyle, bu habere atıf yapmıştık. Ne var ki, daha sonraki günlerde, bahse konu haberin, sun’î bir şekilde kurgulanarak hazırlandığı ve yayınlandığı ortaya çıktı. Sebep ne olursa olsun, hiçbir art niyetimiz olmasa da, sizin yanılmanıza neden olduğum için, sizlere bir özür borcumuz bulunuyor. İnşallah, bundan sonra böyle bir yanılgıya düşmeyiz! *** Link (Atatürk’ün basınla ilgili sözleri): https://tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk/Bas%C4%B1nla_ilgili_s%C3%B6yledi%C4%9Fi_s%C3%B6zler#:~:text=Bas%C4%B1n%20h%C3%BCrriyetinden%20do%C4%9Fan%20mahzurlar%C4%B1n%20giderilme%20vas%C4%B1tas%C4%B1%2C%20yine%20bas%C4%B1n%20h%C3%BCrriyetidir.,-1925&text=Bas%C4%B1n%C4%B1n%20tam%20ve%20geni%C5%9F%20h%C3%BCrriyeti,vaziyet%20oldu%C4%9Funu%20s%C3%B6ylemeye%20l%C3%BCzum%20g%C3%B6rmem.
Ekleme Tarihi: 30 Ocak 2023 - Pazartesi

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ OLMADAN HİÇBİR ÖZGÜRLÜK OLAMAZ!

Toplumsal açıdan, en başta gelen ve en temel özgürlük, “basın özgürlüğü”dür. Maalesef, yeterince gelişememiş olan toplumlarda bunun neden böyle olduğu ve önemi anlaşılamaz; v tabii, toplum tarafından anlaşılamayınca da, ülkeyi yönetenler tarafından kolayca ve mutlaka kısıtlanır ve hatta, çoğu zaman engellenir! Basının özgür olmadığı ülkelerde, “demokrasiden ve insan haklarından söz etmek” kadar, aptalca ve anlamsız bir şey olamaz! Aslında ülkemiz, bu konuda, tüm dünyada çok ilginç bir örneği teşkil etmektedir.

Son zamanlarda, yaygın olarak “medya” kelimesi ile ifade edilmekte olan basın, ülkede ve dünyada gündelik olup-bitenler başta olmak üzere, hemen her konuda halka, en hızlı şekilde, toplumsal yarar bakımından “gerekli, doğru ve yeterli” bilgileri vermekle yükümlüdür. Basının bir diğer temel fonksiyonu ise, ülke ve dünya gündemlerindeki konularla ilgili olarak, kamuoyunda ortaya çıkan görüş ve kanaatleri dile getirmek, bu ortak görüş ve kanaatler doğrultusunda, insanların “tercihlerini doğru bir şekilde yapma” imkanlarını yaratmaktır.

 

BASIN, SAHİP OLDUĞU AYRICALIKLARI NASIL KULLANIR?

Bunun için de, “basın özgürlüğü”, tüm dünyada hem uluslararası, hem de ülkelerin içlerindeki hukuk sistemleriyle özel olarak korunmaktadır. Basın, bu ulusal ve uluslararası koruyuculuğun sağladığı imkanları istismar ederek, insanları ve kamuoyunu yanıltarak (maddi ya da siyasi), şu ya da bu şekilde, gerek kendisinin ve gerekse hakim güçlerin çıkar elde etmelerine hizmet etme hakkına sahip değildir. Doğal olarak, tüm diğer özgürlüklerle ilgili olduğu üzere, basın özgürlüğünün sınırlarını da, diğer insanların ve toplumun kabul edilmiş hakları belirler.

Basının, kendisine tanınan özel ayrıcalıkları istismarla halkı yanıltarak, kişilerin ve küçük grupların özel çıkarlarına hizmet (ya da kişilerin ya a toplumun haklarını ihlal) etmenin ağır müeyyideleri vardır ve olmalıdır da. Aynı şekilde, iktidarlar da, bu müeyyideleri amacından saptırarak, medya üzerinde polisiye ve yargısal baskı araçları olarak kullanamazlar!

 

ESAS OLAN, TOPLUMSAL GELİŞMİŞLİK DÜZEYİDİR!

Ne var ki, ülkelerin ve toplumların gelişmişlik düzeyleri ile orantılı olarak, az ya da çok olmak üzere basın özgürlüğünü koruyan hukukun (ve bu hukukun ihlal edilmesini önlemek amacıyla konan hukuki müeyyidelerin de), taraflarca sıklıkla ihlal edildiği bir gerçektir. Geri kalmış ülkelerde ve toplumlarda basın, çoğu zaman, kişilerin ve küçük grupların çıkarları doğrultusunda, ekonomik ve siyasi güç odaklarının toplumu sömürme araçları olarak kullanılmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde ise, nispeten bunun yapılması zordur ve çıkar amaçlı herhangi bir istismar konusunun mahkemelere aksetmesi durumunda, kurtuluş, hiç de kolay değildir. Gündelik olayların doğal akışları ve kontrolü mümkün olmayan şartlar sebebiyle, sehven eksik ve yanlış bilgi ihtiva eden yayınlar bir ölçüde tolere ediliyor olsa da, gelişmiş ülkelerde, çıkar amaçlı kasıtlı ve planlı dezenformasyon, çok ciddi basın suçudur. Aynı şekilde, basın yoluyla (bilhassa devlet adına) halka yanlış bilgi verilmesi de, son derece ciddi bir suçtur ve müeyyideleri ağırdır.

