İki haftalık ayrılıktan sonra, tekrar merhaba… Erzurum ve Artvin’den sonra, ata yurdumuz Gürcistan’a yaptığımız gezi notlarımızı, inşallah bundan sonraki yazılarımızda sizlerle paylaşacağız.
En son, “BALIKESİR SÜPER LİGE ÇIKAR MI?” diye sormuş ve, “…Balıkesirliler olarak, köylülükten sıyrılıp, süper lige çıkmamız lazım. Ama bu, kentte köy hayatı yaşayarak olacak bir iş değildir. Köylerde “köylü”, kentlerde ise “kentli” olmamız gerektiğini anlamak zorundayız. Aksi taktirde, Balıkesirliler olarak, başkalarının kuyruğunda dolaşmaktan kurtulamayız.” demiştik.
Maalesef, Türkiye, köylerle ilgili özel politikalar ve projeler geliştirememiş, kırsal kalkınmayı gerçekleştirememiştir. Kırsal kesime yönelik olarak, Köy Enstitüleri ile başlatılan ilk hamle, CHP içindeki toprak ağalarının (nitekim, bunlar, 1946’da CHP’den ayrılarak DP’yi kuracaklardır) kurbanı olmuş ve kırsal kalkınma umutları berheva edilmiştir. Bunun sonucu olarak, 1950’den itibaren köylerden kentlere göç başlamış, bu göç, 1980’den sonra hızlanmış ve günümüzde artık, bilhassa tarım ve hayvancılık alanlarında olmak üzere, içinden çıkılamaz birtakım sorunların kaynağı haline gelmiştir…
KÖYLERDE ÜRETİM YAPACAK İNSAN KALMAYACAK!
Son derece verimli topraklara ve gerek tarımsal ve gerekse hayvancılık bakımından, son derece kaliteli üretim yapma imkanlarına sahip olan kırsal bölgelerimizdeki insan profilimizi kaybetmeden, köylerimizde, hem yaşam hem de çalışma standartlarını, günümüz şartlarına hitap edecek seviyelere getirmemiz gerekiyor. Yoksa, bu gidişle, birkaç yıla kalmaz, köylerimizde tarımı ve hayvancılığı bilen kimse kalmayacak! Tarım ve hayvancılıkta olağanüstü üretim gücüne sahip olan insanlarımızı kente getirip, onları asgari ücrete muhtaç bir hale düşürmeye devam ettiğimizde, Balıkesirliler olarak hepimiz kaybedeceğiz.
“KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR.”
Burada, ebedî önderimiz Atatürk’ün, “Köylü milletin efendisidir.” sözünü bir kez daha hatırlatmak ve bu sözle kastedilen maksadı doğru anlamamız ve üzerinde düşünmemiz gerektiğini belirtmek isterim. Ne olursa olsun, toplumsal değer ölçüleri bakımından kent yaşamını ve kentliliği, köy yaşamının ve köylülüğün üstünde tutamayız; köy yaşamı ve köylülük de, en az kent yaşamı ve kentlilik kadar önemlidir ve her bakımdan yüksek bir değere sahiptir.
Bizim asıl sorunumuz, köyden kente göçten çok, bir taraftan, köylülüğün kentlerimize taşınıyor olması, diğer yandan ise, köylerin boşalması ve bazı köylerin ise, kentleşme gayretleri içine girmeleridir. Halbuki, bizim asıl yapmamız gereken, köylerimizi, kendi üretim ve sosyal dinamikleri ile, kentlerimizi de kentli üretim ve sosyal dinamikleri ile “yanyana ve birlikte” geliştirmektir. Yani, köy köy gibi, kent de kent gibi olmalıdır! Köylülüğü kentlere, ya da kentliliği köylere taşımakla varılabilecek hiçbir çağdaş hedeften söz edilemez.
BU, ÇIKAR YOL OLAMAZ!
Mevcut halde görülen odur ki, kentlerimiz ağır bir şekilde köylere dönüşürken, bazı köylerimiz de, kentleşmek için yoğun bir çabanın içindedirler; ki bu, yukarıda da belirttiğimiz üzere, çıkar bir yol değildir! Balıkesirliler olarak, bizim, hızla bu marazi halden çıkmamız gerekiyor. Kentlerin köylere dönüştürüldüğü, köylerin ise ya terk edildiği ya da kentleşme gayretleri içine girdiği bugünkü durumda, sosyal dengelerde belirsizlik devam eder ve bu durumu istismar eden sözüm ona siyasiler de, inanç sömürüsüne dayalı akıl almaz hizmet palavraları ile seçildikten sonra, Ankara’daki siyaset baronlarının emirlerine amade olarak, sadece şahsi saltanatlarını sürdürürler.
Halkın beklediği hizmetler ise (birkaç göstermelik “inşaat”ın haricinde), hiçbir zaman yapılmaz ve yapılamaz! Çünkü, mevcut halde, hiçbir siyasetçinin, “halka hizmet” için pozitif bir sebebi yoktur. Ortada, “halka hizmeti zorunlu kılacak” pozitif sebepler olmadığı sürece de, halkın umutsuz bekleyişi devam edecektir.
KENDİ HAYATINA SAHİP ÇIKMAYANA KİMSE YARDIM EDEMEZ!
Her insanın, her şeyden önce kendi hayatına sahip çıkması gerekir ve bu beklenir. Kendi hayatına sahip çıkmayan birine, başkalarının yapacakları yardımların hiçbir yararı olmadığı gibi, kendi kaderlerini kendileri tayin etmeyen (ya da edemeyen) toplumların kaderlerini başkaları tayin eder ki, bunun da, o toplumlara hiçbir yararı olmaz ve hatta, telafisi güç zararları olur.
Bizim, kentlerimizi “kent”, köylerimizi “köy” olarak görmemiz ve çağdaş gelişme çabalarımızı da bu çerçevede sürdürmemiz gerekiyor. Aksi taktirde, olması gereken çağdaş sosyal dengeler yerlerine oturtulamaz ve bu durum, siyaset heveslileri için bir istismar konusu olmaya devam eder.
SİYASİ BAĞNAZLIKTAN KURTULMAMIZ GEREKİYOR
Böylece, koskoca il, üç-beş siyaset heveslisinin elinde, Ankara’daki siyaset baronlarının oyuncağı haline gelir. Bu noktada en büyük problemimiz “siyasi bağnazlıklarımız”dır! Lütfen, basit siyasi önyargılarımızı bir kenara koyalım ve sakin kafayla bir kez daha düşünelim; mevcut neslin hatırlayabileceği, şu son 40-50 yıllık geçmişimizi, bu bilgiler ışığında bir daha değerlendirelim! Balıkesirliler olarak kendi geleceğimize sahip çıkabilmeliyiz. Yoksa, Ankara’daki siyaset baronlarının Balıkesir’deki taşeronlarının elinde, bizim kaderimiz üzerinde oynanan siyasi oyunların malzemesi olmaktan kurtulamayız!
Unutmayalım ki, Balıkesir olmadan Türkiye olmaz! Önce Balıkesir (ve tek tek tüm diğer iller), kendi şartlarında “var” olacak, sonra da hep birlikte “Türkiye” olacağız…