Acaba, Balıkesir’e atanıp gelen Valiler, mesela 3-5 ay sonra bu şehir ve il hakkında neler düşünürler?!. Bunu hiç merak ettiniz mi?
Öncekilerde hiçbir keramet görmemiş olduğumuz halde, Balıkesirliler olarak, buraya atanan her yeni Validen keramet beklemeye devam ediyoruz!
Neden? Bunu da bilmiyoruz!
Kerametin, bizim birlik olmamızda ve yüksek kalitede ve miktarda sistemli üretim yapan kuruluşlara sahip olmamızda olduğunu aklımıza getirmeyiz! İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle birbirimizin kuyusunu kazmak ve gözünü oymak için, henüz şehre yeni gelen Vali’nin konumunu ve yetkilerini istismar etmeye de pek meraklıyızdır.
MAKAM SAHİPLERİNE YAKIN OLMA FİYAKASI
Şöyle ya da böyle, bir şekilde başta Valiler olmak üzere, il ve ilçelerdeki üst düzey makam sahipleriyle yakın temas kuranların, çarşı içindeki yürüyüşleri bile farklılaşır! Halbuki, çoğu kez, bu makam sahipleri nezdinde, bu tür caka satıcılarının hiçbir değerleri olmaz! Aslında bunu da biliriz; ama nedense, o caka satanların tavırları, bizi yine de rahatsız eder. Niye ki?
Şehre geldikten birkaç ay sonra, “buradaki bu insanlardan hiçbir halt olmaz” kanaatine varan resmi makam sahipleri, artık geriye kalan zamanlarını, kağıt üzerinde sicillerini kabartacak sanal işlerle meşgul olmaya başlarlar ve bu, kimsenin de umurunda olmaz! Aradan birkaç yıl geçer ve ya Resmi Gazete’de yayınlanan, ya da bağlı oldukları Bakanlıklardan gelecek iki satırlık bir kararname ile, buradan bir başka bir yere giderler. Yeni gelenlerle de aynı senaryo yeniden sahneye konur ve bu devr-i daim böylece sürer gider…
BİZDE STK’LAR, PEKÇOKLARI İÇİN, SADECE BİR “SOSYAL ETİKET” KAYNAĞIDIR!
Her ilde olduğu gibi, elbette Balıkesir’de de, meslek kuruluşları, sendikalar, dernekler, vakıflar, siyasi partiler vb gibi, bugünlerde çok moda olan tabirle söyleyecek olursak, “STK”lar vardır… Ve bunların başlarında da, nedense evlerinden “etiketsiz” çıkamayan birtakım, afralı-tafralı tipler bulunur.
Ne derece “sivil”, ne derece “toplum”la ilgili ve ne derece “kuruluş” oldukları çok muğlak ollsa da, bu tür oluşumların “başkan”ları, sosyal ortamlarda ihtiyaç duydukları “etiket”lerle, incir çekirdeğini doldurmayacak seviyelerde kişisel çıkar peşinde koşarlar. Zaten, kendilerinin, başka da herhangi bir işe yaradıkları görülmez!
STK denen tüm bu kuruluşların, kağıt üzerinde de olsa, tüzüklerinde yazılı bulunan “amaçlar”ının ne olduğunu, kimse ne bilir ne de ilgilenir… Buralarda aslolan, daha çok, kimin kimlerle birlikte, kimlere karşı ne yapmakta olduklarıdır! Valiler, Kaymakamlar ve Belediye Başkanları, nedense bu STK denen, pek azı istisna olmak üzere, adları ile de tüzüklerindeki amaçları ile de alakaları kalmamış bulunan ve sadece bir “tabela”dan ibaret olan bu saçma sapan oluşumları görmezden gelemiyorlar; sanki, onların da çıkarları, bunlarla “iyi geçinme”lerine bağlıdır!
BAZILARININ ŞERLERİNDEN DE KORUNMAK GEREK
Geldikten birkaç ay sonra, kimin kiminle ne kadar yakın ve/veya uzak olduğunu öğrenen Valiler, “ilde bunlarla birlikte, kayda değer herhangi bir faydalı çalışmanın yapılamayacağını” görürler ve öncelikle, kişisel olarak, bu asalak yapıların şerlerinden korunmak için gerekli tedbirleri alırlar! Bu konuda pek sorun yoktur, çünkü, zaten devletin güvenlik birimlerinin elinde, bu tür kişi ve kuruluşlarla ilgili yeterince güvenilir bilgiler vardır! Kimin kime karşı pozisyonunun ne olduğunu da gördükten sonra, hiçbir konuda sıkıntı duymaya gerek olmadığı da açıktır!
Kaldı ki, “yerel medya” denen lejyonerler, bedeli mukabilinde, bu konuda, bütün makam sahiplerinin hizmetlerine amadedirler. Parayı verenin gösterdiği istikamette atıp-tutma konusunda, fevkalade beceri ve deneyim sahibi olan Balıkesir’deki lejyonerlerin, aldıkları parayı hak edip-etmedikleri konusunda tereddüt etmeye gerek yoktur!