Ne var ki, geri kalmış toplumlarda ve ülkelerde, ekonomik ve siyasi güç merkezlerinin kontrolünde yayın yapmakta olan basın-yayın organları, halka en hızlı şekilde, toplumsal yarar bakımından gerekli, doğru ve yeterli bilgileri verme gereği duymazlar. Çünkü, geri kalmış ülkelerde, özellikle de iktidar (ve ülkedeki güç odakları) yanlısı medya organları açısından, kamuoyunu yanıltmanın, kayda değer bir müeyyidesi yoktur! Bu gibi ülkelerde, basın çoğu zaman, belli bir çıkar doğrultusunda, saldırı ya da savunma amaçlı (ve tabii ki daima halka karşı), tehlikeli bir güç olarak kullanılır.

Rahmetli Atatürk, 1937 yılında yaptığı bir konuşmada, bu konu üzerinde durmuş ve basın özgürlüğünden kaynaklana sorunların çözümünün, yine basın özgürlüğü olduğunu söylemiştir. Yazının sonunda yer alan linkten, yüce Atatürk’ün basınla ilgili olarak, muhtelif zamanlarda söylediği sözlerin güzel bir koleksiyonuna ulaşabilirsiniz.

 

GAZETECİLİK YILLARIM

1970’li yılların ilk yarısında, ortaokuldan sonra girdiğim sınavda, yatılı olarak kazandığım Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda okurken, daha ikinci sınıftayken “gazeteci” olmaya karar vermiştim. Ancak, yatılı öğrenci olduğumdan, mezuniyetten sonra belli bir süre ilkokul öğretmenliği yapma mecburiyetim vardı. 1975’de mezun oldum ve o yıl Ankara İktisadi İlimler Akademisi’ne bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’na başladım. Öğretmenliği ve öğrenciliği birlikte sürdürerek, 1980 Şubat ayında mezun oldum. Bu arada, iki yıl süre ile öğretmenlikten ayrıldım ve 1978-79 yıllarında, Balıkesir Birlik gazetesinde, Yayın Müdürü ve Şef Editör olarak mesleğe adım attım.

Daha sonra tekrar öğretmenliğe döndüm ve mecburi hizmetimin bittiği gün istifa ederek, ulusal ölçekte gazetecilik yapmak üzere, 1985’te İstanbul’a gittim. 6 yıl kadar, İhlas Yayın Grubu bünyesindeki “İnsan ve Kâinat” adlı popüler bilim ve teknoloji dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptıktan sonra Türkiye gazetesine “araştırmacı gazeteci” olarak Türkiye gazetesine geçtim. 1993 yılı Ocak ayında “İhlas Haber Ajansı (İHA)”nın kuruluşunda, “Sorumlu Yazı İşleri Müdürü” olarak görev aldım. 1995 yılından itibaren de, başta TGRT ve Yeni Şafak Olmak üzere, çeşitli gazete ve televizyon kanallarında, Muhabir, Haber Müdürü, Ana Haber Editörü, Program Yapımcısı vb çeşitli pozisyonlarda, 25 yılı aşkın profesyonel gazetecilik hayatım oldu.

 

TÜRKİYE’DE, ULUSAL VE YEREL BASININ DURUMU

Sözün burasında, bir nebze de olsa, genel olarak ülkemizdeki ve özel olarak da Balıkesir’deki basının durumuna temas etmemek olmaz! Lütfen bunu alelade bir siyasi değerlendirme gibi düşünmeyin; ama, ülkemizde ve Balıkesir’de, basın sektöründe özellikle şu son 15-20 yıl içinde (özellikle “sahip”lik ve “çalışan gazeteciler” bakımlarından) meydana gelen değişime baktığımızda, millet olarak hiçbir şekilde, bir “memnuniyet” duymamız mümkün değildir.

En başta TRT ve Anadolu Ajansı olmak üzere, ülkemizdeki basın-yayın organlarının kahir ekseriyeti, “bütünsel bir blok” halinde,  doğrudan iktidarın ya da iktidar ortağı konumundaki ekonomik aktörlerin elinde ve kontrolü altındadır. Geriye kalan az sayıdaki basın-yayın kuruluşları ise, birbirlerinden bağımsız parçalı muhalefet organlarıdır.