HALK, NE VERİLİYORSA, ONUNLA YETİNMEYE DEVAM EDER
Bu gibi “çıkar oluşumları” ile ilişkileri olmayan sıradan vatandaşlar da, gerek resmi makam sahiplerinin ve gerekse, bu STK denen oluşumların elebaşılarının, “kendilerini övmek”ten ibaret açıklamaları ile, bunların birbirlerine karşı atıp-tutmaları ve ileri-geri dedikodulardan ibaret bilgi kırıntıları ve övünme ifadeleri ile yetinmek zorundadırlar.
Ne var ki, bu durumda, Balıkesir’de gerçekte nelerin olup-bitmekte olduğunu, vatandaşların öğrenmeleri ve takip etmeleri mümkün olmaz! Sağlam ve yeterli bilgi almaktan mahrum olan halk, maalesef, etkisi altında kaldığı profesyonel “algı yönetimi” operasyonlarının etkisiyle, kime ve neye destek verilmesi ve kime ve neye karşı çıkılması gerektiği konusunda, rasgele kâh nalına, kâh mıhına vurarak yaşar gider…
Hem Valiler ve Kaymakamlar ve hem de Belediye Başkanları, görev ve sorumluluk sınırları kapsamında, karşılarında “dikkate almaya değer” kimseyi göremediklerinden, kendilerince ufak-tefek çıkar peşinde koşmakta olan bu adamları, olabildiğince uzaktan idare etmeye çalışırlar. Başka vilayetleri pek bilmem, ama Balıkesir’de bu konuda bir zorluk olacağını da düşünmüyorum.
BİZDEKİ ÜNİVERSİTELERİN DURUMLARI HEM İLGİNÇ, HEM DE FARKLIDIR!
Dikkat ederseniz, buraya kadar üniversitelerimizin rektörleri ile ilgili hiçbir şey söylemedik!.. Söylemedik; çünkü, gözlerini “öğrencilerin harçlıkları”na dikmiş olan sözüm ona esnaf kesimin haricinde, Balıkesir halkının üniversitelerle hiçbir alakası yoktur! Üniversitelerin, olması ya da olmaması bakımından, halk açısından, neredeyse hiçbir şey fark etmiyor!
Aynı şekilde, üniversitelerimizin de, Balıkesir halkı ile hiçbir ilgileri yoktur! Onlar, kendi kampüslerinin dışı ile ilgilenmeyi hiçbir zaman gerekli görmezler. Kaldı ki, üniversite içindeki sorunlarla da, kimin hangi sorunla “ne kadar, hangi açıdan ve neden” ilgilendiğini anlamak da zordur!
Gerçekte, Balıkesir’de, “görünürde” iki tane üniversite olmasına karşın, Balıkesirlilerin üniversiteleri yoktur! O sebeple, Rektörlerin Balıkesir’le ilgili hangi konularda ne düşündükleri ya da düşünebilecekleri üzerinde durmamız gerekmiyor! Çünkü, halk da onlar hakkında hiçbir fikre sahip değildir. Bu durumun böyle olmasının en önemli sebebi, Balıkesir insanının hayatında üniversitelerin yerinin olmamasıdır. Kısacası, üniversitelerimiz, halkın hayatında kendilerine bir yer edinebilmiş değildirler; daha da doğrusu, böyle bir dertleri hiç olmamıştır…
KULLANDIKLARI HER ŞEY ASLINDA BİZE, YANİ HALKA AİT
Bizler, gerek resmi devlet kurumlarının ve kuruluşlarının ve gerekse STK’ların harcamakta oldukları paraların ve kullanmakta oldukları imkanların aslında bize ait olduğunu hiç düşünmüyoruz! Vergi, bağış, aidat vb, gibi, her ne ad altında olursa olsun, tüm bu kuruluşları finanse eden bizleriz! Ve buralarda, bize yönelik hizmetlerin yapılması maalesef, ancak “istisna” kabilindendir. O kadarını da yapmasalar, zaten halkın gözünü boyama imkanları kalmaz! Başta para olmak üzere, halka ait imkanları kullanmaya devam edebilmeleri için, yapmak zorunda kaldıkları cüz’i (eskiler buna “zaruret miktarınca” derlerdi) bazı hizmetlerle ilgili olarak, yeri-göğü inleten (ve akıllara zarar paralar ödenerek yapılan) reklam yayınlarından zaten başımızı kaldırıp, “gerçek nedir” diye düşünmeye vakit bulamıyoruz.
“BİLENLE BİLMEYENİN BİR OLMAYACAĞINI” ANLAMAK GEREK
Maalesef Balıkesir halkı olarak, bu tür konularda bizi aydınlatıp uyandıracak namuslu aydınlarımız yoktur! Ülke genelinde olduğu gibi, Balıkesir’de de, aydınların rollerine soyunan bir dünya seviyesiz (hem son derece cahil ve hem de ahlaksız) sahtekar, bütün işleri halkı ve ülkeyi soymak olanlarla birlikte, bu toplumsal düzenin devamını sağlıyorlar.
Maalesef, halk, gerçek aydınlarla bu sahtekarları birbirinden ayırmadığı sürece, bu durum devam eder gider. Halk “bilenle bilmeyenin bir olmadığını” anladığında, bu düzenin dişlileri işlemez hale gelir! Her şeye rağmen, bu yönde olan ümidimizi muhafaza etmeye devam ediyoruz…