Gerek iktidar yanlısı olanla ve gerekse muhalif yayın yapanların yayın politikaları, “savunmakta oldukları kesimlerin lehinde” olmak üzere, şablon olarak, birbirlerinin aynıdır! Bu ise,, om ciddi bir şekilde, toplumsal kafa karışıklığına ve toplumsal ayrışmaya yol açıyor. Bir de, bunlara, başta iktidar cenahı olmak üzere, maaşlı olarak dezenformasyon paylaşımları yapan “trol” denen ve sayıları 200 bin gibi rakamlarla ifade edilen, “sosyal medya ve internet korsanları”nı eklediğimizde, karşı karşıya bulunduğumuz toplumsal tehlikenin boyutları çok daha iyi anlaşılır. Böyle bir ülkede, sağlıklı bir kamuoyu etkileşiminden söz edilemez. Bu ise, ülkenin yönetiminde söz sahibi olanların hal tarafından sağlıklı bir şekilde murakabeye tabi tutulması imkanını tamamen ortadan kaldırıyor.

Ulusal medya düzeyinde durum böyle olunca, bunun yerel medya üzerinde de oldukça ağır etkileri oluyor. İşin kötüsü, bu duruma karşı yerel ölçekte tedbir alma imkanı da yoktur. Bugün maalesef, Balıkesir’de medya sektöründeki herkes, “parayı verenin düdüğünü çalmak”la itham edilmektedir. Peki parayı kim(ler) veriyor? Arzuları doğrultusunda yayın yapmaları için medya mensuplarına akıl almaz paralar ödemekte olanlar ise, başta iktidar mensupları olmak üzere, yerel düzeyde siyaset yapanlar, il üst bürokrasisi ve iş dünyası ile iktidar destekli bazı sözde STK’lar!..

 

ÇOK CİDDİ TOPLUMSAL BİR HASTALIK: SOSYAL MEDYA

Tabii, her ne kadar 1993 yılından itibaren interneti kullanıyor olsak da, benim aktif gazetecilik yaptığım dönemlerde, şu son 10-15 yıl içinde ortaya çıkan “sosyal medya” mecraları yoktu! Sosyal medya, daha önce sadece gazetecilere (ve TV çalışanlarına) ait olan, “bildiklerini ve düşündüklerini kamuoyu ile paylaşma” imkanını, bilgisayarı ve cep telefonuna sahip olan herkese sağladı! Bu durum, çok ciddi boyutlarda ve toplumsal zararları son derece büyük olan “bilgi kirliliği” ve “dezenformasyon” furyasına yol açtı.

İşin en vahim yönü ise, bu durma karşı, bugüne kadar, herhangi bir etkili yöntemin geliştirilememiş olmasıdır. Bu durum, maalesef, sağlıklı toplumsal iletişim imkanlarını tahrip etmekte; dolayısı ile de, hem kamuoyu kanaatlerinin yansıtılması, hem de sağlıklı kamuoyu oluşturulabilmesi imkanı yok olmaktadır.

Böyle bir ortamda, gerek uluslararası, gerek ulusal ve gerekse yerel düzeydeki gündelik olaylar ve gelişmeler konusunda, gerçekten nasıl doğru ve yeterli bilgi sahibi olabileceğimizi, nasıl sağlıklı kanaatlere sahip olabileceğimizi ve hayata nasıl doğru bir açıdan bakabileceğimiz konusunda hiçbir fikrim yok!

Allah hepimizin yardımcısı olsun…

***

Not: Geçtiğimiz 21 Ocak akşamı, HaberTürk TV’de, 10 yaşlarında bir çocuğun ağzından “Annem, karne hediyesi et aldı.” ifadesinin yer aldığı ve izleyenin gerçekten yüreğini yakan bir haber yayınlanmıştı! Haberin çarpıcı kurgusu, kamuoyunda büyük yankı uyandırdığından, biz de, geçen haftaki yazımızda, gündemde bilinen bir onu olması sebebiyle, bu habere atıf yapmıştık. Ne var ki, daha sonraki günlerde, bahse konu haberin, sun’î bir şekilde kurgulanarak hazırlandığı ve yayınlandığı ortaya çıktı. Sebep ne olursa olsun, hiçbir art niyetimiz olmasa da, sizin yanılmanıza neden olduğum için, sizlere bir özür borcumuz bulunuyor. İnşallah, bundan sonra böyle bir yanılgıya düşmeyiz!

***

Link (Atatürk’ün basınla ilgili sözleri):

https://tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk/Bas%C4%B1nla_ilgili_s%C3%B6yledi%C4%9Fi_s%C3%B6zler#:~:text=Bas%C4%B1n%20h%C3%BCrriyetinden%20do%C4%9Fan%20mahzurlar%C4%B1n%20giderilme%20vas%C4%B1tas%C4%B1%2C%20yine%20bas%C4%B1n%20h%C3%BCrriyetidir.,-1925&text=Bas%C4%B1n%C4%B1n%20tam%20ve%20geni%C5%9F%20h%C3%BCrriyeti,vaziyet%20oldu%C4%9Funu%20s%C3%B6ylemeye%20l%C3%BCzum%20g%C3%B6rmem.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.